Mücadeleyi bırakmayacağız, aşağı bakmayacağız!
Demokratik üniversite özellikle rektörlük seçimleri bağlamında taleplerin arasında öne çıkmalı. Protesto ve gösterilerin kitleselleşmesi için kapsamın genişlemesi ancak en yerelden kalkmak ile mümkün.
Kaynak: Max Pixel
Geçtiğimizi dönem üniversitelerin temel gündemini değerlendirecek olursak pandeminin eğitim dönemine getirdiği sorunlar, tek parti rejiminin saldırıları gibi birçok başlık sayarız. Ama bu dönemi esas olarak Boğaziçi öğrencilerinin direnişiyle kapattık. Tek parti rejimi yıllardır üniversitelere çeşitli müdahalelerde bulundu. Üniversitelerin ticarethanelere dönüştürülmesi, toplum yararına üretilmesi gereken bilimsel bilginin satılabilir, pazarlanabilir pozisyona gelmesi ama en önemlisi de öğrencilerin kolektif üretim, ortak tartışma alanlarının yok edilmesi hedefleri arasında oldu. Bunun karşısında, süreç içerisinde öğrenciler yerel düzeylerde de kalsa tepki gösterdi. Boğaziçi eylemleri de bu sürecin hem sonucu hem de temsilcisi oldu.
AKP DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE TALEBİNE SALDIRIYOR
1 ay boyunca Boğaziçi öğrencileri atanmış rektörlerin istifa etmesi ve üniversitelerde bileşenlerin dahil olduğu seçimlerin gerçekleşmesi taleplerini ortaya koyarak bir tutum ortaya koydu. Eksiklikleri, olumlu ve olumsuz yönleriyle beraber Boğaziçi öğrencilerinin bu mücadele tutumu ve talepleri diğer üniversitelerde de sahiplenildi. Demokratik bir üniversite talebi, Boğaziçi öğrencilerinin eylemleriyle birlikte kimsenin göz ardı edemeyeceği bir biçimde öne çıktı. Gelinen son süreçte 2 Boğaziçi öğrencisinin tutuklanmasını protesto etmek isteyen 100’den fazla öğrenci gözaltına alındı. Polis gece baskınıyla kampüsün içine saldırdı. AKP Hükümeti, lanse ettiğinin aksine, Boğaziçi öğrencilerinin taleplerine ve üniversite öğrencilerinin demokratik üniversite özlemine saldırmış oldu. Boğaziçi eylemlerinde öne çıkan iki görüntü tek parti rejiminin saldırılarını özetleri nitelikte. İlk görsel eylemlerin ilk gününden, üniversite kapısına takılan kelepçe. Diğer görüntü ise tutuklamalara karşı protesto gösterisine müdahale eden polislerin dağılan öğrencilere “Aşağı bak” diyerek saldırdığı an. Yani AKP Hükümeti, üniversiteyi tek parti rejiminin emrine vermek için kapısına kelepçe vurmaktan da eğer itiraz eden olursa ona aşağı bak demekten de çekinmeyeceğini bu iki örnekle net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu alışık olmadığımız bir durum değil. Aslında görüntüler üniversitelere yönelik tutumun birer karikatürü. Asıl problem bununla nasıl başa çıkacağımız? Atanan rektörlere, yapılan tutuklama ve göz altılara karşı eylemler, gösteriler oldu, olacaktır. Ancak bununla yetinmek tek parti rejiminin geri adım atmasını sağlamayacak gibi görünüyor. Üniversite öğrencilerinin ihtiyaçları çok yönlü. Taleplerin süzülmesi ve özgünleşmesi, eylem ve gösterilerin talepler ve biçim bakımından genişlemesi ve en önemlisi, karar mekanizmalarının en küçük sınıf grubundan en büyük amfiye kadar, topluluklarından fiili/resmi temsilciliklerine kadar derinleşmesi en acil ihtiyaçlardan. Mücadeleyi büyütmek aynı zamanda bu ihtiyaçları karşılamaktan geçiyor ve bunları eş zamanlı gerçekleştirmekten, birbirinin önüne koymamaktan... Daha net ifade etmek gerekirse, demokratik üniversite özellikle rektörlük seçimleri bağlamında taleplerin arasında öne çıkmalı. Protesto ve gösterilerin kitleselleşmesi için ise kapsamın genişlemesi ancak en yerelden kalkmak ile mümkün. Somut olarak bölüm ve fakültelerde buluşmalar, tartışmalar, forumlar en pratik yollar olarak karşımıza çıkıyor.
Görünen o ki üniversitelerin önümüzdeki döneminde de tek parti rejimi saldırılarını sürdürecek. AKP, üniversite kapılarına o kelepçeyi takmaya, itiraz edenlere “Aşağı bakacaksın” demeye devam edecek. Açıklıkla söylemek gerekir: O kelepçeyi sökeceğiz, mücadeleyi bırakmayacağız, aşağı bakmayacağız. Ancak yukarıda belirttiğimiz biçim ve yöntemler o kadar önemlidir ki, ancak o zaman bu moral sloganını bir kazanım olarak değerlendirebiliriz.