Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri: İttifakın geniş olması kırılganlığın da sebebi
Boğaziçili öğrencilerle kayyum rektöre karşı süren hareketi konuştuk: Farklı kesimlerin farklı cephelerde verdiği mücadele "Boğaziçi kültürü" denilen şey. Bu bizim hem gücümüz, hem de zayıflığımız.
Fotoğraf: Mürsel Ç.
Hazan İLİK
İstanbul
Boğaziçi Üniversitesinde Kayyum Rektör Melih Bulu’ya karşı başlatılan eylemler ikinci haftasına girerken diğer üniversitelerde de rektörlerin atama usulü değil seçimle belirlenmesi talebiyle çeşitli düzeylerde eylemler yapılıyor.
Boğaziçi Üniversitesindeki (BOUN) eylemlerin ilerleyişini ve öğrenciler arasındaki tartışmaları BOUN Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. Sınıf Öğrencileri İsa Ali Demir ve Mehmet Yaşar Altundağ ile konuştuk. Üniversite içerisindeki tepkinin geniş bir yelpazede birleştirildiğini ifade eden öğrenciler, rektörlerin seçimle göreve gelmesi konusunda herkesin hemfikir olduğunu ancak bu doğrultuda üniversitenin sınırlarını da aşan bir hareketin örgütlenmesi noktasında çeşitli handikaplar yaşandığını ifade ediyor.
‘AJANDAYI BAŞKA YÖNE ÇEVİRME ZAMANI’
Hareketin nasıl ilerleyeceğine dair öğrencilerin yer aldığı gruplarda tartışmaların sürdüğünü ifade eden öğrenciler gelinen nokta itibariyle mücadelenin belli başlı kazanımları daha şimdiden sağladığı görüşünde. İstifanın gelmemiş olmasının öğrenciler içerisinde motivasyonu düşürdüğünü söyleyen Altundağ, “Tartışarak şunun farkına vardık; kısa vadede belki başarı elde edemedik ama şimdi ajandayı başka yöne çevirmeliyiz” dedi.
Sürecin saman alevi gibi bir anda sönmemesi için çeşitli tartışmalar yaptıklarını anlatan Demir ise, “Her güne kampüs içinde farklı bir aktivite gerçekleştirilmesi sürdürülebilirlik açısından önemli. Biz kampüsü boş bırakmıyoruz. Her kulüp kendi kapsamına giren konular üzerinden esprili bir dille kayyum rektörü eleştiriyor. Örneğin okul öncesi öğrencilerinin kayyum-caillou videosu, BuGusto’nun kumpir tarifi üzerinden kayyumu eleştirmesi gibi” diye devam etti.
TEPKİNİN DIŞARIYLA BİRLEŞMESİ TARTIŞILIYOR
Üniversite genelinde hareketin ne yöne ilerleyeceği konusunda ortaklaşılan bir eğilim olup olmadığını sorduğumuzda Altundağ, harekete dahil olan grupların farklılıklarına işaret ederek bunun zorluklarını sıraladı:
“Çok fazla tartışma olduğu için ana eğilim henüz ortaya çıkmış değil. Özellikle pazartesiden sonra BOUN öğrencisi dışındakiler gelmesin fikri ağırlık kazanmıştı. Şimdi ise ‘Yalnızca kampüsle sınırlı kaldığımızda görünürlüğümüz, etki gücümüz azalıyor’ düşüncesi ağırlık kazanıyor. Bu nedenle diğer öğrencilerle birlik içinde olmaya devam etme fikri kabul edilebilir olmaya başladı.”
‘KAMUSAL TARTIŞMAYA DÖNÜŞMESİ BİLE KAZANIM’
Altundağ, hareketin ardında örgütleyici organik bir aktör olmadığı için ortaya çıkan fikirlerin de bu aşamada deneme-yanılma yoluyla sınandığını söyledi. Demir ise Altundağ’ın bıraktığı yerden “Biraz kervan yolda düzülüyor diyebiliriz” diye devam etti.
Akademisyenlerin de dahil olduğu ve saatler süren Zoom toplantıları yaptıklarını söyleyen Demir, “Kayyumun açıklamalarından ‘buradayım, çok zor bırakırım’ mesajını aldık. O yüzden nereye kadar gideceğine bakacağız. Artık şu tartışılıyor ‘Rektör atanmalı mı seçilmeli mi?’ Bu tartışmanın açılmış olmasını sağladıysak o bile bizim için bir kazanım” diyerek bu tartışmanın kamusal alana taşınmasının önemine vurgu yaptı. Protestoları üzerine konunun muhalefet partilerinin gündemine de girdiğine dikkat çeken Altundağ, bu durumun onları da tutum almaya zorlamasından memnun.
‘FARKLI KESİMLERİN TÜMÜNÜ ORTAK PAYDADA BULUŞTURMAK ZOR’
Harekete yön verecek somut birliktelik konusunu tartışmaya açtığımızda ise Demir, hareketin içerisinde yer alan grupların farklılıklarına dikkat çekiyor ve bu farklılıkların hareketin ivmesini de düşürdüğünü ifade ediyor. Okulda 15 bin civarı öğrenci olduğunu söyleyen Demir, “15 bin kişinin görüşlerinin hepsini kapsayacak şekilde temsil edebilecek bir organ yaratabilmek imkanlı değil. ÖTK, dayanışma, kulüpler gibi kanalların iletişim halinde farklı kanallardan mücadele etmesi örgütsüzlük gibi değil, farklı alanlarda farklı cephelerde herkesin kendi mücadelesini verdiğini gösteriyor. Farklılıkların tümü farklı kanallarda bir arada temsil ediliyor” dedi.
Hareketin sürdürülmesi açısından ‘yoga’, ‘Helva yapma’ gibi etkinliklerin olumlu olduğunu söyleyen Altundağ, “Ama bunlar iktidarı ne kadar korkutan şeyler soru işareti. Günün sonunda hâlâ daha organize bir şekilde mücadele etmek önemli. Çok geniş bir ittifak oluşmuş olması kırılganlıkları yaşamamızın da sebebi. İslam Araştırmaları Kulübü de var, LGBTİ kulübü de var örneğin. Bu kesimlerin hepsini ortak bir paydada buluşturmak zor. Bu bizim hem gücümüz, hem de zayıflığımız” dedi. Demir, “Boğaziçi kültürü” denilen şeyin de tam olarak bu örgütlenme biçimi olduğunu söylüyor.
Tüm aktörleri beraber hareket ettirme isteğinin belirli bir grubun harekete liderlik etmesine izin vermediğini ifade eden Altundağ, “Bir grubun liderliğine izin verirsen diğer bileşenler ayrılma noktasına gelebilir” uyarısında bulundu.
‘HER ÜNİVERSİTE KENDİNE UYGUN MÜCADELE YÖNTEMİNİ BELİRLEMELİ’
Diğer üniversitelerdeki hareketler de Boğaziçililerin gündeminde. Diğer üniversitelerdeki eylemlere ilişkin iddialı cümleler kurmaktan kaçınan Demir, “İç dinamiklerini bilmeden konuşmamız uzaktan gazel okumak olur. Bence her üniversite kendi içinde tartışmalarını yürütüp eğilimleri belirleyip ona uygun bir mücadele şekli belirlemeli” dedi.
Diğer üniversitelerdeki protestoları da çok kıymetli bulan Altundağ ise “Bu öğrencilerin ortak bir kaygısı var. Biz rektörlerin seçimle değil atama usulüyle göreve gelmesinden rahatsızız. Aslında biz genel olarak Türkiye’de akademik özgürlüğün, akademik liyakatin giderek azalmasından, hem öğrencilerin hem de öğretim üyelerinin giderek daha az sese ve imkana sahip olmasından rahatsızız” diyerek ortaklaşmanın sağlanabileceği noktalara işaret etti.
Farklı yerlerdeki parçalı hareketlerin bir araya getirilmesini de önemseyen Altundağ, “Bence bu grupların bir araya gelmesi ve bunları dile getirmesi önemli. Kalabalık olmanın pragmatik bir etkisi var, dikkate alınmaya değer görünüyorsun, medyada yer buluyorsun. İki haftada bir buluşalım demiyorum ama her üniversitenin kendi dinamikleriyle kendi mücadelesini yürütmesi, zaman zaman da bir araya gelmesi bu meselenin kamusallaşması açısından önemli” dedi.
‘NE KADAR POLİTİZE OLMALI?’ HÂLÂ TARTIŞMA KONUSU
Öte yandan ‘Hareket ne kadar politize olmalı?’, ‘Kapsamı ne kadar geniş olmalı?’ gibi sorular çerçevesinde tartışmaların sürdüğünü ifade eden Altundağ, meselenin ‘siyaset üstü’ olarak tarif edilmesine karşı ve bunu şöyle açıklıyor:“Amaç sadece Boğaziçi’nin rektörünü kendi bileşenlerinin seçmesi değil; genel anlamda buna izin veren yasa tasarısının değiştirilerek tüm rektörlerin seçimle gelmesinin sağlanması. Dolayısıyla bu son noktada cumhurbaşkanlığının yetkilerini tartışan bir harekettir.”
Bu yaklaşıma destek veren Demir de “Türkiye’nin politik ikliminden azade bir durum değil bu. Bu durumun 2016’daki rejim değişikliğinin farklı bir dışa vurumu olduğunu düşünüyorum” diye tamamlıyor.
Sisteme ilişkin tartışmaları yürüttüklerinde destek veren bazı çevrelerin mesafe koymaya başladığını da ifade eden Altundağ, “Sanırım sistem tartışması biraz daha kamuoyuna, medyaya, siyasetçilere bırakılan bir alan oldu. Çünkü öğrenciler olarak o topa girdiğimizde hızlıca ‘Bakın bunların niyetleri farklıymış.’, ‘Siz siyasetçi misiniz?’ cevabı geliyor” dedi.
Sistem tartışması yürüttüklerinde hükümetin de elindeki medya organlarıyla seferberliğe geçtiğini söyleyen Demir ise “Farkında olmadığımızdan değil, taktiksel olarak böyle ilerlemenin daha mantıklı olduğunu düşünüyoruz” diye açıklıyor durumu.