Kargo işçisi: Elimizdeki kuru ekmeği almanın planını yapacaklar
Ve bunları bize yaşatanlar, olanca arsızlıklarıyla “Kuru ekmek yiyorlar öyleyse aç değiller” diyerek o kuru ekmeği de elimizden nasıl alacaklarının hesabına girişecekler...
Temsili görsel | Fotoğraf: Envato
Kargo işçisi
Kocaeli
Aralık ayı asgari ücretliler arasında bir tartışmayla geçer. Bu artık bizler için sonuçları çok ciddi de olsa, bir nevi oyundur. Bu yıl, asgari ücret zammına giden 4 toplantılık süreç de aynı bu şekilde geçti. Önce üstünkörü bir tahmin yapılır, sonra ise küsürat tahminleri konuşulur, iddialara girilir.
Bu yılki tahminlerimiz açıkçası 2 bin 600 civarlarındaydı. İçine düştüğümüz güvensizlik, sermayedarlara ve hükümetlerine, asgari ücreti belirleyen 10 kişilik kadroda somutlanan bu teşkilata, olan inancımız, bunların asgari ücreti bizim yaşam maliyetimizin bile altında belirleyeceklerine olan inancımız bizler için o kadar normal hale gelmiş ki, “2 bin 500 civarı bir laf ortaya atarlar, sıtmayı gösterir bizi de 2 bin 600’lük ölüme seve seve razı ederler” diye düşünüyor, 2 bin 650’den yüksek tahminler yapanlara, “Yok be oğlum olmaz o kadar” diyorduk. Bir arkadaşımızın sözü bu duygumuzu oldukça güzel aktarıyor: “Milletvekillerine zam yapacak olsalar, bir araya gelir elleri kaldırır indirir, 1000’lerce lirayı hemen verirler, iş bize gelince de sefalet zammına 4 toplantı yaparlar.”
BEKLENTİ DÜŞÜK OLUNCA...
Derken zam açıklandı, tamı tamına 2 bin 825 TL, tabii beklentilerimiz bu kadar düşük olduğundan, bir an kimse sevinmekten kendini alamadı. Gerçeklik yüzümüze vurana kadar. “Hiç beklemiyordum ya bu kadar” sözünden, “Hadi yine zengin olduk” şakalarının ardından birinin teleffuz ettiği, “Bu zam marta kadar dayanırsa iyi” sözünü direkt, “Mart mı? Şimdiden bitti ki o, geçen bir teneke yağ aldık 60 lira olmuş markette yumurtanın tanesi neredeyse 1 liraya geliyor” sözleri takip etti. Her sene asgari ücret zammının getirdiği o kısa süreli sevinç, bu sefer cümlenin sonuna kadar bile sürmedi.
Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya kaynadı ya, “2021 ne getirecek?”, “2021 daha güzel bir yıl olsun”... 2020’de yaşanan bütün kötü gelişmelerin geçmesi dileklerinin her tarafta yankılanmasıyla birlikte girdiğimiz 2021’in ne getireceğini, şu an biz belirlemiyoruz. 2021’in bize ne getireceğini her aralık ayının başında masaya oturup ne konuştuklarından haberimiz bile olmayan toplantılar yapıp, milyonlarca insanın geleceğini onlara tek bir kez bile sormadan çizenler belirliyor. Ve değişen bir şey olmazsa, 2021, yeni bir yıl adını bile haketmeyecek. 2020’de ne çektiysek daha da fazlasını çektiğimiz bir 2020+ yaşayacağız. Ve bunları bize yaşatanlar, olanca arsızlıklarıyla, dudaklarındaki alaycı sırıtışlarla “Kuru ekmek yiyorlar öyleyse aç değiller” diyerek o kuru ekmeği de elimizden nasıl alacaklarının hesabına girişecekler. Bizim gücümüzü küçümseyerek… milyonlarcamızın birden bir gün “bana Foulon’u* verin” diye bağırmayacağına olan olanca inançlarıyla yoksunluğu, sefaleti can yoldaşımız ederek... Kaderimizin bu olmamasının, gerçekten “yeni bir yılı” yaşamanın tek yolu ise, bunların hiç bir şeyin değişmeyeceğine, saltanatlarının böyle gelip böyle gideceğine olan inançlarını, milyonlarca yumruğumuzla, dişimizle tırnağımızla parçalamak ve kararlılıkla “Hayır her şey değişecek” diyebilmek ve her şeyi değiştirmektir.
* Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’nde Fransız Devrimi’nden önce fakir halka “Kuru ot yesinler” dediği için, devrim sırasında linç edilen memur. Gerçek hayatta romandaki şekilde linç edilen 16. Louis’in Ekonomi Bakanı Joseph-François Foullon de Doué’dan esinlenilerek romana aktarılmıştır.