Genç işçiler: Bizler yaş dışı olgunluklar edindik
Genç işçilerin ortak sorunu emek sömürüsüne dayalı bir sistem içerisinde yaşama tutunmaya çalışmak. (Fotoğraf: Temsili)
Fotoğraf: DHA
Tutku Elif PAPUR
İstanbul
İMES’te, yaşları 18-21 arasında değişen genç işçilerle; ağır iş koşulları, niteliksiz eğitim, Boğaziçili öğrencilerin direnişi ve kendi sosyal yaşantıları hakkında konuştuk. İşçilerin ortak sorunu emek sömürüsüne dayalı bir sistem içerisinde yaşama tutunmaya çalışmak.
Plastik enjeksiyon atölyesinde günde 11 saat çalışan, 18 yaşındaki Hakan, “Sömürüye dayalı bir sistemde mücadele etmek yetmiyormuş gibi bir de işverenlerin saygısızlığına tahammül etmek zorunda kalıyoruz” diyor. Mesai saatleri dışında ‘yardım’ adı altında fazla mesai yapmanın her geçen gün daha yorucu bir hal aldığını söyleyen Hakan, psikolojik bir şiddete maruz kaldığını söylüyor.
Hakan çalışırken üniversiteye hazırlanıyor. Okumak istediği bölüm ise İş Sağlığı ve Güvenliği. Tabii fazla mesaiden ders çalışmaya pek imkan kalmıyor. Okumak istediği bölümün nedenini ve üniversite hazırlık sürecini ise şöyle anlatıyor: “İşçilerin can güvenliği yok, maden kazalarında gördük. ‘Göçük olur mu, işçi altında kalır mı?’ diye bir düşünce yok. İşçi zorunda olduğunu düşünerek gidiyor ama hayati bir tehlike söz konusu. Hiçbir önlem alınmadığı gibi bir de kazalar işçiye mal ediliyor. İşçilere fayda sağlayabileceğim bir bölüm okumak istiyorum. İstiyorum elbette ama iş koşullarında kendime zaman ayırabildiğim yok. Eve gidip gelmem iki saat. Ders çalışmam imkansız hale geliyor.” Adaletsiz işleyen düzene yönelik ise şunu söylüyor: “Bir tarafta bir eli yağda balda olanlar var bir tarafta eli makine yağında olanlar... Bizler okullarda, iş yerlerinde; her adaletsizlik ile yaş dışı olgunluklar edindik.”
"O TOKAT GELECEĞİMİ BELİRLEDİ"
19 yaşında , yine plastik enjeksiyon atölyesinde çalışan Seyithan; iş yerinde zorla mesai yaptırıldığına, her an işten çıkarılmasının an meselesi olduğunu söylüyor. Okulda yaşadığı bir tartışma sonucu müdür yardımcısından yediği tokatla okuma isteğinin kaybolduğunu kaydeden Seyithan, “Yanağımda beş parmağının izi çıktı. İçimde ne kadar okuma isteği varsa o an kayboldu. Kendimi iyi yerlerde görmek istiyordum. Ama yediğim tokat o kadar zoruma gitti ki bir daha okula gitmedim. O tokat geleceğimi belirledi. Atabileceğim yeni adımlara bile hevesim kalmadı artık” ifadelerini kullanıyor.
"FARKINDALIK DUYGUSU İLE BİR MÜCADELE VERMELİYİZ"
Ozan ise 21 yaşında, üniversite öğrencisi bir genç işçi. İş yerinde yaşadığı en büyük problem ise patron ve ustabaşının işçilere yönelik aşağılayıcı ifadeleri. Üstelik Ozan, molasız çalışıyor; yemeği dahi iş başında yiyor. Bir diğer yandan, iş yerinde yaşadığı problemleri unutturabilecek sosyal bir hayata ise ne vakit ne de para ayırabiliyor. “Zaten haftanın 6 günü işbaşındayım. İşbaşında olmasam da sosyal hayatıma ayırabileceğim para kalmıyor” diyor.
İşçilerin yaşadığı tüm bu olumsuzlukların ise ancak sistemde köklü bir değişikliğe giderek ortadan kalkabileceğini ifade ediyor: “Farkındalık duygusu ile örgütsel bir mücadele vermeliyiz. Var olan bu berbat sistemi yıkıp yerine haklarımızı sonuna kadar kullanabileceğimiz bir sistem yaratmalıyız. Çünkü bu sistem sadece patronlara kazandırırken, ülkenin çarklarını döndüren biz işçileri açlığa ve sefalete sürüklüyor.”
BOĞAZİÇİ’YE SELAM
Ozan özellikle Boğaziçili öğrencilerin direnişine değiniyor. “Üniversitelerde kendi ideolojilerini benimseyen kuklalar yetiştirmek istiyorlar. Sorgulamayan, kendilerine hizmet edecek bir nesil ortaya çıkarmayı hedefliyorlar. Öğrencilerin birlikte mücadele edip, özerk üniversite taleplerini destekliyor ve rektörün seçimle belirlenmesini istiyorum” diyor ve genç işçiler hep birlikte Boğaziçili öğrencilere selam gönderiyor.