29 Ocak 2021 23:35

Dr. Fatih Yaşlı: Siyasal alan daralınca siyaset ‘laf dalaşı’na döndü

Siyaset Bilimci Dr. Fatih Yaşlı, liderler arasındaki ‘sözde’ ya da ‘militan’ tartışmalarını da siyaset alanının daralmasına bağladı.

Fatih Yaşlı | Fotoğraf: Cebrail Arslan

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Siyaset bir yanda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yanda da CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun yaptığı görüşmelere kitlendi. Görüşme trafiği erken seçim tartışmalarını da beraberinde getirdi. Siyaset Bilimci Dr. Fatih Yaşlı, esas olarak yapılması gereken tartışmanın, seçimlerin ne zaman yapılacağından çok nasıl yapılacağı ile ilgili olması gerektiğine dikkat çekti. İktidarın art arda yaptığı düzenlemeleri işaret eden Yaşlı, bunları “Seçimle gitmeme konsepti” olarak adlandırdı. Yaşlı liderler arasındaki ‘sözde’ ya da ‘militan’ tartışmalarını da siyaset alanının daralmasına bağladı.

Siyasetteki görüşme trafiğini Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.

Bir yanda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer yanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu parti liderleriyle görüşüyor. HDP'nin de 4 partiden randevu istediğini hatırlatalım. Bu neyin trafiği? Bir erken seçim mi var?

Türkiye’de seçimlerin hiçbir zaman zamanında yapılmadığı, iktidarın geride kalan son on sekiz yılda sandığı en güçlü silahı olarak gördüğü ve kullandığı hepimizin malumu. Dolayısıyla yarın çıkıp erken seçim açıklaması yapılsa bu kimse için en azından bu bağlamda büyük bir sürpriz olmaz. Ancak 2021 Türkiye’sinde, yani iktidarın başta ekonomik krizden kaynaklı olmak üzere giderek güç kaybettiği, muhalefetin ise iktidarı erken seçime zorlayacak gücü ya da niyeti olmadığı bir konjonktürde, bu ihtimalin biraz düşük olduğunu söyleyebiliriz.

Evet belki iktidar örneğin Irak’ta PKK operasyonu gibi bir “milli hadise” ilan edip, onun itici gücüyle seçimlere gitmeyi, bir tür “sopalı seçim”i tercih edebilir; ancak kendisi açısından daha makul görüneni pandeminin görece zayıflamasını ve buna bağlı olarak da hem küresel ekonominin hem de Türkiye ekonomisinin belli bir canlanma yaşamasını beklemek ve seçime böyle bir atmosferde gitmek olacaktır. Bunlardan hangisinin tercih edileceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Birdenbire başlayan bu görüşmeler?..

Siyasetteki bu “trafiği” ise esas olarak, siyasal alanın daraltılması üzerinden okumak gerekiyor. Salgının da etkisiyle ama esas olarak uzunca bir süredir hem iktidarın hem muhalefetin sokağı kriminalize etmesiyle, öcüleştirmesiyle ve bir siyaset aracı olmaktan çıkarmasıyla birlikte, siyasal alan iyice daralmış durumda. Büyük toplumsal gösterilere, eylemlere, mitinglere tanıklık etmediğimiz, işçi ve öğrenci hareketinin tarihinin en zayıf dönemini yaşadığı günlerden geçiyoruz. Hal böyle olunca siyaset “Dar alanda kısa paslaşmalar”a, laf dalaşına ve atışmalara dönüşüyor ister istemez. Son dönemdeki “sözde” ya da “militan” üzerine kurulu tartışmaları da böyle okumak gerek.

Bunun yanı sıra, bu daraltılmış siyasal alanda, iktidar ve muhalefet açısından öncelikli olanın, bir yandan kendi ittifaklarını konsolide etmek ve mümkünse bunları genişletmeye, karşı ittifakları ise dağıtmaya odaklanmak olduğunu görüyoruz. “Cumhur ittifakı” Saadet Partisini ve hatta İYİP’i kendi safına çekebileceğini düşünürken ve buna uygun hamleler yaparken, muhalefet ise Perinçek’in AKP ve MHP’yi rehin aldığı ya da MHP’nin AKP’yi rehin aldığı gibi bir söylem üzerinden karşı ittifakı zayıflatabileceğini ve içerisine oynayabileceğini düşünüyor.  

Peki HDP’nin görüşmeleri…

HDP’nin görüşme trafiğinin ise esas olarak kapatma davası ihtimaline karşı bir ön alma çabasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. İttifak ya da seçimler değil de bu sürece muhalefet partilerinin destek vermemesi için yürütülen bir girişim gibi görünüyor bu randevu taleplerinin arkasındaki esas neden.  

"ODAKLANILMASI GEREKEN YER SEÇİMİN TARİHİ DEĞİL"

Ekonomi derin bir krizin içinde, iç ve dış politikada da AKP sıkışmış durumda. Önümüzdeki günlerde ekonomi ve hukuk reformu da açıklayacak. Bugün bir seçim olsa ne değişir?

Ben iktidarın bir “reform” yapma aşamasını çoktan geçtiği kanaatindeyim. İnşa ettiği rejimin doğası bunu yapmasına izin vermiyor. AKP bu saatten sonra durursa ya da geri adam atarsa düşecek olan bir parti. Biraz uluslararası ve yerli sermayeyi teskin etmek ve ülkeye sıcak para girişini artırmak, biraz da yeni ABD yönetimine göz kırpmak için devreye sokulan bir söylem bu ve herhangi bir sahiciliği yok dolayısıyla bana göre.

Seçimle ilgili sorunuza gelince… Bu sorunun yanıtı seçimi kimin kazanacağına göre değişir elbette. İktidar açısından, galip gelinecek bir seçim bir 5 yıl daha kazanmak ve üzerindeki iç ve dış basıncı bir süreliğine de olsa ötelemek anlamına gelecektir. Muhalefetin kazanması durumunda ise 18 yıllık bir iktidarın gidişinin elbette ki ciddi sonuçları olacaktır. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tasfiyesi, muhalefetin öncelikli hedefi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak bana göre esas olarak yapılması gereken tartışma, seçimlerin ne zaman yapılacağından çok nasıl yapılacağıdır. İktidar, benim bir süredir “Seçimle gitmeme konsepti” olarak adlandırdığım bir şekilde, art arda birtakım düzenlemeler yapıyor. Çoklu baro yasası, bekçi yasası, toplumsal bir kalkışmada polise ordunun silahlarını kullanma yetkisi veren düzenleme, Anayasa Mahkemesine hülle yoluyla yapılan atamayla mahkemedeki sayısal üstünlüğün ele geçirilmesi, önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi muhtemel seçim yasası değişiklikleri ve Saadet’le yapılan görüşmeler üst üste konulduğunda bu “konsept”in derinleştirildiği açıktır. Önümüzdeki süreçte iktidarın hem dinciliğin ve milliyetçiliğin hem de muhalefet üzerindeki baskının dozajını artırması, bu nedenle şaşırtıcı olmayacaktır ve dediğim gibi asıl olarak odaklanılması gereken yer seçimin tarihi değil, budur.

"İKTİDAR, CUMHUR İTTİFAKINI GENİŞLETİLMEZSE SANDIKTA İŞİ KOLAY DEĞİL"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın peş peşe yaptığı ziyaretleri nasıl yorumluyorsunuz? Erdoğan’ın Saadet Partili Asiltürk’e İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılacağını söylemesi, AKP Sözcüsü Mahir Ünal’ın da İYİ Parti-Saadet Partisini ayrı bir yerde tuttuklarını ifade etmesi ne anlama geliyor?

Bu süreçte taraflar karşı ittifakları dağıtmak ya da zayıflatmak, birbirlerinin içine oynamak gibi bir taktiği benimsemiş durumdalar. İktidar da muhalefetin “zayıf halkası” olarak Saadet Partisini seçmiş gibi görünüyor. Saadet’in Cumhur İttifakına katılması için yapılan görüşmelerin sadece Erdoğan’ın Asiltürk’le görüşmesinden ibaret olmadığını, Numan Kurtulmuş’la Oğuzhan Asiltürk arasında çok sayıda görüşme yapıldığını bizzat Saadet Partili isimlerden öğrenmiş bulunuyoruz. Ünal’ın açıklaması da önce Saadet’in ve ardından (MHP’nin evine dön çağrılarını da hesaba katarak söyleyecek olursak) İYİP’in Cumhur İttifakına dahil edilmesi yönündeki çaba ve pazarlıkların sürdüğünü gösteriyor.

İktidar önümüzdeki süreçte günümüzün “Milliyetçi Cephe”sini kurabilir mi bunu zaman gösterecek elbette ama Erdoğan mevcut tabloda yüzde 5{{424658}}0’ye ulaşmanın mevcut koşullarda ve mevcut ittifaklarla o kadar kolay olmadığını fark etmiş durumda. İktidar, eğer Cumhur İttifakı genişletilmez ve muhalefet bloku dağıtılmazsa sandıkta işinin hiç de kolay olmadığını görüyor ve bu farkındalıkla hareket ediyor. Bu hamlenin başarılı olup olmayacağını ise bana göre Saadet ve İYİP içerisindeki mücadeleyi kimin kazanacağı belirleyecek. Çünkü benim gözlemlediğim kadarıyla her iki parti içerisinde de Cumhur İttifakına katılmak yönünde bir tutuma sahip olanlarla buna karşı olanlar arasında bir mücadele var. Bu eğilimlerden hangisinin baskın çıkacağına, hangi tarafın diğerini bertaraf ya da ikna edeceğine göre söz konusu partilerin nasıl bir karar verecekleri de netleşmiş olacak.

ÖNCEKİ HABER

Yoksulluğun fotoğrafı | 3 bin 500 aile 1 kilo istavrit için kuyruğa girdi

SONRAKİ HABER

Adana'da belediye otobüsü PTT binasına çarptı: 2 kişi yaralandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa