24 Ocak 2021 23:44

Türkiye ile AB neyin pazarlığını yapıyor?

AB ile Türkiye arasında yapılan görüşmelerde gündeme gelen “reformlarda” daha çok AB ülkelerinin tekellerinin Türkiye’deki faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması yer alıyor.

Görsel: Pixabay

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR

Türkiye ile AB arasında geçtiğimiz hafta bir kez daha yoğun biçimde diplomasi trafiği yaşandı. Önce 18 Ocak’ta Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Ankara’ya giderek mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Yapılan açıklamalar, verilen mesajlara bakılırsa Maas ile Çavuşoğlu iki “kanka” gibi hareket ediyor. Aralarından sanki su sızmıyor.

Bu buluşmadan sonra Çavuşoğlu, Brüksel’e giderek önce AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile sonra da AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşmelerde bulundu. 21-22 Ocak’ta yapılan görüşmelerin AB ayağında, Türkiye-AB ilişkilerinin kısa süre içinde normalleştirilmesi yönünde mesajlar verildi. Her ne kadar AB tarafı açık çek vermeden temkinli yaklaşsa da kapı Ankara’nın yüzüne de kapatılmıyor. Kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerin ardından ciddi bir uzlaşmanın sağlanması durumunda bunun bu ay içinde von der Leyen ve Michel’in Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmasıyla taçlandırılması da planlanıyor. Böylesine bir durum elbette bir süredir batı cephesinde yalnızlaşan Erdoğan’ın işine yarayacaktır.

SIKIŞMIŞLIĞI AŞMA HESAPLARI

Türkiye’nin AB ile ilişkileri normalleştirme, Erdoğan’ın ifadesiyle “Rayına koymak” için can havliyle çalışmasının arkasında iki önemli nedenin olduğu Alman basınında sıkça ifade ediliyor. Örneğin, Tagesspiegel gazetesinden Susanne Güsten 18 Ocak’ta yazdığı yazısında bu nedenleri şu şekilde sıralıyor: “Maas’ın Ankara ziyaretinin asıl maksadı Ankara’nın gerçekten de AB ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapmaya niyetli olup olmadığı konusunda sondaj yapmaktı. Üç ay önce yapılması planlanan ziyaret Akdeniz’deki doğal gaz gerilimi nedeniyle gerçekleşememişti. Bu arada Türk hükümeti Avrupa ile olan doğal gaz anlaşmazlığını çözmeye karar verdi. Çünkü Türk ekonomisinin yardıma ihtiyacı var ve ABD ile yeni bir kavgadan korkuyor.”

Anlaşılan o ki ekonomideki büyük sorunlar ve ABD’den gelebilecek yeni sert yaptırımlara karşı Erdoğan, AB’nin desteğini alarak geçiştirmek istiyor. Bu nedenle ABD’ye karşı AB’nin desteğini almak dış politikada öncelik haline getirilmiş. Bunun olabilmesi için ise Türkiye’nin AB’ye pek çok açıdan ciddi tavizler vermesi gerekiyor. Olanlara bakıldığında bazı tavizler için kapı aralanmış görünüyor. Zira, 10-11 Aralık zirvesinde Türkiye’ye yönelik yaptırımları sertleştiren AB, asıl yaptırımların 25-26 Mart zirvesinde alınacağını da ilan etmişti. Dolayısıyla Türkiye hükümetinin ilişkileri raya koymak için geri adım atmaya başladığı söylenebilir.

YUNANİSTAN İLE DOĞRUDAN MÜZAKERELER BAŞLIYOR

Bugün Yunanistan ile görüşmeler başlıyor. Verilen tavizlerin başında Akdeniz’deki agresif davranışların bir yana bırakılması geliyor. Bu temelde 2006’dan bu yana askıda olan Türkiye-Yunanistan görüşmeleri 25 Ocak Pazartesi günü İstanbul’da başlıyor. Görüşmelerden hangi sonuçların çıkacağından bağımsız olarak müzakere AB’nin başından beri öncelikleri arasında yer alıyordu. Türkiye’nin izlemiş olduğu politikalardan bir dönüş yapması için en fazla çabalayan ülke olan Almanya, gerilimin yüksek olduğu yaz aylarında “diyalog” için devreye girmiş ve kısmen de olsa tansiyonu düşürmüştü. Maas’ın Ankara temasları sırasında da bu konu ele alındı.

Belirtmek gerekiyor ki, Yunanistan bu arada Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail ile önemli askeri anlaşmalar imzaladı. Türkiye’nin kontrol edilemez bölgesel bir güç olmasından endişe duyanlar önümüzdeki dönemde Yunanistan’a daha fazla destek verecekler. Bu nedenle, Yunanistan’ın eskisine göre Türkiye karşısında masaya daha güçlü oturmaya başladığı söylenebilir. Bu elbette diyalog yerine tehdit yolunu seçen Erdoğan’ın yanlış politikasının sonucu.

DEMEDİĞİNİ BIRAKMADIĞI MACRON’A MEKTUP GÖNDERMEK ZORUNDA KALDI

Türkiye bir diğer önemli geri adımı ise Fransa konusunda attı. Erdoğan’ın “Zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var” dediği Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a bir mektup gönderdiği geçen hafta ortaya çıktı. Fransa tarafından basına sızdırılan mektupla ilgili çıkan haberler Çavuşoğlu tarafından da doğrulandı. Ancak, Çavuşoğlu’nun olayı kamuoyuna sunuş biçimine bakılırsa sanki görüşme talebinde bulunan ve ilişkilerin normalleştirilmesini isteyen Macron imiş gibi gösteriliyor. Halbuki; Fransız basınında yer alan haberlerde görüşmek isteyenin Erdoğan olduğu yazılıyor.

Erdoğan’ın yaptığı hakaret konusunda geri adım atmaması durumunda Fransa’nın AB’ye ilişkileri normalleştirme onayı vermeyeceği ortada. Ayrıca, Fransa bu süreçte Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile kurmuş olduğu askeri-siyasi ilişkiler nedeniyle Akdeniz’deki gelişmelerin önemli tarafı oldu. Buna Libya da eklendiğinde, Fransa’nın AB-Türkiye ilişkileri konusunda çok daha temkinli bir yaklaşım içinde olacağı anlaşılıyor.

GÖRÜŞMELERİN PERDE ARKASI BİLİNMİYOR

Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklardan sonra Erdoğan’ın ger adım atma mesajı verdiği gelişmelerin bir kısmı açığa çıktı. Ancak bir de henüz açığa çıkmayanlar var. En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) ve Avrupa Parlamentosunun HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konusunda aldığı kararların hayata geçirilmesi ise taraflar arasında üzerinde ciddi görüşmelerin yapıldığı bir konu olmadı. AB Türkiye İlişkiler Delegasyonu Başkan Yardımcısı Özel Alev Demirel, Çavuşoğlu’nun Brüksel ziyareti dolayısıyla yaptığı açıklamada “Erdoğan’ın asıl ilgisi, AB ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin iyileştirilmesi. İnsan haklarının düzeltilmesi söz konusu değil. AB bunu kabul etmemeli. Endişemiz AB’nin jeostratejik çıkarlarını tehlikeye düşürmemek için insan haklarını suistimal etmesidir. Bu nedenle Demirtaş ve diğer siyasi tutuklular acil olarak serbest bırakılmalı” dedi.

AB ile Türkiye arasında yapılan görüşmelerde gündeme gelen “reformlarda” daha çok AB ülkelerinin tekellerinin Türkiye’deki faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması yer alıyor. Türkiye ise atılacak adımlara karşılık Gümrük Birliği anlaşmasının kapsamının genişletilmesi ve Türk vatandaşlarının vizesiz olarak AB’yi seyahat etmesini talep ediyor. Türkiye’nin talepleri konusunda henüz ciddi bir mesaj verilmiş değil. Zira, Erdoğan hükümetinin son birkaç yıl içinde izlediği dış politikanın verdiği açıklar bu konuda elini oldukça zayıflatmış bulunuyor. Bu nedenle pazarlığa Türkiye’nin istediklerinden çok AB’nin talep ettiklerinden başlanıyor dersek pek yanlış olmaz.

ALMANYA’NIN HESABI: HER ALANDA İLİŞKİLERİ DERİNLEŞTİRMEK

AB’nin Türkiye politikasında Almanya’nın tavrının oldukça belirleyici olduğu yeni değil. 2005’te müzakerelerin başlamasında, Erdoğan’ın her fırsatta “dostum” dediği dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in büyük bir rolünün olduğu biliniyor. Zira Erdoğan ile Schröder arasındaki “dostluk ilişkisi” Deniz Yücel’in serbest bırakılmasında da kendisini göstermişti.

Schröder’den farklı olarak Türkiye’nin yerini AB üyeliğinden çok “ayrıcalıklı ortaklık”ta gören Mevcut Başbakan Angela Merkel, 2013’den bu yana her iki ülke arasındaki inişli-çıkışlı ilişkiler sarmalında, hep Türkiye ile bir şekilde ilişkilerin sürmesinden yana oldu. En gerilimli dönemde bile ilişkilerin sıfırlanmasını istemedi. En son Akdeniz’deki gerilim sırasında pek çok AB ülkesi artık Erdoğan’a “Haddinin bildirilmesi” çağrısında bulunurken Merkel, taraflar arasında ara bulucu rolüne soyundu ve kısmen başarılı da oldu.

En son Maas’ın Ankara ziyareti de göz önünde bulundurulduğunda Alman sermayesi, Türkiye üzerinden ekonomik, politik, jeostratejik çıkarlarının zarar görmesini istemiyor. Orta ve uzun vadede Türkiye’yi ABD ve Rusya ekseninden koparıp AB/Almanya eksenine yanaştırmayı hedefliyor. Ekonomik olarak AB/Almanya’ya mecbur olan Türkiye’nin aynı şekilde siyasi ve askeri olarak da bu eksenle yakınlaşması amaçlanıyor.

Bu konuda Erdoğan’ın güvenilir bir lider olmadığının farkındalar. Ancak alternatifi ortaya çıkmadığı sürece Erdoğan’la ilişkileri sürdürmek olduğunun da farkındalar. Bu nedenle, demokrasi ve insan hakları gibi temel konularda ikiyüzlü bir politika izleniyor.

ÖNCEKİ HABER

Evrensel'e verilen cezalara karşı okurlarımızın dayanışma ilanları -25 Ocak 2021

SONRAKİ HABER

Kamu işçisi kayıpları karşılayacak bir zam istiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa