Yazar Ubeydullah Günel: İnsanı anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum
Yazar Ubeydullah Günel “Kitabist Manifesto” kitabını anlattı.
Ubeydullah Günel ve Kitabist Manifesto | Fotoğraf: Kadir İncesu
Kadir İNCESU
Yazar Ubeydullah Günel’in “Kitabist Manifesto” adlı kitabı geçtiğimiz aylarda okurla buluştu. Yayın dünyasını anlattığı öykülerinden oluşan kitabını konuştuğumuz Günel, hem yayın dünyasının hem de dünyanın daha iyi, daha yaşanılabilir bir yer olması için çabaladığını belirtiyor. Günel, “Bunun için umut besliyorum. Çok okuyorum, öğrenmeye çalışıyorum,” diyor.
Anlattığın konuları içeren yayımlanmış başka isimler tarafından yazılmış öyküler, kitaplar var mı?
Yalnızca kitap-yayın camiasıyla ilgili öykülerden oluşan bir kitap yok bildiğim kadarıyla. Zaten beni yazmaya iten şeylerden biri de bu oldu. Bu işe başladığımdan beri gözlemlerimden hareketle yeni hikayeler kurgulardım. Sonrasında bu konularda bugüne kadar neler yazılmış diye meraklanıp ne bulduysam okudum. Birçok kitabın içerisinde bir ya da birkaç öyküde benzer konuların işlendiğini söyleyebilirim. Yazdıklarını yayımlatmaya çalışan bir kahramanın olduğu ya da bir sahafın anlatıldığı birçok roman ya da eleştirel deneme kitapları da var. Ama dediğim gibi, kitapçısını, okurunu, yazarını, yayıncısını, kitapseverini hep birlikte bir kitapta ve öyküler halinde hiç okumadım. Şimdiye kadar okuduklarımdan farklı bir şeyler yazmak istedim. Hem bu konuları işleyen öykü toplamı olarak hem de her bir öyküde farklı teknikler deneyerek... Böyle bir kitaba şimdiye kadar rastlamamam da normal sanırım. Kitabist Manifesto’yu tamamlayıp dosyayı yayınevlerine yolladığımda “Öykülerin genel okuyucu kitlesinin ilgisini çekmeyeceği” gerekçesiyle reddedildim. Haklı olabilirler. Bu da Kitabist Manifesto’nun öyküsü.
Her ne kadar “öykü” de olsa, yazdıklarının yayın dünyasındaki yansıması nedir?
Edebiyat bir anlamda insan araştırması; dolayısıyla insanla ilgili her şey yer alabiliyor kurmacada. Okurlar bazen bu öykülerin gerçekten yaşanıp yaşanmadığını merak ediyor. Elbette her kurmaca yaşanmış bir olaydan hareketle yazılabilir, yaşanmış bir olay çıkış noktası olabilir ama Kitabist Manifesto’daki öyküler için tümüyle gerçek ve yaşanmış diyemeyiz. O zaman adı başka bir şey olur; anı, otobiyografi vs. olur. Bu öyküler kurmacadan ibaret. Böyle söyleyince de öykülerdeki karakterlere haksızlık ettiğimi hissediyorum. Onlar benimle ve okurlarıyla birlikte yaşıyorlar. İyisi mi şöyle diyeyim: Kitabı okuyanlar tarafından yapılan en beğendiğim yorumlardan biri öykülerin çok sahici olduğuyla ilgiliydi. Öykülerim sahici bulunuyorsa seviniyorum, çünkü gerçekleştirmek istediklerimden biri de buydu.
Müstear adla edebiyat yapılmalı mı?
Romain Gary ve Emile Ajar adlarıyla kitaplar yayımlatmış, bu sayede iki kere Goncourt Ödülü’nü almış çok sevdiğim bir yazar var. Tabii onun derdi edebiyat dünyasıyla bir oyun oynamaktı ve bunu da başardı. Bizde de benzer bir durum Ali Teoman’la yaşanmıştır. Bu iki ismi dikkatli okurlar öykülerimin içerisinde de fark edebilirler. Bu soruyu sanırım, kitaptaki birkaç öykümden hareketle soruyorsunuz. Bana kalırsa, yanlış olan, bir yazarın herhangi bir şekilde yazmasına engel olmak, kitaplarını yasaklamak. Bunu yazarın yazdıklarından bağımsız olarak söylüyorum; yazdığı romanları şiirleri öyküleri beğenmesem bile yazarın yazmasına engel olmak doğru gelmiyor bana.
Bu kitap bir manifesto mudur?
Adının Kitabist Manifesto olmasının nedeni birçok bölümde Komünist Manifesto’yu çağrıştıran cümleler olduğu kadar, tüm öyküleri ele aldığımızda kitap ya da yayın camiasıyla ilgili bir derdinin olmasıdır diyebilirim. Ama yayın camiası böyle olmalıdır diyerek yazmaya girişmedim asla; okurların kitaptan böyle bir sonuç çıkaracağını da düşünmüyorum. Ne benim dünyayı düzeltmeye gücüm yeter ne de herhangi bir edebiyat metninin. Keşke bu kadar kolay olsa.
Sözün kime?
Hedeflediğim bir okur, kitle ya da kurum anlamında soruyorsanız öykülerimin öyle bir amacı yok. Yazdıklarımın bir derdi olduğunu, eleştirel yazdığımı, insanı anlamaya ve anlatmaya çalıştığımı düşünüyorum. İnsanlar edebiyatın eğlence işlevini daha çok önemsiyorlar. Neredeyse her gün kötü bir haberle karşılaştığımız bu çağda bari edebiyatla gülelim, eğlenelim diyor olabilirler ama ben edebiyatın işinin yalnızca eğlendirmek, sıkıntılardan uzaklaştırmak olduğunu düşünmüyorum. Aksine okuru rahatsız etmeyi yeğlerim. Elbette öykülerimde bazı tekniklerden yararlanarak okuru güldürmek de istedim ama bunların hepsi öykülerin bütününde ciddi bir şeye hizmet ediyor.
Yaklaşık 8 yıldır yayın dünyasındasın, işini de severek, tutkuyla yapıyorsun. Bu dünyadan alıp veremediğin nedir?
Bu dünya olmasaydı bu öyküleri yazamazdım ama her dünyada olduğu gibi, eksiği kusuru olan bir dünya bu... Hem yayın dünyasının hem de dünyamızın daha iyi, daha yaşanılabilir bir yer olması için çabalıyorum ve bunun için umut besliyorum. Çok okuyorum, öğrenmeye çalışıyorum. Bu çabalarımın sonucunda söylenmemiş bir şey ya da daha önce söylenmiş olsa da onu farklı bir biçimde ortaya çıkarabiliyorsam, belki “Bir de buradan bakın” demek olabilir bu, naçizane.