Zengin ülkelerin aşı savaşları
Aşıda patentin kaldırılmaması ve şirketlerin malı olması nedeniyle birçok yoksul ülkede aşılamaya hâlâ uzakken, AB ve Birleşik Krallık arasında dahi aşı konusunda şimdiden gerilim yükselmiş durumda.
Fotoğraf: Harun Özalp / DHA | Kolaj: Evrensel
Tüm dünyada pandeminin geride kalacağı umutlarını artıran kovid aşıları aynı zamanda ülkeler arasında gerginliklere de sebep oluyor. Birçok yoksul ülkede aşı çalışmalarının ne zaman başlayacağı bile bilinmezken Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık arasında önce nüfuslarını aşılamak üzere yükselen tansiyon dikkat çekiyor. Yeterinden fazla dozu garantileyen zengin ülkelerin durumu, pandeminin global çapta aşılmasının önemini tekrar hatırlatıyor.
Oxfam raporunun ardından Alman Sendikalar Birliği DGB de pandemi yılının eşitsizlikleri artırdığını ortaya koyan bir araştırmanın sonuçlarını paylaştı. Rapora göre süper zenginlerin serveti astronomik ölçüde artarken, sayıları giderek artan yoksulların ceplerine giren para ise azalıyor.
Kovid-19 salgını tüm dünyada sağlık harcamalarının kolektiflestirilmesinin ne kadar önemli ve can alıcı olduğuna ortaya koydu. Fransa’da bugün iktidarda olan ve yıllardır da sosyal sigorta hakkını parçalayanlar bile bugün bunu kabul etmek zorunda kaldı. Böylesi bir ortamda 1945’te sosyal sigortanın kurucusu metalürji işçisi ve işçilerin de Komünist Partiden Çalışma Bakanı olan Ambroize Croizat’nın 120. doğum günü vesilesiyle Pantheon’a konulması için bir kampanya başlatıldı ve bunun üzerinden de sosyal sigortanın önemi üzerine bir tartışma yürütülmesi amaçlanıyor. Soldaki en büyük siyasi parti başkanlarının imzaladığı bu metine CGT ve Solidaires gibi sendikaların yanı sıra birçok aydın da imza attı.
AŞI MİLLİYETÇİLİĞİ: TEKRAR DÜŞÜNÜN
The Guardian
Başyazı
Krizler bireyler kadar toplumlarda da en iyiyi ve en kötüyü ortaya çıkarır. Bilim insanlarının bağlılığı, uzmanlığı ve yüksek çabaları şaşırtıcı bir hızda bir değil birden fazla aşı üretti. Küresel talebi karşılamak için yeterli dozları üretmek ve dağıtmak da aynı derecede zahmetli bir iştir. Bunun bir sonucu, birkaç gün içinde milyonlarca dozun İngiltere’ye gönderilmesinin engellenme olasılığına yol açan AB ile AstraZeneca arasındaki çirkin ve tırmanan çekişmedir. İlaç firması geçen hafta, üretim sorunlarının ardından bu çeyrekte beklenen tedarikinin yalnızca yüzde 25’ini Birlik’e teslim edeceği konusunda uyardı.
Komisyon yetkililerinin agresif üslubu, Avrupalı liderlerin karşı karşıya olduğu iç baskıya işaret ediyor. AB şimdiye kadar 100 kişi başına yalnızca iki doz verirken, İngiltere 11 doz vermiştir. Biraz durgun bir tedarik programı için tepkiyle karşı karşıya olan AB daha fazla gecikmeyi kaldıramaz. Ekonomik iyileşmenin yanı sıra blokun ve tek tek hükümetlerin meşruiyeti de tehlikede. Ancak AB, tehditler savurmak yerine tedarikçiler ve diğer hükümetlerle birlikte çalışmalıdır. Esasında komisyon, AstraZeneca’nın dozları vermek için kesin bir taahhütte bulunduğunu savunurken, firma “en iyi çabayı” vadettiğini söylüyor. Sözleşmeden doğan bir anlaşmazlığı AB karşıtı hareketler tarafından sömürülen siyasi bir tartışmaya dönüştürmek kimsenin çıkarına değildir.
Hayat kurtaran bir ürün yetersiz olduğunda, ülkeler içinde ve arasında her zaman verilmesi zor kararlar olacaktır. Daha zengin uluslar erzaklarını paylaştırmak zorundayken, şimdiye kadar daha fakirlerin paylaşacakları çok az şey var ya da hiç yok. Aşıların daha adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamak amaçlı birleştirilmiş satın alma planı olan Covax’a kaydolan şaşırtıcı sayıda ülkeye şimdi ABD de katıldı. İlk çeyrekte piyasaya sürülecek on milyonlarla, yıl sonuna kadar 2 milyar doz teslim etmeyi umuyor. Yine de Birleşik Krallık (UK) gibi ülkeler, düşük gelirli ülkeleri finanse etmedeki cömertlikleri nedeniyle kendilerini kutlarken, üreticilerle kendi büyük sözleşmelerini imzalayarak Covax’ı sırada daha da geriye ittiler. Aşı ittifakı Gavi’nin baş yöneticisine göre, zengin ülkeler 800 milyon fazladan doz sipariş etti ve 1.4 milyar daha fazla isteme seçeneğine sahip. Yalnızca İngiltere, 67 milyonluk nüfusu için 367 milyon doz (Henüz kullanılamayan aşı adayları da dahil) sipariş etti.
Kişinin kendi başının çaresine bakma arzusu hem insani hem de politik açıdan anlaşılabilir. Ancak başkalarını şanslarını denemeye sevk etmek insanlık dışı ve dar görüşlülüktür. Dünya Sağlık Örgütü başkanı geçtiğimiz günlerde, zengin ülkelerdeki daha genç ve sağlıklı yetişkinlerin, yoksul ülkelerdeki sağlık çalışanları ve yaşlılardan önce aşılanmasıyla bir ahlaki felaketin eşiğinde olduğumuzu söyledi. Yeni varyantların ortaya çıkması ve hızla yayılması, küresel sağlık uzmanlarının başından beri uyardığı şeyi göstermiştir: herkes güvende olana kadar hiçbirimiz güvende değiliz. Uluslararası Para Fonu (IMF), aşı politikası konusunda iyi uluslararası iş birliğinin küresel ekonomiye dört yıl içinde 9 trilyon dolar katacağını tahmin ediyor. Zengin ülkeler -Norveç örneğindeki gibi- fazlalıklarını paylaşmayı kabul etmeli ve düşük gelirli ülkelerin Covax tedariklerine öncelik verilmesini sağlamalıdır.
Aşıların hızlı gelişimi, bilim adamlarının bilgiyi paylaşması ve Çinli araştırmacıların yeni tip koronavirüsün genom dizisini hızla yayımlaması nedeniyle mümkün oldu. Geri kalanımız da birlikte hareket etmeyi öğrenmeliyiz.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
ÇALIŞMAYA RAĞMEN YOKSUL
Susan BONATH
Junge Welt
Alman Sendikalar Birliği DGB, pandemi yılıyla ilgili bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Buna göre eşitsizlikler arttı. Ücretler düştü, süper zenginler daha da zenginleşti. Korona salgını ve alınan siyasi önlemler herkesi eşit şekilde etkilemiyor. Özellikle Almanya’da. Geçen hafta basına tanıtılan “dağılım raporu”na bağlı olarak Alman Sendikalar Birliği (DGB) Yönetim Kurulu üyelerinden Stefan Körzell, “Almanya uluslararası karşılaştırmaya göre şu anda eşitsizlik açısından çok kötü durumda” açıklamasını yaptı. 2020’ye dönüp bakıldığında süper zenginlerin zenginliklerini koronaya rağmen ya da daha doğrusu korona sayesinde artırabildikleri belirlendi.
Özellikle yüksek gelirli insanlar büyük ölçüde kârlı çıktı. Körzell, “Yoksul haneler büyük ölçüde yalnız ve eli boş bırakılıyor” dedi.
DGB, araştırmada istatistik dairelerinden ve uluslararası kuruluşlardan gelen verileri kullandı. Araştırmanın başlangıcında milli gelirin içinde ücret payının bir yıl içinde yüzde 72’den yüzde 74’e yükselmesi övüldü. Ücret payındaki bu artış, temel olarak, küçük şirketlerin gelirlerindeki, krize bağlı, düşüşten kaynaklanırken, ücret gelirlerinin çoğu “sabit” kalmıştı. Ücret payı açısından, Almanya şu anda uluslararası arenada orta sahada yer alıyor. Brüt ücretler 2019’da nominal olarak yüzde 3, reel olarak yüzde 1.5 oranında artacaktı. 2020’nin ilk yarısında hafif bir nominal büyüme oldu. Yaşam maliyetine göre ölçülen gerçek ücretler ise yüzde iki düştü. Pandeminin ilk yılında, sendikalar birliği “Müzakere edilmiş ücretlerin daha yüksek, ancak etkin ücretlerin daha düşük olduğu oldukça güçlü bir negatif ücret sapması”ndan söz etti. Araştırmacılara göre, bu nominal artışlar alt gelir gruplarında meydana geldi. Ancak büyük ölçüde asgari ücretin 2019’da saat başına 9.19 avro iken geçen yıl 9.34 avroya çıkmasından kaynaklandı.
Araştırma şöyle devam ediyor: “Bununla birlikte, alt grupların göreli gelir durumu uzun vadede kötüleşiyor. Çalışmaya rağmen yoksulluk marjinal bir fenomen değil, sosyal bir sorun”. Her altı çalışandan biri şu anda yoksul olarak kabul ediliyor. Bu, çoğunlukla kadınları, genç işçileri ve artan sayıda yaşlı işçiyi içeriyor. Kadınlarla erkeklerin gelirleri arasında hâlâ yüzde 20 civarında bir uçurum var. Bu, uluslararası bir karşılaştırmada bile çok yüksek. Kadınlar şu anda ortalama yüzde 37 daha az emekli maaşı alıyor. Doğu ve Batı Almanya’daki ücret farklılıkları değişmedi. Araştırma, “Ortalama olarak, ülkenin doğu kesimindeki bir çalışan Batı Almanya seviyesinin yüzde 85’ini kazandı” diye belirtiyor. Ve dahası: “Doğu-batı uyumu 20 yıldır fiilen donduruldu”. En büyük ücret farkı imalat sanayiinde, en küçüğü ise eğitim ve bilim alanında. DGB araştırmasının yazarları, doğuda TİS görüşmelerinin azlığını ücretlerin hâlâ düşük olmasının ana nedeni olarak görüyorlar. İkincisi, “Sosyal sigortalardan elde edilen gelirin azalması, gelir vergisi ve çalışanlar için satın alma gücü kaybı nedeniyle” yılda 75 milyar avroya mal oluyor. Birçok küçük işletme iflasla karşı karşıya kalırken süper zenginlerin kasaları doluyor.
Almanya’da en zengin yüzde 1, toplam servetin üçte birine yani diğer Alman vatandaşlarının yüzde 87’si kadar servete sahip. Hanelerin yarısının hiç tasarrufu yok ya da borçlu. Pandemi, uçurumu derinleştiriyor. Dünya çapında milyarderlerin serveti on trilyon ABD doları (8.2 trilyon avro) iken Almanya’da koronaya rağmen ya da korona sayesinde 600 milyar ABD doları ile “tüm zamanların en yüksek seviyesine” tırmanmış durumda. Alt orta tabakaya kadar yoksullar, düşen gelir ve siparişlerden, artan kiralardan ve yetersiz tıbbi bakımdan muzdarip.
(Çeviren: Semra Çelik)
ABROISE CROIZAT’IN KABRİ, PANTHEON’A GİRMEYİ HAK EDİYOR
Bundan tam 120 yıl önce, 28 Ocak 1901’de Ambroise Croizat doğdu. Fransa ona en güzel kolektif oluşumlardan birisi, sosyal sigortanın hayat bulmasını borçlu. O, İkinci Dünya Savaşının ertesi gününde Çalışma Bakanı olarak, Ulusal Direniş Konseyinin programına uygun olarak, sosyal sigortanın oluşumunda en fazla emek sarf eden kişi ve temel kurucusudur. O günden bu yana birçok kuşak olağanüstü bir sosyal korunmadan faydalanabildi.
Ambroise Croizat’un uygarlık eserinin attığı adımı doğru anlamak lazım: İnsanlığın sürekli peşinde koştuğu daha iyi bir yaşam arayışında devrimci bir aşama. Croizat’ın amacı yarından, hastalıktan ya da iş kazasından korkmayı yok etmekti. Niyeti ve emeli ise emeklilik dönemini ölümün beklendiği bir dönem olmaktan çıkarmak, tam tersine yeni bir hayatın başlangıcı yapmaktı.
Ülkemiz bu komünist militana emeklilik sisteminin genelleştirilmesini, iş yeri komitelerinin hayat bulmasını, işyeri hekimliğinin oluşturulmasını, meslek hastalıklarının tanınmasını, doğum öncesi primlerin verilmesini vs. borçlu. 1936’da Halk Cephesi’nin milletvekillerinden birisi olarak o dönemde de ücretli izin hakkının, toplu iş sözleşmesinin ve haftalık 40 saatin yürürlüğe sokulmasına da katkıda bulunmuştu.
Bugün tüm Fransızlar sosyal sigortadan faydalanabiliyor, sayesinde herkes gelirinden bağımsız olarak, yaratılan zenginliklerin sosyalleştirilmesi sayesinde ihtiyaçlarına göre sağlık hizmetini kullanabiliyor.
Kuşkusuz Croizat’ın aramızdan ayrılmasından bu yana Sosyal Sigorta ve İş Yasası’na karşı birçok saldırı yapıldı. Kuşkusuz, CGT sendikasında militan olan Croizat’ın bizzat belirttiği gibi sosyal sigorta, kolektif bir mücadelenin eseriydi. Fakat bu devlet adamının, Fransa’nın en güzel reformlarından birisinin hayata geçirilmesinde bir bakan olarak birincil derecede bir rol oynamadığını kim iddia edebilir ki? Kim bu eserin sosyal cumhuriyetin en temel direklerinden birisi olmadığını iddia edebilir ki?
Sosyal sigorta tüm Fransızların en canlı miraslarından birisidir. Bu miras ne bir müzeye konulmalı ne de cilalanmalıdır, o kurulmasında rehberlik eden felsefeye uygun bir şekilde, ortak bir değer olarak her zaman daha fazla geliştirilmelidir, kovid-19 krizi bunun en somut örneği oldu. Ülkemizde XIX. yüzyıl herkesin eğitime ulaştığı yüzyıl oldu. XX. yüzyıl da ise, aradan geçen sürede dönüp geriye bakıldığında hiç kuskusuz Croizat’nın yarattığı eserin en büyük kazanımlarından birisi olduğu görülecektir.
Bugün herkes bu eseri desteklediğini belirtiyor ama bunu söyleyenlerin tümü bunu hakketmiyor. Fakat Ambroise Croizat’nun Anıtkabir’i Pantheon’a girmeyi hak ettiğine hiç şüphe yok. Ailesinin de isteği üzerine eşi Denise’le birlikte Anıtkabir’e gitmesi Panthéon’u da onurlandıracaktır.
İmzalayanlar: Eliane Assassi (Senatoda CRCE Grup Başkan Vekili), Yves Audvard (Ambroise-Croizat Derneği Başkanı), Julien Bayou (Yeşiller-EELV Partisi Genel Sekreteri), Pierre Caillaud-Croizat (Ambroise Croizat’un torunu), André Chassaigne (Meclis GDR Grup Başkan Vekili), Michel Etiévent (Yazar, Croizat’un hayatını kitaplaştırdı), Olivier Faure (Sosyalist Parti/PS Birinci Sekreteri), Bernard Friot (Sosyolog ve Ekonomist), Bernard Lamirand (Ambroise Croizat Onur Komitesi Başkanı), Pierre Laurent (Senatör ve FKP Ulusal Konsey Başkanı), Marie-Noëlle Lienemann (Senatör, Eski Bakan), Patrick Le Hyaric (Humanite Gazetesi Genel Müdürü), Philippe Martinez (CGT Sendikası Genel Sekreteri), Jean-Luc Melenchon (Boyun Eğmeyen Fransa/Fİ Meclis Grubu Başkanı), Mathilde Panot (Boyun Eğmeyen Fransa/Fİ Meclis Grubu Başkan Yardımcısı), Gilles Perret (Yönetmen), Fabien Roussel (FKP Genel Sekreteri), Frédéric Sanchez (CGT Sendikası Metalürji Federasyonu Sekreteri), Simon Dutell (Solidaires Sendikası Eş Delegesi)
(Çeviren: Deniz Uztopal)