09 Ocak 2021 12:00

Altıparmak ve Çalı, Saray’ın “AİHM'in kararı bizi bağlamaz” gerekçelerini inceledi

İnsan Hakları Okulu’ndan Kerem Altıparmak ve Başak Çalı, AİHM’nin Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması kararına karşı AKP iktidarının dile getirdiği iddiaları inceledi.

Fotoğraf: MA

Paylaş

İnsan Hakları Okulu’ndan Kerem Altıparmak ve Başak Çalı, AİHM’nin eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş kararına karşı iktidarın dile getirdiği iddiaları inceledi. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un kararın bağlayıcılığı olmadığı, 2019’daki tutuklama hakkında karar verilemeyeceği ve AİHM’nin Türkiye düşmanlığı ile bu kararı verdiği şeklinde iddiaların dayanaksızlığını ortaya koydu.  

“Esastan Bağlayıcı: AİHM Büyük Daire Selahattin Demirtaş Kararı” başlığında yayınlanan çalışma metninde, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi hakkında uygulanmayan AİHM kararına karşı iddialar incelendi. Yargı kararlarının siyaseten eleştirilmesinin ifade özgürlüğü olduğu ama AİHM kararlarının hukuki açıdan bağlayıcı olmadığı iddiası ile mahkeme kararlarına karşı çıkılmasının siyasetin kendisini yargının üzerinde görmesine yol açtığı ifade edildi. Bunu dile getirenlerin hukuki olarak ayrıntılı gerekçeler sunmadığı belirtilen metinde, “Tespit edebildiğimiz kadarıyla konuya bir hukuki temel bulmaya çalışan ilk açıklama Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan gelmiştir. Uçum’un Cumhurbaşkanlığı sistemindeki hukuki konulara ilişkin görüşlerinin ne denli ciddiye alındığı da dikkate alındığında AİHM’in kararlarının bağlayıcı olmadığı iddiasını hukuki zeminde Uçum’un yaptığı açıklamalar ekseninde ele almak faydalı olacaktır” denildi.

DEMİRTAŞ KARARININ UYGULANMAMASINDA HANGİ GEREKÇELER ÖNE SÜRÜLÜYOR?

Uçum’un 28 Aralık’ta Hürriyet’e yaptığı açıklamada üç iddianın öne çıktığı aktarılan metinde, bu iddialar AİHM kararlarının esastan bağlayıcı olmadığı, Demirtaş’ın başvurusunun 2016’daki tutuklamaya ilişkin olduğu ve 2019’daki tutuklama açısından iç hukuk yollarının tüketilmediği, AİHM’in bu kararı siyasi saldırganlıkla verdiği olarak sıralandı.

"BAĞLAYICILIK DEĞİL HUKUKA AYKIRILIĞI GİDERME SORUNU"

AİHM kararlarını esastan bağlayıcı olmadığı iddiasına ilişkin metinde, “Uçum ‘Bağlayıcılık yanlış anlaşılıyor ve anlatılıyor. AİHM, bizim mahkemelerimizin üstünde temyiz gücüne sahip süper temyiz mahkemesi değil. AYM’nin bile böyle bir temyiz gücü yok’ derken, bağlayıcılığa karşı olmadığını ve fakat bağlayıcılığının anlamının farklı olduğunu ileri sürmektedir. (...) Uçum’un herhangi bir referans vermeden ileri sürdüğü bu görüş ilkesel olarak doğrudur. AİHM bir temyiz mahkemesi değildir ya da öğretide ifade edildiği üzere ‘dördüncü derece mahkemesi’ değildir. Bu nedenle, ulusal hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını tespit edemez, ulusal mahkeme kararlarını iptal edemez, hukuken geçersiz kılamaz. AİHM kararları, taraf devletin hukuki işlemlerinin uluslararası hukuka aykırı olup olmadığını tespit eder. Bulunan aykırılıkları ortadan kaldırmak egemen devletlerin ödevidir, AİHM’in değil. O halde, sorun kararın bağlayıcılığı sorunu değildir. Uluslararası hukuka aykırılığın nasıl giderileceği sorunudur” denildi.

"BAŞKA SUÇ İLE TUTUKLAMA ZATEN KARARIN ANA KONULARINDAN BİRİ"

Demirtaş hakkında 2019 yılındaki tutuklamaya ilişkin karar verilemeyeceği iddiasına yönelik incelemede ise Osman Kavala dosyasına atıfta bulunuldu. Kavala vakasında da görüldüğü üzere ‘tutukla-tahliye et-yeniden tutukla’ ya da seri tutuklama yönteminin bir araç olarak kullanıldığı şüphesinin tüm Avrupa Konseyi kurumlarında yerleştiği belirtilen metinde, AİHM kararı çıkmak üzereyken veya karar kesinleşmeden önce başka suçtan tutuklamaların yapıldığı ifade edildi. Ayrıca seri tutuklama yönteminin Demirtaş kararının ana konularından biri olduğu vurgulanan metinde, “Demirtaş Büyük Daire duruşmasından iki gün önce 6-8 Ekim 2014 Kobane olayları ile devam eden tutuklu yargılamasından tahliye edilmiş ve tam hapisten çıkması önünden hiçbir engel kalmadığı anda 6-8 Ekim 2014 Kobane olaylarına referansla ancak başka bir dizi suçlama ile yeniden tutuklanmıştır” denildi.

"AİHM TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI SEBEBİYLE BU KARARI VERDİ" İDDİASI

Son olarak Uçum’un kararın Türkiye düşmanlığı ile alındığına ilişkin iddiasına yanıt verilen metinde,  ilk olarak bunun aksine işaret eden ve hükümetin lehine onbinlerce karar olduğu kaydedildi. İkincisi, Anayasal düzeyde tanınmış ve ülkenin temel haklar rejiminin belkemiğini oluşturan bir uluslararası sözleşmenin, sübjektif düşmanlık gerekçeleriyle uygulanmamasının yaratacağı tahribatın ne denli büyük olacağını kestirmenin güç olmadığı ifade edildi. Üçüncü olarak AİHM’nin kendi içtihadı ile çeliştiği tezine ilişkin şu değerlendirmede bulunuldu: “Mahkeme’nin de gerekçelerinde ayrıntıları ile açıklandığı gibi karar Mahkeme’nin gerek genel yorum ilkeleri ile gerekse 10, 5, 18 ve 46 maddeler ile ilgili içtihadı ile uyumludur. Mahkemenin 5 ve 18. madde içtihadı 2004 yılından beri gelişmekte ve bu alandaki kötü niyet ispat yükü kuralları 2016 yılında Büyük Daire Merabishvili/Gürcistan kararı ile yeknesaklaştırılmıştır. Mahkeme bu kararda bu içtihadı takip etmektedir. Yine aynı şekilde Mahkeme’nin 46 madde içtihadı da özellikle 2004 yılından sonra, Bakanlar Komitesi’nin de davetiyle, giderim içtihadı konusunda çeşitlenmiştir. Giderim içtihadına göre, kural olarak devletler ihlal kararının gereğini yerine getirmek konusunda birincil ödeve sahiptir. Ne var ki, özellikle kişiler açısından devam eden ihlalin varlığının saptandığı ve kişi özgürlüğüne dair verilen ihlal kararlarında, AİHM tek ve alternatifsiz giderim yolunun kişinin serbest bırakılması olduğuna karar vermektedir. Bu açıdan, Demirtaş kararı diğer örnekleryanında 2004 yılında verilen Assanidze/Gürcistan Büyük Daire kararının43, ve 2019 yılında Azerbaycan’ın Mammadov kararını uygulamakta direnmesi sebebi ile Bakanlar Komitesi'nin başvurusu ile 46. madde altında verilen Mammadov/Azerbeycan 44 ihlal (infringment) kararının devamıdır. Hatırlatmak gerekir ki ihlallerin ciddiyeti nedeni ile başvurucuların serbest bırakılması gerektiğini dile getirmesi taleplerine iki ülke de uymuştur. Bu içtihat ilk olarak 2019 yılında Kavala kararı ile Türkiye bakımından uygulama bulmuştur, ancak görüldüğü üzere AİHM bakımından ne yenidir ne de Türkiye bir ilktir. İşte bu nedenle de Demirtaş/Türkiye kararının 442. paragrafında başvurucunun derhal serbest bırakılmasını karara bağlaması, süregelen ihlaller açısından Mahkeme’nin bağlayıcı giderim içtihadının bir sonucudur. AİHM’in yerleşik içtihadından ayrılan değil, bu içtihadı tamamen ve tutarlı bir şekilde takip eden bir karardır.”

Uçum’un iddiası da dikkatli okunduğunda kararların bağlayıcı olmadığı değil, gereğinin ne şekilde yerine getirileceği ile ilgili olduğunun görülebileceği belirtilen metinde, Uçum’un bazı kararların yerine getirilmesi için yeterli görülebilecek yargılamanın iadesi yönteminin ihlalin niteliğine bakılmaksızın tüm karar tipleri için de geçerli olacağını ileri sürdüğü ifade edildi. Oysa bu iddianın hiçbir dayanağı olmadığı gibi bizzat AİHM ve AYM önünde aksini gösteren çok geniş ve tutarlı bir içtihat olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Halen devam eden tartışmalardan ve yeni yayınlanan ‘6-8 Ekim İddianamesi’nden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye kararı uluslararası hukuk ve kendi anayasa hukuku ve iç hukukuna aykırı bir şeklide bu karadaki bireysel tedbirleri uygulamamak için bir strateji oluşturma çabası içindedir” denildi. (Ankara/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Cumartesi Anneleri, 824'üncü haftada Güçlükonak Katliamı'nın faillerini sordu

SONRAKİ HABER

Son 24 saatte 181 kişi Kovid-19'dan yaşamını yitirdi, 9 bin 537 vaka tespit edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa