Yazar Gülüzar Özev: Kadının varlığına bir de mitolojik olarak bakmak istedim
“Tanrıçalar” kitabını anlatan Yazar Gülüzar Özev: Kadının geçirdiği evrimlerin kökenini bilmek cesaret aşılıyor mücadele eden kadınlara.
Fotoğraf: Gülüzar Özev kişisel arşivi
Neslihan KARYEMEZ
İstanbul
Yazar Gülüzar Özev; “Öykümsü”, “Şiirimsi” ve “İnsan” isimli kitaplarından sonra “Tanrıçalar”ı okuruyla buluşturdu. Yeni kitabını anlatan Özev “Kadının varlığına bir de mitolojik olarak bakmak istedim" diyor.
Bu kitabı hazırlamanızda size ilham veren şeyler ne oldu?
Ülkemizde Mitoloji, felsefe gibi ihmal edilen bir konu. “Bana masal anlatma, bana felsefe yapma” sözlerini duymuşsunuzdur. İnsanlığın yarattığı böylesine güzel, böylesine muhteşem eserler maalesef küçümsenmiştir. Başlangıçta mitolojik kelimeleri edebiyatta duyuyordum. Daha sonra hayatın içinde duymaya başladım. Sokağa çıktığımda “Afrodit güzellik salonu”, “Athena giyimevi, Pegasus havacılık” gibi yazan tabelaları gördüm. Bu, buna benzer isimlerin ne anlama geldiğini merak ettim. Uzun bir süre Evrensel gazetesinde, Zeus Sunağı köşesinde yazan Yaşar Atan’ı aralıksız takip ettim. Bu nedenle ilk olarak mitolojiyi bana sevdirenin Yazar Yaşar Atan olduğunu söyleyebilirim.
Kadın Muhasebeciler Derneği başkanıyım. Bu görevim dolayısıyla kadın sorunlarıyla yakından ilgilendim. Sadece ülkemizde değil, dünyada yükselen bir kadın hareketi beni heyecanlandırdı. Kadının varlığına bir de mitolojik olarak bakmak istedim.
Kadınların karanlık bir dönem yaşadığı bugünlerde, Tanrıçaları anlatıyorsunuz. Bu bağlam ne ifade etmeli okurlar için?
Anaerkil düzenin hüküm sürdüğü bir zamanda, yazı henüz bulunmamıştı. O yüzden anaerkil bir düzenle ilgili elimizde fazla bir veri yoktur. Günümüzden 10 bin yıl öncesinde, tarım toplumuna geçişle beraber kadının rolünün geriye düştüğü söylenir. Toprağın ekilip biçilmesiyle birikim ortaya çıkmış, kadın mülkiyet nesnesi olmuştur. Ancak tanrıçalar açısından durum farklıdır. Tıpkı kadın başkanlar, yöneticiler, zengin sınıfın kadınları gibi o zamanın tanrıçaları ayrıcalıklıdır. Örneğin, Antik Yunan’da insanlar Tanrı Zeus’ a yakardığı gibi, Tanrıça Hera’ya da yakarıyor kurban adıyorlardı. Tek tanrılı döneme geçildiğinde ise, peygamberlerin tamamının erkek olduğunu görüyoruz. Kadın yoktur artık tanrıça olarak bile. Tek tanrılı dönemde, çok tanrılı döneme göre kadının daha az değeri biliniyordu. Bu eşitsizliğin yalnız dinlere değil, sosyoekonomik hayata yansıdığı görülmektedir.
Geçmiş, 2000 yılı kapsayan bir dönemden müteşekkil değildir. Tarih sahnesinde sadece Osmanlılar ya da Romalılar yoktur. Yüzlerce uygarlıklar gelip geçmiştir. Maalesef resmi ideoloji, milattan öncesini yok sayma eğilimindedir. Oysa günlük hayatta hiç farkında olmadan kullandığımız sözlerin, yaşadığımız ritüellerin bir geçmişi ve gerçekliği vardır. Kurban kesmeden, sünnet edilmeye, ağaca çaput bağlamadan, lohusa kadının başına kırmızı bandaj takmaya kadar, bir yığın geleneklerin kaynağı mitolojide gizlidir.
Kitabın yazım aşamasında sizi en çok etkileyen hikaye hangisi oldu?
Kitabın yazımında bütün tanrıçalar çok ilgimi çekti. O yüzden, okurlar da sevsin diye elimden geldiğince, sade ve akıcı yazmaya çalıştım. Hera, İnanna ve Şahmeran söylencelerini burada kısaca anlatmak isterim. Hera Tanrı Zeus’un karısıdır doğal olarak Ana Tanrıça kabul edilir. Kocası ne kadar çapkınlık yaparsa yapsın ondan ayrılmaz. Hıncını kandırılan kızlardan alır. Zeus çapkınlık yapa dursun Hera genç kızların çeyizini hazırlamasına, evlenmelere yardımcı olur. Kocasından dayak yer ama sesini çıkarmaz. Aileyi korur. Onun için adı çoğu kez evlilik tanrıçası diye geçer. Bugünkü geri zihniyetin kadından beklendiği şekliyle hovarda kocasına katlanır, ev işleriyle uğraşır. Tanrıça’ya yüklenen misyon budur.
İnanna Mısır Tanrıça’sıdır. Ezber bozan tarzda yaşamı ile uygarlığın bilinmedik yönüne rastlarsınız. Çünkü fahişe tanrıçadır, ona adak olarak tapınağına giden kızlar aynı görevi yerine getirirler. İnanna ve diğer tanrıçaları düşündüğümde, mitolojide kadın bedeni üzerinde çok tahakküm kurulduğunu görüyorsunuz. Bir dönem, kadının fahişeliği kutsanırken, sonraki uzun bir dönemde bakireliği kutsanır olmuş. Meryem Ana’nın bakire olması bu anlamıyla tesadüf değil.
Kısaca Şahmeran’a değineyim. İnsanların hayal gücünün olağanüstülüğüne hayran kaldım bu masalda. Şahmeran bildiğiniz gibi yılanların tanrıçası. Vücudunun alt tarafı yılan, üst tarafı güzeller güzeli bir kız. Kendisine kötülük eden insana iyilik etmekten vaz geçmiyor. İnsanların zalimliğine şaşıyor. Kanı hem zehir, hem panzehir. Hekimler, meslek logolarını Şahmeran mitinden alıyor.
Son olarak kitabınızı okuyacak okurlara ne söylemek istersiniz?
Klasik bir söz vardır; “Geçmişini bilmeyen geleceğini öremez.” Tanrıçalar, mitolojinin tarihsel gerçekliğinden yola çıkarak insanlığın geldiği boyutu bize göstermek istiyor. Kadının geçirdiği evrimlerin kökenini bilmek cesaret aşılıyor mücadele eden kadınlara. İnsanlığın koca bir mirası mitoloji, yol gösteriyor bakmasını bilene.
Binlerce yıl öncesinin kadınları; tanrıçalara tapıyorlar, onlardan medet umuyorlardı. Oysa artık ellerimiz var tanrıçaların yerine, ayaklarımız var tanrıçaların yerine, yüreğimiz var tanrıçalar yerine. Üstüne üstlük akıl var bilim var. Ne mutlu ki kadınlar bir aradalar…