22 Ocak 2021 23:00

Koronavirüs hakkında ne öğrendik ve hâlâ neleri bilmemiz gerekiyor?

Koronavirüsle tanışalı bir yılı geçti. Bu zaman zarfında virüs hakkında çok şey öğrendik. İşte son ocaktan beri öğrendiklerimiz ve hâlâ öğrenmemiz gerekenler.

Görsel: Pixabay

Paylaş

Connor BAMFORD
Virolog 

Bir yıl önce, The Conversation’a Çin’deki Wuhan şehrinde patlak veren ve COVID-19 pandemisinin başlangıcı olduğu ortaya çıkan esrarengiz zatürre salgını hakkında bir makale yazmıştım. Yazının zamanında hastalık ve sebebi olan virüs hakkında çok az şey bilinmekteydi, ancak SARS, MERS ve benzerleri gibi önemli örneklerden bahsederek, baş gösteren yeni koronavirüs hakkında uyarıda bulunmuştum.

O zamandan beri her gün SARS-CoV-2 ve COVID-19 hakkında her gün daha fazla şey öğreniyor, pandemiyi kontrol altında tutmak için yeni yollar keşfediyor ve şüphesiz ki önümüzdeki yıllar için sağlığımızı güvence altına almış oluyoruz. İşte son ocaktan beri öğrendiklerimiz ve hâlâ öğrenmemiz gerekenler.

ÖĞRENDİKLERİMİZ

  • Başlangıçta, şimdi COVID-19 adını verdiğimiz hastalık yaşlılarda akciğer iltihabı veya zatürre olarak tanımlanıyordu. Ama artık SARS-CoV-2 enfeksiyonunun her yaşta, hiç semptom göstermemekten tutun sistemik enfeksiyon ve ölüme kadar, geniş bir semptom yelpazesini kapsayan sonuçlar gösterebileceğini biliyoruz. Ve sonra birçok kişinin mustarip olduğu kalıcı semptomlar, lafta “uzun COVID”. Ayrıca hastalığın farklı fazlarını, kalp ve beyin gibi organlara neden olduğu hasarları ve bakteri ile mantarların ortak enfeksiyonlardaki rollerini ayırabilmeye başladık.
  • Ocak 2020’de insandan insana bulaş konusunda sınırlı delil bulunmaktaydı. Eğer bulaş varsa bile, SARS’a sebep olan kuzeni SARS-CoV-1’e benzer şekilde olduğu, enfeksiyonun bulaşmasının hastalığın ilerleyen aşamalarında, semptomların en şiddetli olduğu noktada olduğu düşünülmekteydi. Yine de erken çalışmalar gösterdi ki SARS-CoV-2’de insanlar arası yayılma oldukça etkiliydi, hızlıca gerçekleşebilir ve bunu semptomların en kötüleri baş göstermeden yapabilirdi. Bu da salgının kontrolünü, PCR kullanan hassas ve spesifik testler olmadığı durumlarda, zorlaştırdı. Sosyal mesafe, hijyen ve maskeler, izolasyon ve karantina ile yayılmanın sınırlandırılmasında yardımcı olabilirdi.
  • En başta, hastanelerde nefes almada zorlanan hastalara oksijen sağlanması ya da ikincil bir bakteriyel enfeksiyon kapılması durumunda antibiyotik verilmesi gibi takviyeler dışında, COVID-19’a karşı tedavi yöntemleri veya aşılar bulunmamaktaydı.

GELECEK HAKKINDA SORULAR

  • COVID-19 hakkında her geçen gün öğrendiklerimize rağmen halen SARS-CoV-2’nin ve insanlığın geleceğini önümüzdeki on yıllarda biçimlendirecek önemli bilimsel sorular kalmakta. Birincisi sonraki yıl doğal veya aşı yoluyla edinilen bağışıklıkla yüzleşecek SARS-CoV-2 adapte olup, değişip, evrim geçirecek mi?
  • Çok da akademik olmayan ikinci nokta, bunun önemli olup olmadığı hakkında. Tedaviler ve toplumsal sağlık önlemleri işe yaramaya devam edecek, peki ama aşılarımıza ne olacak? Aşı “kaçışı” ile ilgili SARS-CoV-2’nin evrimini takip etmeye, anlamaya ve tahmin etmeye devam etmekteyiz ve mevcut bulgular en etkili haliyle bile değişimin minimal olduğunu ve geçerli aşı platformlarının değişikliklere karşı koyacak çetinlikte olduğunu öne sürmekte.
  • Daha sonrasında SARS-CoV-2’nin insan vücudunda dolaşan diğer virüslerle nasıl etkileşimde bulunacağı sorusu var. İnsanların solunum yolları birlikte devridaim yapan virüslere ev sahibidir. Bu virüsler diğer virüslerin sebep olduğu enfeksiyonları destekler veya engeller. Şimdi biliyoruz ki sosyal mesafe sayesinde, influenza ve RSV gibi, solunum yolları virüslerinin çoğunun yayılımı ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Sosyal mesafe gibi salgını hafifletme önlemleri sona erdiğinde bu virüsler nasıl “tepki” verecek?
  • Son olarak, SARS-CoV-2 benzerlerinin (ya da diğer patojenik koronavirüslerin) devamlı insanlara geçmesini önlemek için SARS-CoV-2’nin kökenini saptamalıyız. Biliyoruz ki SARS-CoV-2 muhtemelen yakın zamanda güneydoğu Asya’da ortaya çıktı ve nihayetinde nal burunlu yarasalarda tespit edildi. Ancak insanlara ulaşmasında attığı biyolojik ve ekolojik adımlar hâlâ karanlıkta kalmakta. Domuz gribi ve kuş gribi enfeksiyonlarında başarıldığı gibi, bu bulmacayı çözmek de gelecek yıllar boyunca sağlığımızı koruyabilmemize yardımcı olacaktır.

Bir yıl önceki makalemde bahsettiğim gibi, bu epidemiler “Ortaya çıkan virüs ve evrimleri üzerine araştırmalara ve nihayetinde ciddi hastalıkların tedavisinde güvenli ve etkili ilaçların -ya da önlenmesinde aşıların- tanımlanmasında yatırım ihtiyacının sürekli hatırlatıcısı”dır. COVID-19 pandemisi göstermiştir ki bilim ve bilim insanları, finansal ve sosyal destek verildiği sürece, gereken sonuçları teslim edebilir ve edecektir. Peki o zaman COVID-19’da aldığımız dersleri ortaya çıkan salgınlar, antimikrobiyal direnç, iklim değişikliği gibi diğer ciddi sorunlara karşı nasıl uygulayabiliriz?

The Conversation’dan çeviren Senem Adıgüzel

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan: İkinci parti aşı için Çin'den onay çıktı, hafta sonuna kadar gelebilir

SONRAKİ HABER

Dink davasında eski jandarma istihbarat görevlisi Volkan Şahin için tahliye kararı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa