Demokratik üniversite ve kulüpler
Akademi dediğimiz üretim alanında öğrencilerin de bir özne olarak var olabilmesinin koşullarını yaratan kulüp ve topluluklar bu sebeple demokratik ve özerk bir üniversitenin temelini oluşturuyor.
Fotoğraf: Thomas Wilmer'in Summer tablosu , 1890/Yale University Art Gallery
Berfin Ezgi TATLI
Yıldız Teknik Üniversitesi
Kulüp ve topluluklar öğrencilerin üniversite yaşamı içerisinde akademik, kültürel, sanatsal, bilimsel ihtiyaçları doğrultusunda bir araya geldikleri ve birlikte ürettikleri alanlardır. Üniversitelerin doğal bir parçası olan kulüp ve topluluklar, üniversite içerisinde yürüttükleri süreçlerde de öğrencilerin bir araya geldikleri ve kolektif bir iş ortaya koydukları alanlar olarak karşımızda duruyor. Kulübün düzenleyeceği etkinliklerde öğrencilerin o etkinliğin planlama ve gerçekleştirme aşamalarının parçası olması öğrencileri kolektif bir üretim sürecinin parçası haline getiriyor. Bugün akademide, bilimsel eğitimden giderek uzaklaşıldığı bir süreçte, özellikle bölüm ve mesleki kulüplerde düzenlenen bu etkinlikler bir yandan da bu uzaklaşmanın alternatifini yaratma ihtiyacının sonucu. Kendisine yetmeyen bu bilimsel tartışmaları ve faaliyetleri pratiğe geçirmek üzere pozisyon alan kulüp ve topluluklar bir yandan da öğrencilerin üniversite içerisinde ihtiyaç duyduğu sosyal-kültürel ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı bir noktada duruyor. 2018 yılından itibaren tamamen kaldırılan Öğrenci Temsilcilik Konseylerinden sonra kendini ifade edebileceği alanların neredeyse kalmaması da kulüp ve toplulukların üyeleriyle birlikte ortak bir zeminden yükselen tartışmalarla üniversite içerisinde resmi olarak öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri alan olma noktasında tek temsiliyet alanı olarak kalıyor.
KULÜPLER KENDİLERİNİ SINIRLAYABİLİR Mİ?
Öğrenciler kulüpler aracılığıyla üniversite yaşamını doğrudan üreten bir pozisyonda yer alıyorlar. Kulüplerin üniversite içerisinde düzenledikleri konferanslar, söyleşiler, yürüttükleri tartışmalar veya yaptıkları herhangi bir etkinlik öğrencileri bahsettiğimiz üniversite yaşamının, akademik üretimin yalnızca bir katılımcısı olmaktan öteye geçirip onu doğuran bir parçası haline gelmelerini sağlıyor. Dolayısıyla üniversiteler içerisindeki her gelişim, değişim ve dönüşüm üniversite yaşantısını etkilediği gibi bu yaşamı üretenleri de doğrudan etkiliyor. Çünkü yaşanan tüm bu gelişmeler, öğrencilerin bugün çokça dile getirdiği “alanımız değil, kulüp faaliyetinin temel görevi politik kaygılar değildir” gibi söylemler bulunsa da bugün üniversitelerin içerisinde gerçekleşen her mesele hayatın üretilmesi ile olan bağları gereği yaşanan nesnel durumla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla politik olma, politik söylem üretme yalnızca mevcut siyasi iktidarların kararlarını eleştirme, bunlara destek çıkma ve bu tip güncel-siyasal meselelere dair bir şey söyleme durumlarında değil halihazırda üniversite içerisinde bütün pratik durumlarda ortaya çıkar. Bu ikisi birbirinden ayrıştırılmaya çalışıldığında ise kulüplerin faaliyetlerin ne derece gündemle ilgili olduğu veya olmadığı ya da kulüp tüzüklerinde ne yazdığı veya yazmadığı gibi tartışmalar ortaya çıkabilir. Ancak burada belirleyici olan üniversite içerisinde öğrencilerin kurduğu yaşam ve bu yaşamın gerçeklikle kurduğu ilişkidir. Tersinden güncel siyasal gelişmelere ve toplumsal olaylara dair söylem üretmeyen bu meselelerin kendisini üniversitenin dışarısı ve içerisi gibi ayrıştırma eğilimi gösteren herhangi bir kulüp örgütlediği hiçbir faaliyette ne kulüp olarak kendi varlığının devamlılığını garanti altına alabilir ne de tartıştığı zemini sağlam olarak gerçek ve meşru kurabilir. Örneğin güncel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine ve buraya dair hükümetin ürettiği politikalara söylem üretemeyen bir üniversite ve kulüp bileşenleri kendi kulüp üyelerinin içerisinde yaşadıkları hayatı dışlayan bir faaliyet sürdürmekte ısrar etmiş olur. Ya da bilimsel ve nitelikli eğitim talebini benimsemeyen ve buraya dair söylem üretemeyen kulüpler üniversite içerisinde kendi kulüp faaliyetlerinde ortaya koydukları, ürettikleri hiçbir işi garanti altına alamaz. Halihazırda kulüp faaliyetlerinin üniversitenin içerisindeki bilimsel ve akademik yetersizliklerin karşısında öğrencilerin kendi deneyimlerinden öğrenme ve birlikte üretme gayeleri üzerinden oluşturduğunu da gözettiğimizde, bilimsel, nitelikli ve demokratik bir üniversite talebini genişletmemekle tersinden bu gayeyi baltaladığını söyleyebiliriz.
Akademide öğrencilerin de bir özne olarak var olabilmesinin koşullarını yaratan kulüp ve topluluklar bu sebeple demokratik ve özerk bir üniversitenin temelini oluşturuyor.
Bugün açısından tek adam tek parti iktidarının üniversiteler içerisinde oluşturmak istediği ideolojik hegemonya, üniversitelerde demokratik yapılarını yok etme üzerine şekilleniyor. Bu şekilleniş de atanmış rektörler olarak karşımıza geliyor. Üniversite içerisinde demokratik hiçbir yapı kalmaması üzere adımlar atan iktidar ve atanmış rektörler, üniversite öğrencilerinin üniversite yaşantısında ve yaşamında söz söylemesinin önüne geçmeye, öğrencilerin bir araya geldikleri kulüp ve toplulukları kendi alanları içerisine sıkıştırmaya, bu alanlar üzerinde kurduğu baskı ve sansür mekanizmalarıyla bunun önünü kesmeye çalışıyor. Üniversiteler bugün açısından antidemokratik uygulamaların bu kadar fazla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı, özgür, bilimsel ve demokratik düşüncenin bu kadar tek ele alınmaya çalışıldığı noktada, öğrencilerin yan yana gelebildiği kulüp ve toplulukların kendi etkinliklerini yapmaları, tartışma olanakları yaratmaları demokratik bir üniversiteden bağımsız değildir. Bugün, tek adam iktidarı Türkiye’de bir baskı ortamı oluşturmaya çalışırken, tek adamın üniversitelere atadığı rektörler bu baskı ve sansür ortamını genişleterek üniversiteler içerisinde yaygınlaştırma görevini üstleniyor. Öğrencilerin bir araya geldikleri alanlar olan kulüp ve topluluklar da bu baskı ortamından payını alıyor. Bugün kulüplerin herhangi bir konu hakkında söz söyleme, açıklama yapmasına engel olan “kulübümüz kapatılır” korkusu aslında tek adamın Türkiye’de yaydığı korkuyu üniversiteler içerisinde kendi atadığı rektörler tarafından vuku bulmuş hali. Yani atanmış rektörlerin üniversitelerde kurduğu/kurmaya çalıştığı işleyiş Türkiye’deki yönetimden, işleyişten ve tek adamın antidemokratik uygulamalarından bağımsız değil. Bu yüzden örneğin bir Felsefe Kulübü de bir Çevre Kulübü de bir Sinema Kulübü de toplamında üniversitede yaşanan bir gelişmeye veya ülkede yaşanan bir gelişmeye dair söz söylediğinde kendi yapılarının kaderlerinden bağımsız bir şey söylemiş olmazlar. Bu kaygılarla ve korkularla mücadele etmenin kendisi de üniversitelerin içerisinde öğrencilerin doğrudan katılımcısı olduğu kulüpler ve toplulukların yan yana gelme deneyimlerini artırmak, tüm baskı ve sansür karşısında birlikte hareket etmekten geçer.