24 Ocak 2021 23:18

Tunus yol ayrımında

Tunus’ta 2011 devrimini hatırlatan gençlik protestoları sürerken Arap basınında “Tunus yeni bir yol ayrımında” yorumları yapılıyor, hükümetin de muhalefetin de yetersiz kaldığına dikkat çekiliyor.

Fotoğraf: Yassine Gaidi/AA

Paylaş

Ali KARATAŞ
Kays ABBAS

Geçtiğimiz hafta Arap dünyası yine önemli gelişmelere sahne oldu. Halk hareketlerinin fitilini ateşleyen Tunus’tan başlayalım.

Tunus halkı ve özellikle Tunuslu gençler devrimin onuncu yılında iş, ekmek, özgürlük ve yolsuzlukların son bulması için yine sokağa indi. Tunuslu Yazar Muhtar el Habibi, gençlerin niye sokağa indiğini uzun ve detaylı bir makale ile el Arab gazetesinde kaleme aldı. El Habibi, 2011’de bin Ali rejiminin devrilmesine neden olan taleplerin olduğu gibi yerinde durduğunu ve bundan dolayı gençlerin sokağa indiğini yazdı. El Habibi devrimden sonra ortaya çıkan siyasi sınıfın değişimi gerçekleştiremediğini ve  tek derdinin iktidardaki konumu güçlendirmek olduğuna vurgu yaptı.

Al Roeya internet sitesinde Enver el Fercani, Tunus’un bir yol ayırımında olduğunu yazdı. El Fercani, Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Tunus kolu el Nahda’nın tehditlerine rağmen  protestoların ikinci haftasını doldurduğuna  dikkat çekti.

Katar’a yakınlığıyla bilinen al Araby al Cedid gazetesi de, “Tunus ve kabine değişikliği tartışması” başlıklı makalede parlamentoda ve genel siyasi sahnede yaşanan çelişki, suçlama ve çatışmaların duracağının umulduğunu yazdı. Muhammed Ahmet al Kabisi, kaleme aldığı yazıda dört ay sonra kabineyi değiştirmek zorunda kaldığını vurguladı.

Katar, yaklaşık üç yıldan beri Körfez ülkeleri ve Mısır ile ise daha uzun bir süreden beri sorun yaşıyor. Sorunun temelinde Katar’ın el Cezire başta olmak üzere medya organları ve farklı vasıtalarla ülkelerin iç işlerine karışması iddiası var. Rai al Youm gazetesi konuyu değerlendirdiği makalesinde, Katar’ın boykot uygulayan Körfez ülkeleri ve Mısır ile uzlaştığını yazdı. Uzlaşmanın temelinde ise artık Katar’ın hiçbir şekilde Mısır ve Körfez ülkelerindeki muhalefeti desteklemeyeceği taahhütü olduğu belirtildi. 


TUNUS’TA DEVRİMİ YENİDEN CANLANDIRACAK DEVRİM

Muhtar el HABABİ
El Arab

Ülkenin bazı bölgelerinde gençlerin önderlik ettiği protestolar egemen siyasi sınıfa, devrimin taleplerini yerine getirmediğini ve aslında bu durumun Eski Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin rejimini devirmesine yol açtığını söylemek için açık mesajlar verdi.

2011’de gençlerin talepleri, 2021’deki talepleriyle aynıydı: “Rejimi devirmek, özgürlüklerin yürürlüğe girmesi, ulusal onur ve yolsuzluğun son bulması”. Açık bir farkla 2011 ile mevcut durum aynı değildir. Bin Ali rejimi, düşük gelirli grupların bakımını üstlenecek bir sosyal sistem kurmanın yanı sıra savunmasız grupların çocuklarına iş sağlama ve bazı Avrupa ülkeleriyle mesleki alanlarda uzmanlığa sahip gençlerin düzenli göç için anlaşmalar yapma yönünde adımlar atmıştı.

Bin Ali, yolsuzluk ve sosyal medyanın taşıdığı değişiklikleri ve bunların gençlik üzerindeki güçlü etkisini anlayamama nedeniyle devrildi. Şimdi resim tamamen farklı, çünkü sosyal medya, egemen siyasi sınıfa ülkeyi yönetememesi nedeniyle saldıran ve özellikle de 2011 devriminin taleplerinin gerçekleştirilmesini talep eden sloganlarla dolu. Ancak farklı renk ve hesaplara sahip partiler, bu sloganlara pek aldırış etmiyor.

Yeni protestolar partilere, parlamentoya ve çeşitli hükümet kurumlarına onları parlamentoya taşıyan ve aşağı indirenlerin gençler olduğunu anlatmak için geldi. Ülkenin ulaştığı umutsuzluk ve ufuk yoksunluğuna karşı devrimden sonra ortaya çıkan siyasal sınıf, değişim için herhangi bir alternatif sunmadı. Bu sınıf genel sloganları pazarlıyor ve tek endişesi iktidardaki konumunu belirlemek.

Her yerde ve her zaman konuşan politik figürlerden, değişim veya yeni programlar için fikirler duyulmuyor. Kampanyalarını sadece komplo teorisine ve muhaliflerin suçlamalarına odaklıyorlar. Sonuç olarak, iktidar partisi değil, muhalefet partisi olarak doğmuş partilerdir. Bu, Ulusal İdare Okulu veya Anayasa Meclisi Siyaset Akademisi (2011 öncesi hakim olan taraf) mezunları arasından teknokrat hükümetlere başvurmayı ve bin Ali döneminde eğitim almış ve yetiştirilmiş idari kadroya dönüşü açıklamaktadır. Devrimci partilerin ülke işlerini yönetmek için başvurdukları bakanların, valilerin ve yerel görevlilerin çoğu “eski sistemden”.

Politikacılar, iktidar ve güç kazanmalarını sağlayan eski devrimle övünüyorlar. Ancak gençlik protestoları, 2011 devriminin aynı sloganlarını geri getirecek yeni bir devrimi müjdeliyor. İşsiz gençlerin sayısı defalarca katlandı. Buna ek olarak, yolsuzluk, iltimas ve rüşvet olgusu çemberini önemli ölçüde genişletmiş, kamuoyuna açılmış ve yapanlar tarafından övülmüştür. Devletin onlarla yüzleşemeyeceğini biliyorlar.

Dahası, bu görevi üstlenmesi gereken hükümetler bakanların seçimi sırasında, özellikle hizmet bakanlıklarında çeşitli lobilerin çıkarlarını gözetiyor. Bu lobiler, en çok devrimci sloganlar atabilenler de dahil olmak üzere politikacıları kontrol etmeyi ve özellikle parlamento yasalarını çıkarırken gündemlerine ulaşmalarını sağlamayı başardılar.

Mevcut hükümet sistemi genç nesillerin gözünden düştü. Farklı anketlerin söylediği şey budur. Bunun nedeni, gençliği bir seçim rezervi olarak görmesi ve seçimlerden sonra onu umutsuzluğa sürükleyene kadar sözler vermeye devam etmesidir.

Ve şimdi sağdan ve soldan çeşitli partiler, bir sonraki aşamada nüfuzlarını güvence altına almak için protestolara desteklerini göstermeye çalışıyorlar. Protesto eden gençliğin herhangi bir hükümeti devirmeyi başarabileceğini biliyor, ancak kendilerini ifade edip taleplerini kazanabilecekleri partileri olmadığı için değişimden yararlanamıyorlar.

Ve bu nedenle partinin açıklamaları, protestocuların taleplerini anladığını ve yanlarında olduğunu söylüyor. Onları “casuslara ve sabotajcılar”a karşı uyarıyor. Her durumda bundan yararlanacak yeni bir durum yaratmak için onlara oynadıkları anlamına gelir.

Hişam el Meşişi (el Nahda ve Tunus’un Kalbi destekli) hükümetinin parlamentodaki partilerinin açıklamaları, önceki hükümetin (Demokratik Akım ve Halk Hareketi) “devrimci bloku”nun ifadelerine benziyor. El Meşişi’nin ve Cumhurbaşkanı Kays Said’in sözleri, anlayış ve destek göstermek isteyen ortak bir konuşmayı paylaşıyor. Bununla birlikte, 2019’dan beri iktidarda olan bu aktörlerin hiçbiri halkın taleplerini yerine getirmek için pratik girişimlere öncülük etmedi.

Gençler artık sloganlar ya da protestolardaki şiddetli tepkiyi açıklayan çekici ifade ve retorik diliyle cezbedilmiyor. Gençlerin umutsuz olduğuna dair net bir mesaj var. Hükümet sisteminin parlamento veya cumhurbaşkanlığı olmasıyla ilgilenmiyorlar. Hükümette veya muhalefette olmalarıyla da ilgilenmiyorlar. Onlara göre tüm siyasi sınıf, 2011 sloganlarını atlatma ve devrimin sosyal ve ekonomik taleplerini siyasi ganimete dönüştürme sorumluluğunu taşıyan sınıftır.

Sonuç, yoksul ve savunmasız gruplar için kazanç sağlayan ve ister üniversite mezunu ister sosyal nedenlerle okulu erken yaşta bırakan binlerce gence iş imkanı sağlayan reformlar aramak yerine, partiler için yeni siyasi kazanımlar elde etmek için sokağın taleplerine yapılan bir yatırımdır.


KATAR; MISIR VE KÖRFEZ ÜLKELERİYLE UZLAŞTI

Rai al Youm
Başyazı

Üç yıllık bir aradan sonra Mısır-Katar diplomatik ilişkilerine yeniden başlaması için yeni Amerikan Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’da göreve başlama tarihinin, yani çarşamba gününün seçilmesi sadece bir tesadüf mü, yoksa kasıtlı bir tarih seçimi mi, bilmiyoruz. Durum ne olursa olsun, bu büyük öneme sahip bir adım. Arapların kendi iç ilişkilerinde yeni bir değişim aşamasını yansıtıyor. Çatışan taraflar istisnasız herkes üzerindeki olumsuz etkilerinden ötürü yorgunluk ve tükenme durumuna gelmişti.

Bu gazetede Katar-Mısır ilişkilerinde hızlanan gevşemeye şaşırdığımızı kabul ediyoruz. Çünkü iki taraf arasındaki farklılıkların derinliği ve derin yaralara yol açan şiddetli medya savaşlarının verdiği büyük hasarın iyileşmesi zor. Son Körfez krizi nedeniyle boykot ve yabancılaşmaya yol açan anlaşmazlıktan önce, özellikle de Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i deviren Mısır devrimine Katarlı yetkililerin siyaseten ve medyadan verdiği destek nedeniyle bu yara kanamaya başlamıştı. Bundan sonra Müslüman Kardeşler iktidara geldi ancak görünüşe göre düğümlerin çoğunu çözen bir atmosferin oluşmasıyla gizli temaslar sonucu önemli “uzlaşmalar”a ulaşıldı.

Uluslararası haber ajansı Reuters, iki Mısırlı istihbarat yetkilisinin, Katar Dışişleri Bakanlığından bir yetkili ile gizli bir görüşme yapıldığını söylediklerini aktardığı bir haberde, bu uzlaşmalardan bazılarını ortaya çıkardı. Körfez İşbirliği Konferansının Suudi Arabistan’da gerçekleşen el-Ula zirvesinden sonra Doha; Mısırlı ve BAE’li meslektaşlarına Mısır’ın iç işlerine karışmayacağını, Katar’ın el Cezire kanalının yönelimini değiştireceğini taahhüt etti. Ajanslardan öğrendiğimize göre, Libya ve Müslüman Kardeşler gibi bölgesel dosyalarda ortak bir iş birliğine gidiliyor.

Katar devleti ile boykot eden dört ülke arasındaki uzlaşmanın detaylarında bir gizlilik halinde olduğu ve bunun için kuluçkanın el-Ula zirvesi olması dikkat çekicidir. Söz konusu zirveye katılan heyet başkanlarının imzaladığı el-Ula bildirisinin içeriği bu ana kadar ortaya çıkmadı. Bu uzlaşmanın temelinde hava sahalarının ve sınırların açılması, büyükelçiliklerin yeniden atanması ve medya kampanyalarının durdurulması gibi sonuçlar mevcut.

Hiç şüphe yok ki Katarlı yetkililerin el Cezire’nin yönelimini değiştirme ve Mısır’ın ve belki de BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn’in iç işlerine müdahalesini durdurma sözü de büyük bir gelişmedir. Çünkü anlaşmazlığın tamamı değilse de dörtte üçü, iç işlere karışılması ve dört ülkedeki muhalefet hareketlerinin, özellikle de Müslüman Kardeşler hareketinin desteklenmesi nedeniyle patlak verdi.

Bu konuda ortaya çıkan birkaç soru var. Bunlardan en önemlisi Katar’ın ağır medya topları, el Cezire kanalı ve kardeşlerinin yönünü değiştirerek alacağı yönelimle ilgili.  Ve ayrıca hem Körfez ülkelerinde hem de Mısır da muhalefetin ve özellikle de Müslüman Kardeşler hareketinin ve onun Türkiye, Londra ve Doha’daki  medya kuruluşlarının kapatılması. Bu insanlar, aileleri, istasyonları ve medyaları nereye gidecek? Bu tesisler kademeli olarak kapatılacak mı?

El Cezire’nin yaklaşımındaki değişimin üslubundan, programlarının ve haber bültenlerinin içeriğinden anlaşıldığı doğrudur. Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Abu Dabi’nin Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’in haberleri ve son üç yıldır bunlarla ilgili devam eden programları yoktu. Amerika’da iktidarın devri ile ilgili karışıklıklar bir “cankurtaran” olarak geldi.

Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in Körfez İşbirliği Konseyi üyesi olması nedeniyle uzlaşmanın önce bu ülkelerle olmasını sonra Mısır ile Katar arasındaki ilişkilerde son adımın atılmasını bekliyorduk. Ama Mısır’ın normalleşen ilk ülke olması tüm beklentilerin karşısında bir gelişme oldu ve Katar ve Mısır’ın farklılıkların üstesinden gelme arzusunu yansıttı.

Londra merkezli Mısır kaynakları, Mısır’ın son yıllarda değiştiğini ve iktidarın Müslüman Kardeşler hareketinin etkisi konusunda daha emin ve daha az endişe duyduğunu belirtiyor. Buna ek olarak Katar devleti, topraklarında çalışan yaklaşık 300 bin Mısırlıyı sınır dışı etmemiş ve onlara belki de Mısır’la ilişkileri daha yakın diğer Körfez ülkelerindeki akranlarından daha iyi bir şekilde muamele etmiştir.

Bu, birçok ekonomik güçlükle karşı karşıya olan ve hâlâ da devam eden Mısır’ın yetkililerinin takdir ettiği bir konudur. Bu topluluğun mevduatı ve dövizleri, bu yüklerin bir şekilde hafifletilmesine katkıda bulundu.

Araplar arası ilişkilerde, geleneksel medyanın artık her türlü sansüre meydan okuyan ve tüm yasakları yıkan “sosyal medyanın” gölgesinde en önemli rolü oynamadığı yeni bir aşamayla karşı karşıyayız. Bu önemli değişiklikle meselenin normalleşmesi zorunlu hale geldi. Çünkü el Cezire’nin etkisi yirmi yıl öncenin etkisi değil.

ÖNCEKİ HABER

İnciraltı Tarım Alanı imara mı açılıyor? 

SONRAKİ HABER

İran sınırında çığ altında kalan kolberler için arama çalışması başlatıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa