13 Ocak 2021 23:35

Dr. Zeynep Gönen ile ABD üzerine: Polis şiddetini belirleyen sokakta kimin olduğu

“ABD’de de sokaktakinin kim olduğu şiddet kullanımını belirleyen temel unsurlardan birisi” diyen Dr. Gönen, kapitalizme dair bir çözüm üretmeden ırkçılığa son vermenin mümkün olmayacağını vurguladı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Özden DİNÇ
Londra

ABD Framingham Eyalet Üniversitesinden Sosyolog Dr. Zeynep Gönen, ABD’de geçtiğimiz hafta yaşanan Kongre baskınını yapısal ırkçılık bağlamında değerlendirdi. Evrensel'in sorularını yanıtlayan Gönen, ABD’de öteden beri imtiyazlı olan “beyazlığın” beraberinde rant da sağladığını söyleyerek bu yapının değişimi için Trump’ın gidişinin yeterli olmayacağına dikkat çekti. “Türkiye gibi ABD’de de sokaktakinin kim olduğu, şiddet kullanımını belirleyen temel unsurlardan birisi” diyen Gönen, ayrıca, kapitalizme dair bir çözüm üretmeden yapısal ırkçılığa son vermenin mümkün olmayacağı vurgusu da yaptı.

ABD polisinin, “Siyah Yaşamlar Değerlidir” eylemlerine yönelik müdahaleleriyle, Kongreyi basan eylemcilere yönelik muamelesi arasında ciddi bir fark olduğuna dair yorumlar var. ABD polisinin yapısal ırkçılığa karşı protesto olaylarında tutumu sahiden farklı mıydı?
Bu yorumlara tümüyle katılıyorum. “Siyah Yaşamlar Değerlidir” (BLM) hareketinin her iki aşamasında da, yani hem 2013’te hem de 2020’de, polisin oldukça sert cevap verdiğini gördük. Pek tabi BLM şemsiyesi altında küçüklü büyüklü pek çok eylem oldu ve her kentte ya da her eylemde polisin tutumu aynı değildi. Fakat genel olarak baktığımızda polisin orantısız güç uygulayıp biber gazı kullandığı, gözaltılar yaptığı ve Ulusal Muhafızlar gibi militer unsurları barışçıl eylemcileri dağıtmak için kullandığı pek çok örnek yaşandı.

Bu gibi örneklerde devletin en tepesinden yapılan açıklamalarda da, böylesi sert müdahaleleri destekleyen, protestocuları yağmacı güruh; antifaşist grupları ise terörist olarak kodlayan ifadeler kullanıldı. 

Kongrede son yaşananlara baktığımızda ise bambaşka bir şey görüyoruz. Amerikan demokrasisin en temel kurumlarından birisini -hem de seçim sonuçlarının onaylanacağı sırada, bilhassa demokratik bir sürece engel olmak için- basarak, seçilmiş temsilcilerin güvenliğini tehdit eden, yağma yapan “beyaz üstünlükçü” Trump taraftarı güruhun karşısında oldukca hafif bir polislikle karşı karşıya kaldık. Amerikan güvenlik devletinin bu şekilde aşılabilmesi akıl alır gibi değil, bu sebeple kanımca polisin bu saldırıdaki rolünün araştırılması gerekir.

BLM hareketi esasen bu farklı muameleye itiraz ediyor değil mi?
Evet, BLM hareketinin en temel itirazlarından birisi polislikteki bu tip çifte standartlara yönelik. Yani itirazları sadece siyahları hedef alan, süregiden bir polis şiddetinden ya da masum siyahların polis tarafından öldürülmelerinden ibaret değil.

Özünde protesto edilen, Amerika tarihinin başından beri beyazları koruyup onlara güvenlik sağlarken öte yandan siyahları baştan suçlu olarak kodlayan, onların hayatlarına ve yaşadıkları bölgelerdeki güvenlik ihtiyacına kayıtsız kalan ve üstüne bir de saldırgan asayiş politikalarıyla onları tahakküm altına alan ırkçı polisliğin bu ikiyüzlü hali.

Polisle ilişkiler aslında hem gündelik yaşamda hem de sokak siyasetinde beyazların sahip olduğu imtiyazların en önemlilerinden birisi. Polisin beyazlara yönelik tutumunda başat olan koruma, masum görme ve kayırma hallerine karşı siyahların evlerinde uyurken, arabalarında otururken ya da sokakta yürürken polis tarafından öldürülme tehlikesine karşı hep tetikte olması gerekiyor.

Daha iyi açıklayabilmek için gündelik ırkçı polislik pratikleri bağlamında yakın zamanda yaşanmış iki örneğe dikkat çekmek istiyorum.

İlkinde Kenosha’da Jason Blake adlı siyah bir adam, çocuklarının gözü önünde polis tarafından vurulduktan sonra felç oldu. Olayı protesto edenlerin sokağa dökülmesinin ardından, uzun namlulu silahıyla olay yerine giden 16 yasindaki beyaz Kyle Rittenhous’un, protestoculardan üçüne ateş ettikten sonra -silahı da apaçık ortada iken- polislerin yanından rahatlıkla geçip gittiğine dair görüntüler izledik.

Diğer örnek ise 2013 yılından. Miriam Carey isimli siyah bir kadın, geçen hafta basılan aynı Kongre binasının etrafındaki demir parmaklıklara arabasıyla çarpıyor ve güvenliği aştığı gerekçesiyle polis tarafından takip edilip öldürülüyor.

Suçlu ya da masum ayırt etmeksizin siyahlara yöneltilen çok sert bir polis şiddeti karşısında, beyazların bariz şekilde suçlu oldukları durumlarda bile polisin takındığı çok sakin bir tavırla karşılaşıyoruz. Pek tabii kimsenin kalkıp da beyazlar da aynı şiddete maruz bırakılmalı gibi bir talebi yok, bunu belirtmekte fayda var.

BEYAZLAR İMTİYAZLARINI TEHDİT ALTINDA GÖRÜYOR

Kongrede yaşanan son olayı, Trump’ın seçim sonuçları konusundaki kışkırtmasının ötesinde, ABD’de yapısal ırkçılığa karşı toplumsal muhalefetin hareketlenmesiyle ilişkilendirmek mümkün mü?
Şöyle bir hatırlatma ile başlayarak sorunuzu cevaplayayım. Amerika’da ırkçılık hiçbir zaman sona ermiş değildi ve ırkçı gruplar hep vardı. Ayrıca ırkçılık da sadece beyaz olmayanlara yönelik nefret içeren fikir ve tavırlar olarak algılanmamalı. Irkçılık denen şey bunları içeren, ama bunun çok ötesinde kurumlara, gündelik yaşama, ekonomiye, yani toplumsal yaşamın türlü alanına sirayet eden bir yapı. Haliyle bahsettiğimiz bu yapısal ırkçılığı sorgulayan hareketlere karşı, beyazlık imtiyazlarının kaybedilmemesi için her dönem tepkisel hareketler ya da politikalar üretilmeye çalışıldı.

Kölelik sonrası toplumsal eşitliği kurmayı hedefleyen Restorasyon dönemini, keskin bir ırksal düzeni yeniden tesis eden Jim Crow sistemi ikame etti. 1960’lardaki Vatandaşlık Hakları Hareketlerinin kazanımların hemen ardından suçla mücadele, düzenin korunması gibi söylemlerle siyahlar suçlulaştırılıp devasa bir ceza devletinin tahakkümü altına sokuldular.

Trump’ın, ırkçı söylemleri kullanarak başkan olmasının gerisinde böyle bir tarihsel yapı var. Pek tabii bunun ötesinde Trump döneminde, halihazırda varolan ırkçı gruplar ve söylemler çok daha görünür ve güçlü hale geldi. Irkçılık karşıtı hareketin karşısında Trump ve benzeri politikacıların tepkisi ırkçı grupları sahaya çağırdı, onlara yol verdi. Pek tabii BLM’nin toplumun pek çok kesimince desteklenen ve oldukça güçlü çıkan sesi, ırkçı yapının bu kadar net bir şekilde hedef alınması, beyazların imtiyazlarından, yani ırkçı sistem sayesinde elde ettikleri hakların ve rant mekanizmaların tehdit altında olduğu anlamına geliyordu. İçinde bulunduğumuz krizde pekişen rekabet ortamı da, beyazlıklarından başka bir şeyleri kalmamış bu kesimler için çok ciddi bir diğer tehdit.

MESELENİN KAPİTALİST SİSTEMDEN BAĞIMSIZ BİR ŞEKİLDE ÇÖZÜLMESİ MÜMKÜN DEĞİL

Yani Trump’ın seçimi kaybetmesine karşın onu destekleyen yapısal ırkçı oluşum önümüzdeki yıllarda daha da güçlenebilir mi? ABD’nin kurumsal yapısı buna uygun mu?
Biraz önce de belirttiğim gibi ırkçı yapı Trump’la gelmiş değil, onun gidişiyle de ortadan kalkmaz. Oldukça karmaşık ve katmanlı bir yapı bu. Böyle bir yapının gelecekte alacağı hal, en çok ırkçılık karşıtı toplumsal hareketlerin gücüyle belirlenecek.

Halihazırda Biden yönetiminin kısmen belli reformları uygulamaya koyabileceğini öngörebiliriz ancak sorun sadece ABD’nin kurumsal yapısından kaynaklanmıyor. Mesele ırkçılığın kapitalizmin işleyişiyle oldukça girift bir şekilde kesişmesiyle de ilgili. Kapitalizme dair bir çözüm üretmeden ırkçılığa son vermenin mümkün olabileceğini sanmıyorum. Siyah karşıtı ırkçılık bir gün son bulsa dahi onu ikame edecek bir başka ırkçılık türü ortaya çıkacaktır.

Ayrıca beyazlık imtiyazları, ırkçı fikirlere karşı olan beyazları bile içine dahil edebilen güçlü bir yapı. Örneğin eğitim sisteminin hâlâ devam eden ayrıştırılmış halini çözmeye yönelik tüm adımlar, kendilerini katiyen ırkçı olarak görmeyen orta sınıf beyaz çoğu liberal ailelerin tepkisinden dolayı gerçekleşemiyor.

Irkçılıkla mücadele için ABD’de pek çok alanda dünyanın başka yerlerinde görmediğimiz derece aktif çalışmalar olsa da yapıları değiştirmenin kolay olmadığını görüyoruz.

Gündemdeki olay üzerinden ele alırsak, elbette ABD’de devletin Kongrede olan bitene vereceği tepki önemli. Trump’ın yaptıklarının yanına kâr kalmasına izin mi verilecek, Kongre binasının işgaline katılan ya da bunu destekleyen grupları kontrol etmek için ne yapılacak?

Ancak sonuçta Biden seçildiğinde işaret ettiği şeyin yani bir nevi “Haydi birlik olalım” mesajının yapısal ırkçılığı çözmeye yeterli olacağını düşünmek naiflik olur. Hem de belirttiğim gibi meselenin kapitalist sistemden bağımsız bir şekilde çözülmesi olası değil.

ŞİDDET VAR AMA KARŞISINDA TOPLUMSAL TEPKİ DE VAR

Sol toplumsal aktörlerin “sokak siyasetine” karşı ABD’nin izlediği asayiş politikalarının Türkiye ile ortaklaştığı çok belirgin noktalar var mı?
Elbette var zira hem ekipman, hem de teknik bağlamında devletler birbirlerine polisiye bilgileri aktarıyorlar. Ama Türkiye’de polis teşkilatının, iktidarın özel aygıtı haline gelmiş olmasının yanı sıra zaten sorunlu olan hak, hukuk gibi kavramların içinin iyice boşaltılması sokağa çıkan muhaliflerin yoğun bir polis şiddetine maruz kalmasını beraberinde getiriyor. Sokak siyaseti ve protesto hakkı bedeli çok ağır olan tehlikeli bir faaliyete dönüştü. ABD’de de benzer şekilde polisin şiddet kullandığını görüyoruz ancak yine de Türkiye ile kıyaslandığında sokak siyaseti hâlâ bir demokratik hak olarak mevcut. Polis şiddeti ABD’de de var fakat bu şiddet karşısında çok daha güçlü bir toplumsal tepki var. Yine de ilk soruya da geri dönerek şöyle diyebiliriz, Türkiye gibi ABD’de de sokaktakinin kim olduğu, şiddet kullanımını belirleyen temel unsurlardan birisi.

IRKÇILIK ELBETTE TÜRKİYE’DE DE VAR

Son olarak şunu sormak istiyorum yakın zamanda UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Başakşehir’in, Paris Saint Germain ile oynadığı bir maçta, yan hakemin, yardımcı Antrenör Pierre Webo’ya yönelik ırkçı ifadeler kullanması Türkiye’de şaşırtıcı derecede yaygın bir tepkiyle karşılandı. MHP’ye varıncaya değin çok sayıda kurum ve kişi sosyal medyada “Irkçılığa hayır” etiketini paylaştı. Türkiye’de ırkçılık yok mu? Irkçılık ve ayrımcılık dünyanın geri kalanından farklı mı anlaşılıyor?
Bu ve buna benzer pek çok örnek Türkiye’de ırkçılık kavramına dair çok büyük bir kafa karışıklığına işaret ediyor. Büyük çoğunluk ırkçılığın sadece ABD’de var olan ya da sadece siyahlara karşı yapılan bir şey olduğunu varsayıyor. Oysaki ırkçılık çok daha kapsamlı bir kavram, etnik grupların arasındaki ayrımcılık, dışlama, nefret ve bunların devlet teşkilatında ve toplumsal yapılarda belirleyici olması şeklinde tanımladığımızda ırkçılık elbette Türkiye’de de var. MHP’nin milliyetçilik dediği şey mesela, tam da Türklük kategorisi dışındakileri kabul etmeyen, gündelik ve toplumsal yaşamda bunun dışındaki tüm nosyonları düşman olarak gören bir tavır ırkçılık değilse nedir? Tarihiyle yüzleşemeyen bir toplum açısından bu hiç de şaşırtıcı bir kafa karışıklığı değil. Kafa karışıklığı diyorum ama masum bir şey de değil bu, oldukça bilinçli bir görmezden gelme, işine gelmeme hali.

ÖNCEKİ HABER

TTB MK Üyesi Prof. Akkurt: Toplumun %60-70’i aşılanmalı ama hâlâ belirsizlik sürüyor

SONRAKİ HABER

ABD Kongre binasına saldıran Trump destekçilerinden biri evinde ölü bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa