Distopya, şimdiki zaman
Nuray Sancar, distopya ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi Evrensel Pazar'a yazdı.
Görsel: Pixabay
Nuray SANCAR
Kralın arkadaşı, başbakanı, danışmanı ve aynı zamanda baş muhalifi Thomas More modern ütopyanın babası bilinir. Deniz yollarının, dünyanın sömürgeleştirilecek köşelerine ulaşmak için açıldığı zamanlarda kaleme aldığı Ütopya’sı bu dünyanın kaç bucak olduğundan habersiz İngiliz tüccar burjuvasının iyimserliğini taşıyordu. Dokuma sektörünün yün ihtiyacını karşılamak için ortak toprakları çitleyerek otlaklara dönüştüren 8. Henry’nin, köylüleri müşterek arazilerden kovarak olmayan fabrikaların proleterlerine dönüştürdüğü zamanlardı. Ki More bu durumu kitabında ‘Eskiden insanlar koyunları yerdi, şimdi koyunlar insanları yiyor’ diye hicvetmiş; deniz aşırı ticaretin bir faydasının da, başka ve mümkün dünyaları hayal etmek olduğunu kanıtlayarak bir adada eşitlikçi bir ülke hayal etmişti. Zamanın henüz çok genç, iyimser burjuvazisinin geleceği, sınıfını inkar etmiş bir aristokratın gördüğü haliyle oldukça parlaktı.
Ne var ki birkaç yüzyıl sonra artık yerleşikleşmiş ve kaybedecek çok şey biriktirmiş sınıfın iktidarı, bu kez, ezilen sınıfların tasavvur ettikleri eşitlikçi düzenleri içeren ütopya metinleri ve hareketleri tarafından eleştiriliyordu. Emekçi ütopyalarının yazıldığı, işçi sınıfı mücadelelerinin başladığı 19. yüzyıl yeni bir dünyanın doğum sancılarının hissedildiği ama geniş kitleler için neyin doğacağının bilinemediği bir çağdı. Kapitalist sömürüden duyulan nefretin; açlık, işsizlik yoksulluk korkusunun; gelecek belirsizliğinin insan zihnine canavarlar, vampirler, ucubeler kılığında yansıdığı, Gramsci’nin deyimiyle ‘canavarlar çağı’nda distopik ve gotik edebiyat, ütopyaların yanı başında yeşermekteydi. Drakula’nın, Frankestein’ın, Dr Jekyll ve Bay Hyde’ın, Otranto Şatosu’nun yaratıcıları kapitalizmin çarkları arasında, baş edemeyeceği kadar büyük bir güç altında olduğunu hisseden, metalaşmış ilişkiler içinde boğulan sıradan emekçinin hissiyatını bir kan emiciye, yaratığa yansıtarak ete kemiğe büründürdükleri eserler yazmışlardı. İnsanın kendi emeğine yabancılaşması ve ürününün onun karşısına köleleştirici bir varlık olarak çıkarak canavarlaşmasının imgesel anlatımıydı bu romanlar. Franco Moretti ‘İnsan Drakula’ya şeytana bağlanır gibi ömür boyu bağlanır, rekabete tahammülsüzlüğü ile Drakula tam bir tekelcidir’* diye yazar.
Böylece piyasa ve pazarın çözücü etkisiyle arafta kalan sıradan zihin, nedenler ile sonuçlar arasında anlamlı bağıntılar kuramadığı için dünya insani olmayan güçler tarafından yönetilmektedir. Distopyalar da bu parçalanmış dünyayı hem yansıtır hem de bu ürkütücü unsurları yeniden toparlar.
Sonraki zamanlarda endüstriyel bir türe dönüşen, sinemanın da konusu olan distopya gerçek tehditlerin baş aşağı konularak betimlendiği meseleleri işlemeye devam etti. Tarih öncesinin, tarih ötesinin, doğal afetlerin, beklenmedik felaketlerin, kurgu coğrafyaların, tehdit altındaki uygarlıkların kurgu kurtarıcıları, insanı aşan sorunlar içinde debelenen seyirciyi rahatlatıp yerine bırakan arınma araçları oldular. Distopyanın bilim kurguyla dans ettiği yaygın türde gerçeklik bir alegoridir. Elbette burada kurgulanan dünya da gerçeklikten beslenir. Yani uzak bir geçmişe ya da geleceğe dair bir anlatıymış gibi görünse de işlenen, kontürleri bozuşmuş bir bugündür. Kıyasıya rebaketi ve kavgayı gerektiren geçim meselesinin, yoksulluk, açlık ve işsizlik şiddetine eklenen devlet baskısının altında artan bedensel ve ruhsal acıların kaynağı kurgu felaketlere, bununla mücadele de yarı insan yarı makina güçlere yüklenir. Bilgisayar oyunlarının da eklendiği distopya piyasası gerçekliğin bozuşturularak işlendiği mecraları çoğalttıkça alegori gerçekle yer değiştirir. Bu yüzden post truth/hakikat ötesi çağda yaşadığımız da iddia edilmiştir. Distopya artık bir eserde değil hayatın içindedir.
YENİ CANAVARLAR
Distopya edebiyatının klasikleri arasında yer alan ve William Golding’in Sineklerin Tanrısı, George Orwell’in1984’ü, Katharine Burdekin’in Swastika Geceleri ve bu eserin devamı olarak okunabilecek Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü, Otomatik Portakal, Fahrenheit 451 gibi yirminci yüzyıla damgasını vuran yapıtlar faşizmleri ve diktatörlükleri işlediler. Bu edebiyatta canavarların yerini alan diktatörler nizam verdikleri bir coğrafyada yaşayanları teslim alarak ruhlarını iğdiş etmiş, zihinlerini boşaltmış ve yurttaşların iliğini emerek beslenmektedirler. Bu yapıtları yeniden gündeme getiren de, ele aldıkları diktatörlük ve faşizmin bir dünya realitesi olarak yeniden gündeme gelmesidir. Neoliberal kapitalizmin artık şiddet ve baskı olmadan yoluna devam edemediği koşullarda faşizm de güncel bir mesele haline gelmiştir çünkü.
Covid-19 sürecini disiplin, gözetleme tekniklerini güçlendirmek, geliştirmek için kullanan; cezalandırma, kapatma, kamplaştırma ve kutuplaştırma pratiklerini yaygınlaştırmak için elzem bir zemin olarak değerlendiren devletlerin günlük uygulamaları Hollywood filmlerinin ihbar ettiği distopik geleceğin kendisini hızla bugüne getirmiş oldular. Yeni bir faşizm dalgası ile tehdit altındaki dünyanın kabusu, distopya ile gerçek arasındaki farkı her gün biraz daha kapatıyor.
Geçmiş güzel günleri, eski imparatorlukları ve düzenleri geri getirmek adına savaş ajitasyonu yapan devlet başkanları, yakın geçmişin yaşamak için daha iyi olduğunu, hayatın gün gün kötüye gittiğini düşünen milyonların nostaljisini siyasi bir ütopya haline getirdiler. Kendi ebeveynlerinden daha kötü bir hayat yaşayan, geleceği belirsiz emekçiler için geçmiş, bir zamanlar sahip olunan ama şimdi kaybedilmiş bir cennet olarak görünebiliyor. Bu kötülük dalgasının kitle tabanı devşirerek güç toplamasının bir nedeni de bugünün ve geleceğin, sıradan insanın önünü göremeyeceği kadar karanlık olması.
Covid-19 aşısıyla kendisine çip takılacağını zannederek korkan sıradan zihnin, modern zaman canavarlarına karşı direncini kendi kötülüğüne katık eden yükselişteki faşizmin mimarları bu distopik korkulardan besleniyor ve halkın şimdisini kendi geleceği için karartmaya çalışıyor. Ama vadettiği yerde aydınlık yok, distopyanın sürekliliği var.
* Franco Moretti, Mucizevi Göstergeler, Metis Yayınları