30 Ocak 2021 22:45

Aile Bakanlığının ‘aile’den saymadıkları: Ek ders meslek çalışanları...

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında ek ders karşılığı çalışan emekçiler hiçbir özlük hakkından yararlanamıyor, sürekli yarınını düşünmek zorunda bırakılan emekçiler güvenceli iş istiyor.

Fotoğraf: Unplash

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Ba­kanlığı bünyesinde Bakanlık Makamı Oluru ile ek ders karşılığı çalışan 5 bin meslek elemanı var. Bakanlığa bağlı kuruluşlarda ek ders karşılığı ya­ni saatlik ücretle çalışan hemşire, fizyoterapist, öğ­retmen, sosyolog, psikolog vb. birçok alandan mes­lek elemanları haftalık 35 saat ve üzeri çalışıyor. Mevzuata göre aslında tam zamanlı personel sayıl­maları gerekiyor ama hiçbir özlük hakkından ya­rarlanamıyorlar. Öyle ki onlar için yıllık izin, do­ğum izni, süt izni bir hayal! Kendileriyle aynı işi ya­pan kadrolu elemanların üçte birine tekabül eden ücretle çalışan, o ücretleri de kesile kesile kuşa dö­nen, asgari ücretin altında bir ücrete mahkûm olan ek ders elemanları için yaşamak her geçen gün da­ha da güçleşiyor. Ek dersli meslek elemanlarından biri sosyolog, biri eğitimci iki kadın, Bakanlıkta ça­lışan ek ders meslek elemanlarının mağduriyetini özetliyorlar. Anlattıkları; 5 bin ek dersli meslek elemanının Aile Bakanlığı eliyle nasıl sömürüldü­ğünü ve nasıl da “aileden” görülmediklerini ortaya seriyor.

TAM ZAMANLI ÇALIŞIYOR, KISMİ ÇALIŞAN OLARAK GÖRÜLÜYORLAR

Bakanlık bünyesinde 5 yıldır çalışan sosyolog kadın, mesleğini severek yaptığını ancak hakların­dan mahrum kalmanın onu tükenme noktasına ge­tirdiğini şöyle anlatıyor: “Bakanlıkta 20 yıldır hiçbir hakkı olmadan çalışanlar bile var… Bu kapsamda öğretmen, sosyolog, sosyal çalışmacı, çocuk geli­şimci, hemşire, sağlık elemanları var. Hepsi Bakan­lığın onayıyla tam zamanlı bir şekilde, tüm gün ça­lışıyorlar bir yıl süreyle. Bir yılın sonunda tekrar­dan Bakanlığa isimlerimizi gönderiyoruz ve Bakan­lık tekrardan onay veriyor. Çoğu ilde sigorta giriş -çıkışımız yapılmıyor. İller arası farklı uygulamalar da var. Kurumun durumuna göre 8-5 çalışan arka­daşlarımız var. Haftanın 5 günü 35 saat çalışıyoruz. Normal memurla, sosyologla, psikologla birlikte gelip aynı işleri yapıyoruz, aynı evraklara imzamızı atıyoruz ama statümüz daha düşük, maaşımız daha düşük, çalışma kıdemimiz onlara göre düşük. As­gari ücretin altında kaldığımız zaman sigorta prim­lerimiz düşüyor. Kadrolu memurlar yaklaşık 4 bin 500, bizler ile aynı unvana sahip olan 5-6 bin liraya yakın alırken biz 2 bin 500 TL alıyoruz, 2021 yılın­da memur maaşına yapılan zam ile birlikte belirle­nen memur maaş katsayısı dikkate alınarak yapılan hesaplamalar sonucunda 2 bin 600 bandında ola­cak aldığımız; ama bu ücret ile yine de asgari ücre­tin altında kalıyoruz. Kanun ve mevzuata göre 30 gün üzerinde sigorta primlerimiz yatırılması gere­kirken, SGK sistemi 30 gün tam çalışmamıza rağ­men, asgarinin altında ücret verildiğinden bizi kıs­mi zamanlı çalışıyor olarak gösteriyor, sigorta primlerimiz 17 güne, 20 güne düşmüş oluyor. 2020 yılının şubat ayında böyle bir durum yaşadık, Ba­kanlık tarafından taşraya bir görüş yazısı gönderil­di, sigorta primimiz düzenlenerek 30 gün üzerin­den gösterildi ama ücretimizi yine asgari ücretin al­tında aldık. Bu sene sadece bir ay değil bütün aylar asgari ücretin altında kalmış olacağız! Primler böy­le olunca hak kaybına uğrayacağız. Bizler aldığımız bu ücretlerle evimizi geçindirmeye, ailemize bak­maya çalışıyoruz.”

Ek dersli meslek çalışanları görevleri gereği sa­haya incelemeye çıkmak durumunda kaldıklarında yol ücreti dahi alamıyor ve kendi ceplerinden har­camak durumunda kalıyorlar. Hiçbir hukuki gü­vencesi olmayan meslek çalışanları amirinin tek bir sözü ile işinden olabiliyor, onaylarının bir yıllık ol­ması ve her yıl yenilenmesi işsiz kalma riskini artı­rıyor, üstelik çalışanlar işsiz kalma durumunda ise tazminat hakkı gibi hiçbir hakkını talep edemiyor. Yıllarca kamuda emek veren işçiler için tüm sene­ler çöpe gidiyor.

DOĞUM İZNİ, SÜT İZNİ, YILLIK İZİN, BAYRAM İZNİ YOK

Tek sorun ücretler ya da işsizlikle karşı karşıya olmak değil, özlük haklarını da kullanamıyorlar. Sosyolog kadın anlatıyor: “Özlük haklarımız olma­dığı için, yerellerde farklı uygulamalar yaşanıyor maalesef. Ben kendi ilimde çok rahat izin kullana­biliyorsam da başka bir ildeki arkadaşımız kullana­mayabiliyor. Bir kadın çalışana hamile kaldığı için ‘atıl’ gözüyle bakılabiliyor. İş akdinin sona ermesi için bakanlığa yazı yazabiliyor müdürlükler. Her il­de farklı uygulamalar olduğu için birçok kadın ar­kadaşımız süt iznini, doğum iznini kullanamıyor. Nor­malde memur statüsünde çalışıyoruz, me­murun doğum, süt izni hakkı var ama bu­nu biz kullanamıyoruz. Yıllık izin, bayram iznimiz de yok. Örneğin bayramlarda herkes ücretli izin kullanırken, bize bunlar ‘çalış­madığımız süre’ler olarak dönüyor ve ücretten ke­siliyor, sigorta primi eksik yatıyor. İŞKUR’dan ge­len süreli sözleşmeli personelin dahi belli yıllık izni var, ama biz sürekli burada çalışıyoruz, 10-15-20 yıl çalışan arkadaşlarımız var, sürekli tam zamanlı ça­lıştığımız halde, bizim bir tatil iznimiz, yıllık iznimiz yok. Hastalansak gelmek zorundayız, gelmezsek maaş eksik yatacak, prim düşecek… Bayramlar ol­masın istiyoruz mesela. Çünkü o bize bayram ol­muyor! Geçen bir arkadaşım aradı, yeni doğum yapmış, çocuğu küçük, bırakacak kimsesi yok, diğer kadrolu memur arkadaşların iki yıl izne ayrılma hakları var, bizim böyle bir hakkımız da yok, kadın işi de bırakmak istemiyor çünkü bırakırsa tekrar­dan o işe alınma gibi bir garantisi yok. Bu yüzden ne yapabileceğini bilemiyor. Yani çocuk olduktan sonra arkadaşlarımız işten ayrılmak zorunda kalı­yor. Ailede tek çalışan olan arkadaşlarımız için du­rum daha zor, çocuğu bir şey istediğinde onu ala­mıyor. Zor durumda kalıyor. Tatile çıkmak, dinlen­mek istiyoruz ama yapamıyoruz. Bu şartlarda psikolojimiz de çok etkileniyor. Biz burada da­nışanlara danışmanlık yaptığımız, hizmet verdi­ğimiz, dezavantajlı gruplara rehberlik yaptığımız halde kendimize bu rehberliği yapamıyoruz. Biz de psikolojik danışmanlık alma ihtiyacı duyuyo­ruz ama bu maddi sıkıntı içinde ona sıra bile gelmiyor. Biz de kendi kendimizi tedavi etmeye çalışıyoruz.”

PROJELERDE EMEKLERİ VAR AMA ADLARI YOK

Tüm bunların yanında yapılan plan/proje, program ve eğitimlerde ek ders karşılığı çalışan personellerin geri plana atıldığını öğreniyoruz. Proje çalışmalarının neredeyse tüm iş ve işlem­lerini yapmasına rağmen proje içeriğine dâhil edilmemek de çalışanların canını sıkan bir diğer mağduriyet oluyor: “Örneğin, aile danışmanlığı gibi eğitimler veriliyor, buraya ek dersli eleman­ların katılmasına izin verilmiyor mesela, halbuki bu eğitimleri almak istiyoruz, birçok eğitimden mahrum kalıyoruz.”

PANDEMİDE GECE GÜNDÜZ ÇALIŞANLAR FAZLA MESAİ ÜCRETİNİ ALAMADI

Pandemi öncesinde ve sonrasında da Bakanlıktaki personel yetersizliğinden kaynaklı yatılı kuruluşlarda çalışanların nöbet tuttuğunu ancak bunun karşılığında ödeme alamadığını öğreniyoruz. Bu durum pandemide de büyük sorun yarat­mayı sürdürmüş: “Yatılı kuruluşlarda çalışan arkadaşlarımız için pandemi çok daha zorlayıcı bir süreç oldu. Pandeminin kendisi zaten başlı başına psikolojik olarak olumsuz bir etkenken bu arkadaşlarımız 10 gün 15 gün çocuklarından, ailele­rinden ayrı kalıp çalışmak zorunda kaldı. Günlerce gece gündüz kuruluşlarda yatılı çalışan arkadaşlarımız fazla mesai yaptı ancak fazla mesai ücretinden yararlanamadı. Yatılı kalan çalışanın mesaisinin kat sayısını 150’den çarpmak gereki­yor ancak muhasebe çalışanı 140’tan çarpıyor. Hem düşük ücret veriyor, hem çalışanın hakkına giriyor, hem de çalışana ‘Senin böyle bir hakkın yok’ deyip psikolojisini bozuyor. Bu işleri yapan, muhasebesiyle ilgilenen arkadaşların da tam bir yetkinliği yok ve herkes kulaktan dolma bilgiye göre iş yaptığı için kuruluşlarda ilden ile farklı uygulamalar oluyor.”

ÜCRET YETMEDİĞİ İÇİN EK İŞ YAPANLAR VAR

Engelli çocuklarla çalışan bir eğitimci kadın da şöyle anlatıyor bu mağduriyeti: “Mobbinge maruz kalıyoruz, aynı işi yapmamıza rağmen kadrolu personellerle bize eşit davranılmıyor. Statü farkı görülüyor, bu çok üzücü oluyor çalışırken. Biz yeri geliyor tüm yıl izinsiz çalışıyoruz, izin aldığımızda da ücret kesiliyor. Statümüz olmadığı için kendimizi ifade etmemiz zorlaşıyor. Pasif kalıyoruz, geri planda kalıyoruz. Özlük haklarımız yok. Türkiye’nin en mağdur kesimi olabiliriz. Çoğu hocamız ek iş yapmaya başladı ücret yetmediği için. Çocuklar yeni doğum yapan annelerinden mahrum kalıyor. Mesleğimizi severek özveri ile yapıyoruz. Tüm bu sıkıntılardan dolayı tükenmişlik yaşıyoruz. Yine de işimizi bırakmayıp mesleğimizi hakkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Bakanımızdan bu mağduriyetimizin giderilmesini talep ediyoruz.”

ARTIK BU MAĞDURİYET GİDERİLSİN!

Sadece bir genelgeye bağlı çalışan ek ders meslek ele­manları yıllardır haklarının peşinde, defalarca Bakanla gö­rüşmelerine rağmen henüz olumlu bir adım atılmamasına tepkilerini sosyal medyadan gösteriyorlar. 4A’yı geç, 4B’ye bile razılar: “Bir sözleşmeye ihtiyacımız var. Haklarımız söz­leşmeye göre düzenlenmeli, alacağımız ücretten çalışma süremize kadar tek tek bu sözleşmede her şey yer almalı. Bu gerçekten çok acil ve elzem bir ihtiyaç. Yoksa bu hak ka­yıpları devam edecek. Bakan Hanım’la birkaç kez görüşme fırsatımız oldu, dosyalar hazırladık, gönderdik ama şu ana kadar olumlu bir dönüş olmadı. Umuyoruz ki bir düzenleme yapılacak. 4A’lı yapmıyorlarsa 4B’liler gibi bir sözleşmemiz ol­sun, hiç olmazsa her sene ‘Acaba hangi müdürün inisiyati­finde Bakanlık onayım gelecek/gelmeyecek’ diye düşünme­yiz, en azından 3 yıllık bir sözleşmemiz olur, deriz ki ‘3 yıl çalışma hakkımız var’, yarına dair korkumuz bir nebze aza­lır, biliriz ki şu şu haklarımız var, primlerimiz düşmeyecek. İşimizi daha da sarılarak yaparız böylelikle. Tüm ek dersli arkadaşlarım özveriyle işlerini severek yapıyor. Hatta ala­nında uzmanlaşmış ve kadrolu personele eğitim verecek düzeyde olan pek çok arkadaşımız var. Mesai kavramı yok zaten bizde, bazen gece incelemeye de çıkabiliyoruz… İşi­mizi çok seviyoruz ama gelecekte de severek yapmak isti­yoruz! Bizim o kadar hakkımız yok ki en azından 4B olsun izin kullanabilelim, bir gün diyelim ki ‘Çok yoruldum, çok bunaldım izin kullanmak istiyorum’ ya da doğum yapan ar­kadaşımız ‘Aman müdürüm bana izin verir mi vermez mi?​’ diye kaygılanmadan izin yapsın istiyoruz. Cenazesi olan ar­kadaşlarımız cenazelerine bile gidemiyorlar. O kadar çok mağduriyet var ki, bunlar çözülsün artık!”

Çalışanların neden böyle güvencesiz bir işte çalışmak durumunda kaldıklarını atamanın olmaması ve mezunun çok fazla olması olarak yorumlayan sosyolog, Bakanlığın ek dersli meslek elemanı çalıştırmasının nedenini ise per­sonel yetersizliğinden ve Bakanlığın iş yükünün fazlalığın­dan dolayı olduğunu belirtiyor.

ÖNCEKİ HABER

Vekillere yürüyüşe katılmaktan soruşturma

SONRAKİ HABER

Prof. Dr. Naci Görür'den Kandilli'nin İstanbul uyarısı hakkında açıklama: Önemsenmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa