Joe Biden dönemine dair ilk analizler: ABD için bir gelişme mi, devam mı?
Farklı ülkelerdeki gazete ve analiz siteleri, Joe Biden'ın ABD Başkanlığı görevini devralmasına dair birçok değerlendirme yayımladı. Yorumlardan öne çıkanları derledik.
Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
Eski gücüne sahip olup olmadığı tartışılsa da hâlâ dünyanın en büyük emperyalist gücü olan ve uluslararası ekonomik ve siyasi ilişkilerde baskın etkisi devam eden ABD’nin yeni başkanının görevini devralması, dünya gündeminin baş konusu.
Ana akım yayınlar 46. Başkanı Joe Biden’ın gelişi ve özellikle de Donald Trump döneminin sona ermesini sevinçle karşılarken, Biden’ın geçmişine ve ABD müesses nizamının özüne atıf yapan uyarıcı yazılar da yazıldı. Ayrıca Biden’ın Çin’den İran’a ve Rusya’ya uzanacak dış politikası konusunda analizler de oldu. Farklı ülkelerdeki gazete ve analiz sitelerinde yayımlanan bazı yorumların öne çıkan bölümlerini derledik.
TRUMP’I ÖZLÜYORSANIZ, BİDEN’I DA SEVECEKSİNİZ
Ted Rall (Counterpunch/ABD)
“Politikada, kötü mizacına rağmen, Trump tipik bir Cumhuriyetçi başkandı. Ford, New York kentine “gebermesini” söylemişti. Reagan siyahları “refah kraliçeleri” olarak adlandırdı ve Ku Klux Klan’ı çağırmıştı. Bush işkenceyi yasallaştırdı. Trump’ın yaptığı hiçbir şey onlardan daha kötü değildi. Bazı açılardan Trump, Demokratlardan da çok daha kötü değildi.
Trump’ın 6 Ocak’taki darbe girişimi için alınan ikinci azil kararının ardından gelen düşük kamuoyu desteği ve çoğu Amerikalının şu anda ondan duyduğu tiksinti, çirkin bir gerçeği kabul etmemiz için nadir bir fırsat veriyor. Ulusumuzun siyasi kültürü zehirlidir ve uzun süredir de bu böyle; en alçak ve en kaba eğilimlerimizi yansıtan politikacıları yüceltme eğilimindeyiz. Bu bakımdan Trump bizim için mükemmel bir başkandı.”
“Yine de Biden bir gelişme değil. O bir devam. Amerikan imparatorluğunun güçlü olan iyidir siyasetine sadakat sözü vermedikçe yönetici sınıflara kabul edilmezsiniz. Hukukun üstünlüğüne biraz olsun saygı duyan bir teknokrat, yasa dışı bir siyasi suikastta yer almayı reddeder ya da engel olursa, hayatının geri kalanını hapiste geçirebilir, çöp torbası Amerikan liderleriyse cinayeti kışkırtmakla övünür.
Dönemin Başkan Yardımcısı Biden, Obama’nın 2012’deki yeniden seçim kampanyası sırasında ‘Başkan Obama’nın miras bıraktığımız şeyi nasıl ele aldığını özetlemek için bir slogan arıyorsanız, oldukça basit’ dedi: ‘Usame bin Ladin öldü ve General Motors yaşıyor’”
Bunu, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin öldürülmesine yönelik iğrenç tepkisi izledi. Konvoyu, bir ABD insansız hava aracının füzesi tarafından havaya uçurulduktan sonra, bir ABD müttefikinin süngüsüyle diktatörün sodomize edildiğini gördükten sonra, ‘Geldik, gördük, öldü’ diye kıkırdadı.
Eylül ayında yapılan bir başkanlık tartışmasında Biden ikiyüzlü bir şekilde Trump’ı ırkçı dil kullanmakla suçladı. Yeni Başkan, siyahların hayatını yok eden sağcı yasaları savunurken benzer laflar yayma konusunda uzun bir geçmişe sahip. “Sokakları geri almalıyız” demişti Biden, meşhur ırkçı 1994 suç tasarısı için savaşırken: “Oğlunuza veya kızınıza ya da oğluma veya kızıma, karıma, kocanıza, anneme, anne babanıza yaklaşan kişinin gençken yoksul olup olmadıkları önemli değil. Toplumun dokusunda sosyalleşmelerini sağlayacak bir geçmişe sahip olup olmadıkları önemli değil. Toplumun kurbanı olup olmadıkları önemli değil. Sonuçta annemin kafasına kurşun boruyla vurmak, kız kardeşimi vurmak, karımı dövmek, oğullarımı almak üzereler”. Herkes “onlar”ın kim olduğunu anlamıştı: Siyahlar.
Bu 26 yıllık konuşmayı hâlâ gelişmekte olan bir siyasi zihnin ürünü olarak görmek mantıklı olabilir ama bir şey hariç. Biden ne ırkçı söylemi ne de ırkçı mevzuatı için asla özür dilemedi.
Geçmişinizi geri almadıkça ve düzelmedikçe, geçmişiniz bugününüzdür.”
“Trump’ın en büyük günahı önemsiz konularda bile sürekli yalan söylemesiydi. Ama Biden da seri bir yalancı. Bernie Sanders’la yapılan ilk tartışma sırasında Biden, Sanders’ın gözlerine baka baka federal kürtaj fonunu yasaklayan Hyde Değişikliğine asla oy vermediğini söyledi. Aslında onu yıllarca defalarca desteklemişti. Yanlış yaptığını asla kabul etmedi.”
“Trump’ın parlak, çok uzun kırmızı kravatına karşın belirgin bir terzilik gelişmesi olan Biden’ın sıkı takım elbiselerine; Trump’ın gülünç kaşlarının karşısında estetik bir gelişme olan sahte mütevazı sırıtışına aldanmayın.
En önemli olan, normale dönüşün son dört yılın tuhaflığıyla tamamen aynı olmasıdır.”
İRAN, BIDEN’IN ORTADOĞU GÜNDEMİNİN BAŞINDA OLABİLİR
Larry Luxner (Atlantic Council Düşünce Kuruluşu/ABD)
“Suriye’nin on yıldır süren iç savaşı. Yemen’deki insani kriz. İsrail ve Filistinliler arasında devam eden çatışmalar. Ortadoğu’da kovid-19 nedeniyle artan ölü sayısı.
Her kriz, ABD dış politikasında büyük bir sorunu temsil ediyor, ancak hepsi, muhtemelen yeni Amerikan yönetiminden bölgedeki diğer acil bir sorundan daha az ilgi görecek: İran’ın son nükleer ilerlemeleri. Bu, 20 Ocak’ta Joe Biden’ın ABD’nin 46. başkanı olarak göreve başlamasıyla aynı zamana denk gelen sanal bir tartışma için bir araya gelen beş Arap, İsrailli ve Amerikalı uzmanın ortak görüşü.
Atlantik Konseyinin Ortadoğu Güvenlik Girişimi Direktörü Kirsten Fontenrose’un moderatörlüğünü yaptığı panel, Konseyin 2021 Küresel Enerji Forumunun bir parçasıydı. IHS Markit’te küresel enerjiden sorumlu kıdemli başkan yardımcısı ve ABD’nin eski Meksika ve Ukrayna büyükelçisi olan Carlos Pascual, “İran, zenginleştirilmiş uranyum ithalatını artırıyor” dedi: “Bu, derhal ilgilenilmesini gerektiriyor ve Biden bunu kritik bir önceliği haline getirecek.”
Abu Dabi’deki Emirlikler Politika Merkezi Başkanı Ebtesam Al-Ketbi, “İran, ABD’yi bölgeden atmaya ve Çin ve Rusya, bu boşluğu doldurmaya çalışıyor” diye uyardı. “ABD bölgedeki ayak izini azaltacaksa, bu en büyük tehdit olacaktır.”
Atlantik Konseyinin Ortadoğu Programları Merkezi Direktörü William Wechsler, ABD’nin bölgeden vazgeçtiği yönündeki yaygın algının bu meselelerin üzerinde yükselmekte olduğunu söyledi: “Biden yönetiminin kapıdan çıkması için en önemli şey, bölgede kalan ABD çıkarlarının neler olduğu, stratejik hedeflerimizin ne olduğu konusunda bir iç anlaşmaya varmaktır.” Wechsler, ABD’nin eski bir savunma bakan yardımcısı: “Biden, göreve geldiğinde, bu algıları engelleyecek mi yoksa devam etmelerine izin mi verecek buna karar vermek zorunda kalacak” dedi.
İsrail, İran’ı derhal ele alınması gereken varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. “Biden yönetiminin tabağında çok şey olacak: Kovid-19, ekonomi, ırksal gerilimler, Çin, Rusya, Kuzey Kore” diyen Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü Yönetici Müdürü Amos Yadlin, “Ortadoğu ilk on öncelik içinde olmayacak. Ancak İran, anlaşmayı ihlal ederek ve nükleer ihlallerle ilerleyerek krizi zorluyor” dedi.
(…)Biden’ın 2009’dan beri iktidarı elinde tutan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile ilişkisine gelince, Wechsler, Netanyahu’nun İbranice takma ismini kullanarak “Joe Bibi’yi ve Bibi Joe’yu tanıyor. Bu bölümü atlayabiliriz,” dedi: “İsrail-Filistin sorununa odaklanılacak, ancak odaklanmanın daha önce gördüğümüz şekli alacağını düşünmüyorum. Son dört başkan çok farklı şekillerde bütüncül, kapsamlı çözümler aradılar ve hepsi başarısız oldu. Beşinci bir girişim muhtemelen farklı bir sonuca sahip olmayacak.” (…)
İSRAİL İÇİN BIDEN’IN EKİBİ TANIDIK YÜZLERLE DOLU
Judy Maltz (Haaretz/İsrail)
Biden yönetimi, Obama döneminden, hatta Clinton döneminden İsrailli siyasi liderlerin iyi tanıdığı birkaç kişiyi içeriyor. Bunlar arasında İran ile tartışmalı nükleer anlaşmanın mimarları var. Geçiş onlara genel olarak Orta Doğu’da ve özel olarak İsrail’e yönelik ABD politikasını şekillendirmek için ikinci bir şans veriyor. İşte en tanıdık isimlerden birkaçı ve onların geçmiş sözlerinin ve eylemlerinin bize öğretebilecekleri:
Dışişleri Bakanı Antony Blinken: ABD Başkanı Barack Obama’nın başkanlığında dışişleri bakan yardımcısı ve ulusal güvenlik danışman yardımcısı olarak görev yapan Blinken, ABD’nin İran’la nükleer anlaşmadaki herhangi bir değişiklik konusunda İsrail ve Basra Körfezi ülkelerine danışması gerektiğini söyledi ve Başkan Joe Biden’ın, İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeye kararlı olduğunu vurguladı.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan: Sullivan, Umman’da yapılan ve Obama yönetimi tarafından 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya yol açan İran ile gizli görüşmelerde baş müzakereciydi. Sullivan, Tahran’ın anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyi kabul etmesi şartıyla, İran nükleer anlaşmasına dönüşü ve İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasını destekliyor. Trump yönetiminin İran üzerindeki “maksimum baskı” kampanyasını “tamamen gerçek dışı ve mantıksız” olarak nitelendirdi.
CIA Direktörü William Burns: Obama yönetiminde dışişleri bakan yardımcısı olarak İran ile gizli müzakerelerde ekibe başkanlık etti. Arapça konuşan hayranlık uyandıran profesyonel bir diplomat olan Burns, ABD’nin Ürdün ve Rusya büyükelçisi de dahil olmak üzere hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimlerde görev yaptı. Burns, 2014 yılında dış hizmetten emekli olduğundan beri, Carnegie Uluslararası Barış Vakfının başkanıdır.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman:
2015 İran nükleer anlaşmasını müzakere eden ABD ekibinin başkanı ve siyasi işlerden sorumlu devlet müsteşarı olarak Kudüs’te iyi hatırlanıyor. Sherman, ocak 2016’da Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsünde yaptığı konuşmada, Obama yönetimi ile İsrail arasında yaratılan gerginliğin kendisi için “çok çok acı” olduğunu söyledi.
Başkan Yardımcısının Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Philip Gordon:
Gordon, Obama yönetiminde başkanın özel asistanı ve Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Basra Körfezi bölgesi için Beyaz Saray koordinatörü olarak görev yaptı ve İran ile anlaşmanın formüle edilmesinde ve İsrail-Filistin müzakerelerinde aktif rol aldı.
Dış İlişkiler Konseyinde dış politika alanında, diğer konuların yanı sıra İsrail-Filistin çatışmasına odaklanan üst düzey bir akademisyen. Gordon, 2014’te Haaretz İsrail Barış Konferansında yaptığı konuşmada İsrail’in Filistinlilere yönelik politikasını şiddetle eleştirdi: “İsrail, Batı Şeria’da yaşayan milyonlarca Filistinli Arap’ı yönetmeye kalkarsa, nasıl demokratik ve Yahudi kalacaktır?”
Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Kıdemli Direktörü Barbara Leaf:
Leaf, 2014-18 yılları arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde ABD Büyükelçisiydi. En eski dış hizmet görevlerinden biri de, Kudüs’teki ABD Konsolosluğundaki vize bölümünün şefliğiydi. Leaf, dış hizmetten ayrıldıktan sonra Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsünde araştırma görevlisi ve Arap siyaseti programının yöneticisi olarak görev yaptı.
Kasım ayında Baltimore Jewish Living’e verdiği röportajda Leaf, Suudi Arabistan’ın İsrail’le bir normalleşme anlaşmasına koşma ihtimalinin düşük olduğunu belirterek, “Böylesine dramatik bir hamle için geniş bir halk desteği olmadığını” belirtti. Biden yönetiminin şimdilik İsrail-Filistin barış sürecini yenilemek için büyük bir çaba harcamayı düşünmediğini, ancak ABD’nin Filistinlilerle ilişkilerini iyileştirmeye çalışacağını söyledi.
BİDEN İLE BARIŞ GELMEYECEK
Jörg Krauner (Junge Welt/Almanya)
Başkan Joe Biden’in çarşamba günü göreve başlamasından hemen önce, gelecekteki ABD dış politikasının üst düzey yetkilileri, yeni yönetimin beklediği saldırganlığı açıkladılar. Dışişleri Bakanı Adayı Antony Blinken salı günü ABD Senatosunda yaptığı duruşmada, ABD’nin Çin’e “güçlü bir konumdan” karşı çıkması gerektiğini söyledi ve Washington’un Pekin’e karşı güç mücadelesini kazanacağından emindi: “Çin’i devre dışı bırakabiliriz.” dedi.
Ulusal Güvenlik Konseyinin gelecekteki “Hint-Pasifik Koordinatörü” Kurt Campbell de Foreign Affairs dergisinde Biden hükümetinin Çin’i küçük değişikliklerle “izolasyon” politikasına devam edeceğini duyurdu. ABD, Güney Kore ve Japonya ile askeri ilişkilerini arttırarak, Çin Hindi ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini güçlendirerek Çin’i bölgede yalnız bırakma politikası izleyecek.
Washington’dan gelen son açıklamalara göre, ABD’nin Rusya ile çatışmasının seyrinin en iyi ihtimalle yoğunlaşması bekleniyor. Dışişleri Bakanı Adayı Antony Blinken Cumhuriyetçi Senatör Mitt Romney’nin Moskova’ya karşı “Geleceği gören” bir tavrı olduğunu doğruladı. Romney yıllar önce Rusya’yı ABD’nin “bir numaralı jeopolitik düşmanı” olarak adlandırdığında heyecan yaratmıştı. Blinken Gürcistan’ın NATO’ya katılmasından yana olduğunu söyledi. Bu, Batı savaş ittifakının Rusya çevresindeki askeri çemberini daha da sıkması, Rusya’yı kuşatması anlamına geliyor.
Ayrıca Türkiye’ye yaptırımları sertleştirmeyi düşüneceğini açıkladı. Trump yönetimi, Ankara’nın Rus S-400 füze savunma sistemini satın alması sonrası yaptırımları uygulamaya sokmuştu. Bu yolla potansiyel müşterileri caydırarak Rusya’nın savunma sanayisi mahvedilmeye çalışılıyor. ABD’nin doğal gaz boru hattı Kuzey Akım 2’ye yönelik yaptırımlarını göz önünde bulundurarak, doğal gaz boru hattını önlemek için her türlü ikna yöntemini kullanabileceğini ilan etmesi Almanya açısından sorun olabilir.
Prensip olarak Başkan Biden, İran’la nükleer anlaşmaya bağlı kalacağını bildirdi. Ancak Tahran’ı 2015 yılında başarılı olamayan tavizler vermeye ikna etmek istiyor. Yakın ve Orta Doğu ve Afrika’nın bazı bölgeleri için, gizli servisin gelecekteki başkanı Haines’in, Obama yönetimindeki ABD insansız hava aracı cinayetlerinin dramatik genişlemesinde büyük rol oynaması da bu bölgedeki politikanın da değişmeyeceğini gösteriyor.
Venezuela’ya ilgili olarak da en küçük bir rota değişikliği yok. Biden’ın çevresi aralık ayında Başkan Nicolás Maduro ile müzakereye ilke olarak hazır olduklarını duyururken, Blinken şimdi Senatoya Washington’un başarısız müstakbel darbeci Juan Guaidó’ya güvenmeye devam edeceğini söyledi.
TRUMP-BIDEN GEÇİŞİ SOL İÇİN ZORLUKLAR İÇERİYOR
Morning Star (Başyazı/İngiltere)
Joe Biden dönemi başlarken, ABD ve Avrupa'nın büyük bir kısmındaki müesses nizam, normale dönüşü selamlayacak. İki noktaya değinmek sosyalist sola düşüyor: Birincisi, “normale” dönüş kesinlikle olası değil. İkincisi, bu, süslenmemelidir.
Trump'ın seçim sonucunun meşruiyetini kabul etmeyi somurtkan bir şekilde reddetmesi, destekçileri tarafından Kongre Binası'nın tuhaf bir şekilde işgal edilmesiyle sonuçlandı.
ABD, silahlı beyaz üstünlükçüler için bir toplanma noktası olmaya devam edecek. Bu haydutlar ABD devleti için hiçbir tehdit oluşturmuyor, ancak siyahlar, sosyalist ve solcu göstericiler için tehdit çok gerçek. Trump, kendisini yaratan ABD siyasi kurumlarına olan inancın çöküşünü hızlandırdı. Bu sürecin kökleri, kapitalist sistemin halkın ihtiyaçlarını veya beklentilerini karşılama konusundaki artan yetersizliğinde yattığından, Biden’ın bunu tersine çevirmesi olası değil.
Trump yönetiminde olduğu gibi Biden yönetimi altında da ABD gezegendeki barışa yönelik en ciddi tehdit olmaya devam edecek ve sosyalistlerin, hükümetimize ve benzer şekilde muhalefetimize ABD saldırganlığına bağlanmak değil ona karşı direnmeleri için örgütlenmeleri gerekecek. Görev gittikçe zorlaşıyor. (DIŞ HABERLER)