Ekmeğin tadı, çayın demi, Baldur grevi
“Elbette kolay değildir bu grev günlerinde ev geçindirmek. Ama sen sevgili kız kardeşim eşinin mücadelesinde yanında olarak destek verirsen o patron karşısında daha güçlü dimdik direnecektir.”
Fotoğraf: Evrensel
Meral SÜER
Gebze
Merhaba, Evrensel okurları.
Ben bir ev emekçisi kadınım. Biz Emek Partili kadınlar olarak Gebze’de 20 gündür sendikalaştıkları için işten atılan direnişte olan Baldur işçileri kardeşlerimizi ziyarete gittik. Oraya vardığımızda sabahın dokuzuydu, hava çok soğuktu. İşçi kardeşlerimiz de derme çatma bir çadırın içinde küçük soba ile, dışarıda da varil içinde yaktıkları tahta parçalarıyla ısınmaya çalışıyorlardı. Kış kendini iyice hissettiriyordu. Biz evlerimizden gelmiştik onlar her gün grev alanına sabah gelip akşam gidiyorlardı. Çoluk çocuğu için, “Nasıl onlara biraz daha fazla evlerine ekmek parası götürebilirim, daha nasıl insanca yaşayabilirim, daha iyi çalışma koşullarımız olsun” diye sabah akşam demeden direniyorlar.
Biz Emek Partili kadınlar olarak direnişlerini tekrar saygıyla selamlıyoruz. Bu zor süreçte direnişte olan kız kardeşlerimizin yanında olduğumuzu söylüyoruz. Kadın arkadaşlarımız kimisi çorba kimisi börek, kek getirdi. Hep birlikte direniş çadırında kimisi çorbayı dağıtıyor kimisi getirdiklerini sofraya koyuyor paylaşmanın ve dayanışmanın güzelliğiyle herkes katkı sunmaya çalıştı.
20 gündür direnişte olan işçi kardeşlerimizin eşleri her gün başına yastığı koyduğundaki kaygıyı düşünsenize, direnişle ilk defa karşılaşmaktalar. Yeri geldiğinde tartışıyorlardır, “Nereden çıktı bu direniş, biz şimdi ne yapacağız, çoluk çocuk ne yapacak, nasıl kirayı faturaları ödeyeceğiz” diyorlardır. Ben anlıyorum. Benim de eşim de fabrika işçisi, o da direnişte olsa ben de kaygılanırdım. Kolay değil kadın olmak bu ülkede her gün kadınların öldürüldüğü, şiddete uğradığı devletin yasalarının koruyamadığı, göz göre üçer beşer her gün kadının öldürüldüğü ya da şiddete uğradığı bir ülkede yaşıyoruz. Bir de bu pandemi sürecinde ekonomik şiddet var. Kadınların üzerinde, kolay değil her gün ne yemek koyacağım sofraya diye düşünmek. “Eşimi de işten çıkarırlar mı” korkusunu yaşamak. Her gün marketleri dolaşıyoruz, hangi market uygun; hangisi indirimde… Halk günlerini takip ediyoruz. Sıvı yağ olmuş 75-80 TL, zeytinyağına hiç yaklaşılmıyor bile… En iyi peynir 55-60 TL. Yumurta, zeytin desen öyle… Fiyatlar uçmuş. Eş, dosttan; köyünden, akrabandan peynirin, tereyağın, salçan, kuru yiyeceklerin uyguna geliyorsa seviniyorsun. Mevsiminde bile kış sebzeleri, meyveleri pahalı. Pazara gidiyorsun, pazarın bir ucundan bir ucunu dolaşıyorsun; hangisi 3-5 daha ucuzsa onu alıyorsun. Geçen sene kışın meyveyi en azından 2 kg alırdık şimdi onu da alamıyoruz. Pazar çantası doğru dürüst dolmuyor. Artık internetten bile çocuk bezi alır hale geldik neresi ucuzsa ordan alıyoruz.
KADINLARIN YÜKÜ DAHA FAZLA
Kadınların yükü de eşlerine göre biraz daha fazla. Çalışan kadınlarımız da var. Çocuğu da varsa kimisi çocuğunu anneanneye babaanneye bırakıyor ya da maaşların yarısı kadar kreşlere veriyor. Bir de işten eve gelip koştur koştur yemek hazırla, ortalığı topla, çocuğuna zaman ayır… Zaten gün boyu çalışmışlar bir de ev işlerin yükü çocukları bakımı kadınların üzerinde oluyor. Halbuki her mahallede ücretsiz anne babaların güvenle bırakacağı büyük organize fabrikalarında, işyerlerinde, semtlerde kreşler olmalı. Bir de çocukların okul masrafı, şimdi uzaktan eğitim var. Her ailede en az 1-3 çocuk onların tablet ihtiyacı, üniversiteye giden gençlerin bilgisayar, laptop, kamera, mikrofon bir de okul kitapları… Kimi bunları alamıyor, kimi eş dosttan istiyor, kimi de 2-3 kardeş bir tabletten eğitim görmeye çalışıyor. Eğer uzaktan eğitim yaptıysanız bizim çocuklarımızın bu ihtiaçlarını da devlet karşılamalıdır.
Gelgelelim sayın büyüklerimizin bize reva gördükleri, “geçim ücreti” dedikleri 2825 TL’lik asgari ücrete. Biz bu parayla nasıl geçineceğiz? Kira mı verelim? Her ay zamlanan faturalarımızı ödeyelim? Her gün zamlanan temel ihtiyaçlara mı yetişelim? Çoluk çocuğumuzun gıdasını mı, okul ihtiyaçlarını mı karşılayalım? Harcamaların içinde bir de ayakkabısı kıyafetleri var. Bazen yeri gelindiğinde kardeşlerin, eşin dostun çocuklarının küçülen kıyafetlerini giydiriyorsun. Kendimizi geçtik bari çocuklarımıza alalım diyoruz. Onu da almakta zorlanıyoruz. Sağlıktan bile yeteri kadar yararlanamıyoruz. Acile gitsek önümüzde 250 kişi sıra önemli bir hastalık için randevu alsak ona da 2-3 ay sonrasına gün veriyorlar. O zamana kadar ölmezsen tabi. Hani hastanelerde kuyruk yoktu? Sayın büyüklerimizin maaşları geçim ücretinin 10 katından fazla. Ek ödemeler hariç cumhurbaşkanının maaşı da 40 katı. Artık siz düşünün ne kadar maaş aldıklarını. Bunlar bizim geçim ücretlerimizi belirliyor. Bizleri de yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkum ediyorlar. Tabii ki bizi düşünmezler. Onların aileleri, çocukları en iyi özel okullarda okusunlar en iyi sağlık hizmetinden yararlansınlar. Bir de erken emekli oluyorlar. Emekli maaşları da iyi bizler gibi emekli olup maaşların yetmediği için tekrar çalışmak zorunda bırakılan emekliler gibi değil. Bir de EYT’liler var, her gün seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ben de bir süre çalışmıştım ben de bir EYT’liyim. Yaşımdan dolayı şimdi işe bile almıyorlar. Ama çocuklarımızı 65 yaşında mezarda emekli olacaklar. Ona bile yeteri kadar ses çıkaramamışız. Yasa geçti maalesef hangi fabrikalara işyerlerine 65 yaşına kadar çalıştırabilir mi? Beni 45 yaşımdayım beni bile işe almıyorlar. Biz kadınlar olarak çocuklarımızın geleceklerinden kaygılıyız. İleride ne yapacaklar okusunlar istiyoruz. İnsanca çalışabileceği, yaşayabileceği koşulları olsun işi olsun istiyoruz. Üniversiteyi okusun istiyorsun imkanlarını zorluyorsun dişinden tırnağından artırarak okutmaya çalışıyorsun sonra çocuklarımız kimisi iş bulamıyor kimisi kendi eğitimi aldıkları mesleklerin dışındaki işlerde çalışıyor. Örneğin benim de yakından tanıdığım eşimin fabrikasında çalışan Sema arkadaşımızın kızı veterinerlik yüksek okulu bitirmesine rağmen Arçelik LG fabrikasında geçici sözleşmeli işçi olarak asgari ücretle çalışmaya başladı.
Mektubumu bitirirken son sözüm direnişteki Baldur işçisi kardeşlerimin ailelerine. Elbette kolay değildir bu grev günlerinde ev geçindirmek. Kira nasıl ödenecek, tencere nasıl kaynayacak? Faturalar nasıl ödenecek kaygısı… Ama sen sevgili kız kardeşim eşinin mücadelesinde yanında olarak destek verirsen o patron karşısında daha güçlü dimdik direnecektir. Unutmayalım ki grev dayanışmayla mücadeleyle kazanılır. Baldur grevi hepimizin grevi.