Tunus’ta yönetim krizi sürüyor
Tunus'ta geçen yıldan bu yana "hükümet kuramama" krizi yaşanıyor. Eylül 2020'de güvenoyu alan Meşişi kabinesi de siyasi çekişmeler sonucu revizyona gitti. Bölgede Sudan-Etiyopya gerilimi de sürüyor.
Fotoğraf: Pixabay
Ali KARATAŞ
Kays ABBAS
Arap halk hareketlerinin 2010 sonunda ilk başladığı ülke olan Tunus, geçtiğimiz hafta da hareketli günler yaşadı. Ekonomik krizin pençesindeki ülkede uzun süreli hükümet krizinin ardından eylül 2020’de güvenoyu alabilen Başbakan Hişam el-Meşişi’nin teknokrat isimlerden oluşan kabinesinde, el Nahda partisinin lideri ve aynı zamanda meclis başkanı olan Raşid Gannuşi’nin talebiyle revizyona gidildi. Başkent Tunus’ta basın toplantısı düzenleyen Meşişi, 25 bakandan 11’inde değişikliğe gidildiğini açıkladı. Gannuşi 10 Ocak’ta, Hişam el-Meşişi hükümetinin “Verimliliğinin artması” için kabine değişikliği yapılması çağrısında bulunmuştu. Ülkede geçtiğimiz yılın sonunda, yargıçlardan doktorlara birçok kesim grev ve eylemlerle hükümeti protesto ediyordu.
Zeyn el Abidin bin Ali’nin Ocak 2011’de devrilmesinden sonra Tunus’ta bugüne kadar sekiz hükümet kurulmasına rağmen yönetici sınıfın istediği istikrar bir türlü sağlanamadı. Kabine değişikliğine giden yoldaki son gelişmeler kısaca bir hatırlanacak olursa; ekim 2019’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini bağımsız aday olan Kays Sait kazandı. Lakin Hükümet yoğun çabalar sonucu ancak dört ay sonra kurulabildi. İlyas el Fahfah başbakanlığında kurulan hükümet, Tunus tarihinin en kısa ömürlü hükümeti oldu. Hükümetin yıkılmasından Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Tunus kolu olan el Nahda partisinin meclis başkanı olan Raşid Gannuşi’nin siyasi manevraları sorumlu tutulmuştu. Hükümetin düşmesi, grev ve protestoların gerçekleştiği bir dönemle eş zamanlı gerçekleşti.
En son hükümeti kurma görevi 2020’nin haziran ayında Cumhurbaşkanı Kays Sait tarafından Dönemin İçişleri Bakanı Hişam el-Meşişi’ye verilmişti. El-Meşişi’nin teknokrat isimlerden oluşan kabinesi, uzun uğraşlardan sonra eylül 2020’de güvenoyu aldı. 14 saati aşkın süren oturumda yapılan oylamada 217 sandalyeli mecliste, 134 milletvekili lehte, 67 milletvekili aleyhte oy kullandı.
Bu oylamada mecliste yeni bir bloklaşma yaşandı. El Nahda, Tunus’un Kalbi, Islah, Yaşasın Tunus, Ulusal Blok ve Gelecek partileri ile bağımsız milletvekillerinden bazıları, Meşişi hükümetine güvenoyu verenler arasında yer aldı. İçinde Demokratik Akım ile Halk Hareketinin yer aldığı Demokratik Blok, Onur Koalisyonu ve eski rejimin temsilcisi Özgür Anayasa partilerinden milletvekilleri ise hükümet aleyhinde oy kullandı.
Kabinesinde 25 bakan ve 3 devlet katibine (bakan yardımcısı) yer veren Meşişi, güvenoyu oturumunun açılışında yaptığı konuşmada, hükümetin ülkedeki ağırlaşan ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesi için çalışacağını belirtmişti. Fakat geçtiğimiz haftalarda parlamentoda yer alan ve mecliste 38 milletvekili ile ikinci büyük sandalye sayısına sahip olan Tunus’un Kalbi partisinin kendi içinde yaşadığı çalkantılar hükümette revizyon tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Partinin Genel Başkanı Nebil el Karavi yolsuzluk suçlamasıyla 2019’dan bu yana hapishanede.
Al Arab gazetesinden Muhtar el Habibi Tunus’ta son süreçte yaşanan gelişmeleri Cumhurbaşkanı Kays Sait ile el Nahda lideri Raşid el Gannuşi arasında kol bükme savaşı olarak nitelendirdi. El Habibi, Cumhurbaşkanını ve süreçte aktif olarak yer alan Tunus Genel İşçiler Sendikası ile diğer etkin siyasi güçlerin izlediği politikayı “kaçış politikası” olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanı Said’i kendisine bağlı bir siyasi yapı oluşturmakla suçladı.
SUDAN VE ETİYOPYA ARASINDA SAVAŞ HAYALETİ
Geçtiğimiz hafta hareketli gelişmelerin yaşandığı diğer bir nokta Sudan-Etiyopya sınırı oldu. İki ülke arasında sınır ihtilafı yaşanıyor. Aslında, Sudan ile Etiyopya arasındaki uzunluğu yaklaşık 725 kilometre olan sınır, 1903 Anlaşması’yla kararlaştırılan uluslararası sınır olarak kabul ediliyor. Ancak son zamanlarda iki ülke, sınır anlaşmazlığı konusunu yeniden gündeme getirdi. Sudan’ın Etiyopya sınırındaki el Girayş köyüne Etiyopyalı milislerce düzenlenen silahlı saldırıda 6 kişi hayatını kaybetti. İki taraf da sınıra yığınak yapmış durumda.
Al Kuds al Arabi gazetesi her iki tarafın da gerginliğin tırmanmasından yana olduğunu ve bunun iki ana sebepten kaynaklandığını yazdı. Bunlardan birincisi Etiyopya’da içeride etnik çatışmaların varlığı ve diğer yandan iki ülke arasında Nil Nehri üzerine kurulan el Nahda Barajı konusundaki anlaşmazlık.
GANNUŞİ VE KAYS SAİT ARASINDA KOL BÜKME SAVAŞI
Muhtar el HABABİ
al Arab
Tunus’taki siyasi sınıfın ülke işlerini yürütebilecek istikrarlı kurumlar inşa etme yerine 2019 seçimlerinden önce geçiş sürecinde benimsediği kaçış politikasını yine ön plana çıkardı.
Temsilciler Meclisi (Parlamento) kalıcı bir kriz durumunda. Ekonomik ve sosyal krizi azaltmak için yasaların geçişini sağlayan uzlaşmalar kurmak yerine, oturumlara çatışmalar ve partizan hesaplar hakim; Anayasa Mahkemesi gibi demokratik geçiş kurumlarının inşasını tamamlamanın yanı sıra görsel-işitsel üretim kontrol otoritesi (Haika) gibi kurumların geçici statüden kalıcı statüye gelmeleri gibi...
Cumhurbaşkanlığı kurumu; Tunus Genel İşçi Sendikası tarafından yapılan ulusal diyalog çağrısında olduğu gibi, farklılıkları soğutmak ve tarafların çeşitli pozisyon ve konumlarında itfaiyeci rolünü oynamak yerine, ülkedeki mevcut siyasi gerilimi ikiye katladı.
Bu diyaloğu, ekonomik ve sosyal konulara öncelik veren bir gündem belirleyerek başlatmak yerine, Cumhurbaşkanlığı ve İşçi Sendikası sorumluları, diyalogdan men edilenlerin bir listesini hazırlamaya başladı: Onur Koalisyonu, Özgür Anayasa Partisi ve belki daha sonra Tunus’un Kalbi partisi gibi.
Belki de hükümetin durumu, ileri kaçış politikasının en net resmidir. Çeşitli partilerin siyasi çıkarlarının, yeteneklerinin bir araya getirilerek ulusal çıkarların yerine yerleştirmek.
2011 yılından bu yana, çoğu özellikle son yıllarda, Meclise sundukları ve onayladıkları programı uygulamadan devrilen sekiz hükümet kuruldu. Ve Parlamentonun güven oyu vermediği Habib el Cemili hükümeti de dahil olmak üzere son üç hükümetin deneyimlerini ele alırsak, hükümetler her türlü iş yapma fırsatından yoksun bırakıldı. Programları, içerdikleri yeterlilikler ve krizden çıkmak için sundukları planlar ne olursa olsun anlaşmazlıklar nedeniyle baskı altına alındı.
Sadece altı ay süren İlyas Fahfah hükümeti baskı altında kuruldu. İlk olarak, Cumhurbaşkanı Kays Said’i memnun etmek için Parlamentoda ikinci bloku elinde tutan (Yakın zamanda bölündü) “Tunus’un Kalbi” partisinin hükümete katılmasını engelleyen bir slogan ortaya attı. Bu blok girişimi “Başkanın hükümeti” olarak adlandırılıyordu. Bu girişimin amacı Cumhurbaşkanı Said’in meşruiyetini ve popülaritesini korumak, kendisini dayatmak ve medyada ve siyasi olarak özellikle sendikalar tarafından hedef alınmasını önlemekti.
Ama devrimci grubun kendisi bir muhalefet ve sessiz bir düşmanlık halindeydi. Bir yanda Cumhurbaşkanı şemsiyesi altında ama aynı zamanda devrimci grupta yer alan azınlık partisiyle birlikte çalışmayı reddeden el Nahda, diğer yanda Cumhurbaşkanının şemsiyesinin kendilerini hükümetin devamını garantileyen büyük bir oyuncuya dönüştürebileceğine ve el Nahda’nın uzlaşmaya ve sessiz kalmaya zorlandığına inanan Halk Hareketi ile Demokratik Akım.
Bu hesaplamalar trajik hükümetin çöküşüyle sona erdi, çıkar çatışması suçlaması, içindeki güç mücadelesini örtbas etmek için bir işaretten başka bir şey değildi.
Hisham el-Meşişi liderliğindeki hükümetin kurulmasına ilk anlarından itibaren farklılıklar eşlik etti. Partilerin sunduğu isimler listesinin dışında Cumhurbaşkanının sunduğu bir kişinin önderliğinde oluşturulmuş bir girişim. İlk hedef, son Cumhurbaşkanları Habib Burgiba ve Zeyn el Abidin bin Ali dönemlerinde olduğu gibi, Meşişi’yi Cumhurbaşkanı Said’in liderliğinde bir “başbakan” haline getirmekti. Diğer bir deyişle, Cumhurbaşkanının emir ve fikirlerini uygulayan mekanik bakanın, Cumhurbaşkanlığı hükümetinin restorasyonuydu.
Gannuşi’den güvenin geri çekilmesinin ciddiyeti ve ittifaklardaki dalgalanmalar ışığında bu manevranın başarı şansı ne olursa olsun, ülkedeki siyasi savaşın durmayacağı ve doğrudan kazanımlarını Tunus’un kazanımı olarak gören muhalifler arasında girişimlerin devam edeceği ve krizin sona ermeyeceği anlamına geliyor.
SUDAN-ETİYOPYA: SAVAŞ İKİ HALKA ZARAR VERİYOR
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Sudanlı yetkililer, Etiyopya “çetelerinin” geçen yılın sonlarına doğru sınırdan beş kilometre uzaklıktaki el Faşka bölgesine girdiğini ve Sudan güçlerini pusuya düşürdüklerini söylediler. Hartum daha sonra güçlerinin bölgedeki “tüm Sudan topraklarını” yeniden geri aldığını söyledi. Buna karşılık Addis Ababa, Sudan’ın “Güçlerinin Tigrayan çatışmasındaki meşguliyetlerinden yararlandığını, Etiyopya topraklarını işgal ettiğini ve mülkleri yağmaladığını” söyledi.
İki taraf, son zamanlarda çeşitli tehditler eşliğinde gerginliği yükseltti. Addis Ababa, Hartum’u tartışmalı bölgeye doğru ilerlemeye devam etmekle suçladı. “Sabırsızlığı” konusunda uyardı ve Hartum yetkilileri dün (çarşamba günü) bir savaş uçağının sınırı “tehlikeli ve gerekçesiz” bir şekilde geçtiğini söylediler. Ardından Hartum’daki Addis Ababa Büyükelçisi, Sudan ordusunu son iki ayda Etiyopya topraklarında 9 kampı ele geçirmekle suçladı.
Geçen yüzyılın ellili yıllarından beri tartışma konusu olan bu bölgeyi Sudan’ın askeri yetkililerinin kontrol altına almaya karar verdiği görülüyor. Etiyopyalı çiftçilerin yerleştiği bu bölge, Sudan uluslararası sınırları içinde. Bu bağlamda kullanılan gerekçe, elbette Sudan ordusunun maruz kaldığı saldırılara cevap vermek zorunda kalmasıdır. Ancak diğer unsurlar bu askeri tırmanma arayışından yana. Son zamanlarda etnik çatışmaları yoğunlaştıran Etiyopya’daki mevcut koşulların sömürülmesi bu gerekçeye dahil. Bu gelişmelerle ilgili en son bilgi batıdaki Benishangul eyaletinde 80 sivilin öldürüldüğünün açıklanmasıydı. Tigray bölgesinde hâlâ açık olan kanlı savaşa ek olarak.
Bu tırmanışta rol oynayan ikinci unsur Etiyopya’nın el Nahda Barajı’nı inşa etmesinden kaynaklanan gerilimdir. Bu konudaki tüm müzakere ve ara buluculuk girişimleri şimdiye kadar başarısız oldu. Sonuç olarak, Hartum askeri yetkililerinin Sudanlıları askeri harekatın gerekliliği konusunda ikna etmek için başka nedenleri var.
Yukarıda bahsedilen iki unsurun yanı sıra, rejimin askeri liderlerinin potansiyel faydalarını hissetmiş olması gereken başka bir faktör daha var: Ordu elitlerinin önemli bir bölümü yurtsever duyguların harekete geçirilmesi ve diplomasi üzerindeki gücün yükselmesi mekanizmaları içinde, halkı arkalarında toplayabilir. Sözlü çatışmalar ışığında, askeri hamleler sahadaki ve sokaktaki gerçek dengeleri değiştirebilir ve bu anlamda dış tarafa karşı bir savaş, iç tarafa yönelik bir savaştır.
Sudan’ın güneyindeki çatışmadan başlayarak, Darfur ve birçok Sudan bölgesinden geçen ve silahlı muhalefet hareketlerine karşı askeri çözümlerin, her zaman Sudanlılara karşı döndüğünü ve ideolojileri ne olursa olsun askeri rejimlere hizmet etmek için çalıştıklarını söylemeye gerek yok.
Etiyopya ile savaşa dönüşebilecek şeyler kesinlikle Sudanlıların çıkarına olmayacaktır.