3 Şubat 2021 00:00

Pandemide yabancı öğrenciler

“Afganistan’dan geldiğimizi öğrendiklerinde ise ev vermiyorlar. Avrupalı isen insansın, Orta Doğulu isen insan mısın değil misin biraz düşünülüyor. Bu onu kırıcı bir durumdur.”

Pandemide yabancı öğrenciler

Fotoğraf: Evrensel

Berkay AVCI

Uludağ Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Pandemi süreci ile birlikte işçi ve emekçilerin yanında üniversite öğrencileri de oldukça sorunlar yaşadı ve sorunları defalarca kez görmezden gelinerek hükümet ve üniversite yönetimleri tarafından masa altına itildi. Peki ya bu süreçte yabancı uyruklu öğrencilerin durumu nasıldı? Nasıl geçindiler, nasıl barındılar, nasıl beslendiler? Her şeyden önce bu ülkeye geldikleri günden itibaren onların hikayeleri nasıl şekilleniyor? Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü yüksek lisans öğrencilerinden Afganistanlı bir öğrenci ile görüştük. Kendisi, kayyum rektörlerin, dolayısıyla faşist baskıların, köleleştirilmeye çalışılan akademinin gözlerden gizlenemez derecede açık olduğu Türkiye şartlarında bir de yabancılığın verdiği psikoloji ile doğal olarak ismini vermek istemiyor.

Arkadaşımız 10 yıl önce Türkiye’ye geldiği günden beri kısaca nasıl bir süreç geçirdiğini anlatıyor önce. İlk geldiği dönemlerde bazı derneklerin ve vakıfların yurtlarında kalmak zorunda olduğunu anlatıyor. Çünkü kendisine devlet yurdu çıkmamış. Daha sonra bu dernek ve vakıfların yurtlarında kalmaktan iyice bunalınca kendisi bir eve çıkıyor. Ev dediysem de öyle dayalı döşeli duvarıyla penceresiyle doğru düzgün bir ev değil. Bir apartmanın çatı katında asansör boşluğundan bozma bir ev (tek göz oda). Bu odada yıllardır kış mevsimlerinde soğuk içinde yaşadığını tek eğlencesinin ise yaz gelip de havalar ısındığında çatıdaki asansör boşluğunun dış cephesinin üstündeki düz zeminde arkadaşları ile zaman geçirmek olduğunu, çoğu geceler yıldızların altında hemşehrileriyle felsefe ve politika tartıştıklarını, anavatanlarının sorunlarını konuştuklarını söylüyor.

“AYRIMCILIĞA UĞRAMAMAK İÇİN ÖZBEK OLDUĞUMU VURGULUYORUM”

Arkadaşımız Uludağ Üniversitesinde yabancı öğrencilerin dayanışma amacı ile oluşturduğu bir toplulukta faaliyetler gerçekleştiriyor. Öncelikle Türkiye’nin yurtdışındaki eğitim faaliyetlerinden bahsediyor. Türkiye’nin emperyalist bir politika güttüğünü de bu noktada iyi kavradığı anlaşılıyor. Çoğunlukla yoksul Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinde eğitim yatırımları yapan Türkiye bu ülkelerde iyi bir prestije de sahip oldu. Özellikle Afganistan’da bu prestiji oldukça yüksek. Fakat bu ülkelerin çoğunluğunun Müslüman ve geri kalmış ülkeler olması Neo-İslamcı hükümetin de bu bölgelere yatırımını her geçen gün daha da çoğaltmasını paralel bir zeminde görebiliriz. Türkiye’ye yeni gelen pek çok öğrenci fakir ülkelerden geliyor ve ekonomik durumları da pek iç açıcı durumda değil. Bu öğrenciler ülkeye geldiklerinde önce bürokrasinin çemberinden geçiyorlar sonra da ülke kapitalizminin çemberinden. Göç İdaresinde pek çok sıkıntılar çekiyorlar. Özellikle bu süreçleri anlatırken arkadaşımız üzülüyor. ‘’Buraya yeni umutlarla, okuma amacıyla geldik fakat daha ilk geldiğimiz anda hayal kırıklıkları ile karşılaşmaya başlıyoruz. Pek çok kez evraklarımız eksik olduğu bahanesi ile geri gönderiliyoruz ya da giriş çıkışlarda sıkıntılar çekiyoruz. Özellikle Afganistan gibi bir ülkeden geliyorsanız sizi terörist zannediyorlar. Aslen Özbek olduğum için bunu vurgulama ihtiyacı hissediyorum çünkü; İç Türkler ve Dış Türkler ayrımı gibi bir anlayışla Türkçülüğün de merkezine kendisini alan devlet aklı diğer Türk dilleri konuşan halklara mensup kişileri daha yukardan bir bakışla daha kolay benimseyebiliyor. Tıpkı bir karıncadan insanın korkmaması ya da bir tehdit algılamaması gibi bir yaklaşım bu. Halbuki Afganistanlıyım ve böyle tanınmayı tercih ediyorum.’’

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET EN TEMEL HAKTIR

Daha sonrasında ise en temel ihtiyaçların karşılanması meselesi gün yüzüne çıkıyor. Arkadaşımız özellikle topluluk kurulduktan sonra çoğu yabancı öğrencinin bir araya gelmesi sayesinde bir takım ihtiyaçlarını, talep ettikleri yardımlar sayesinde daha iyi karşıladıklarını ve her yerde birlik olmak ve aktif bir şekilde yaşamı sürdürmenin gerekliliğini daha iyi anladığını söylüyor. Bu öğrencilerin bir kısmı devlet tarafından burs alırken bir kısmı da alamıyor. Burs alamayan öğrenciler ise ailelerinden de iyi bir destek alamıyorsa çalışmak zorunda kalıyorlar. Fakat çalışma izinleri yok. Bunun çok büyük bir sorun olduğunu, Avrupa ülkelerinde yabancı öğrencilerin yarı zamanlı çalışma izni olduğunu ve bunun o öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılaması konusunda devletin planladığını söylüyor. Türkiye’de ise böyle olmadığını, kendisinin inşaatlarda ya da nakliye işlerinde çalıştığını Türk işçilerden daha az para aldığını söylüyor. Peki devlet bu sorunu bilmiyor mu? Eşit işe eşit ücret almak tüm işçilerin en temel hakkıdır! Hükümet okullar açtığı ülkelerde itibarını sağlama almaya çalışırken o ülkelerden gelen öğrencileri neden açıkta bırakıyor ya da birazdan değineceğim gibi bazı gerici cemaat örgütlenmelerinin pençesine atıyor?

YURT VE BURSTAN YARARLANMAK İÇİN CEMAAT SOHBETLERİNE KATILMAYA ZORLANIYORLAR

Çoğu yabancı öğrencinin de açıkça gördüğü çok net bir tablo var. Türkiye bilime sırtını her geçen gün daha da dönerken o öğrencileri de eğitim almaya geldikleri ülkede cemaat yurtlarında harcıyor. Üniversiteye geldikleri ilk günlerde bu dinci gerici vakıflardan ve yurtlardan gelen kişilerin (Türkiyeli öğrencilere de yapılıyor bu) onlara aylık 300-400 lira burs ve kalacak yer ayarlama vaadi ile gidiyorlar. Bu öğrenciler de el-mecbur gidiyorlar. Arkadaşımız diyor ki ‘’Müslüman ülkelerden gelen öğrenciler bu yurtlara gidiyorlar ama aslında orada olmaktan çok memnun değiller. Çoğu zorla cemaat sohbetlerine katılmaya zorlanıyor ya da ders çalışacağı yerde şeyhlerin yüzünü görmek bahanesi ile kahvaltılara, birtakım organizasyonlara katılıyorlar. Çünkü taşkınlık çıkarmak ve buldukları barınaktan ve burstan olmak istemiyorlar‘’ daha sonrasında ise bu öğrenciler arkadaşımız gibi kaçak yollarla çalışıp yarı aç yarı tok gezip bir eve çıkıyorlar ama bu da büyük bir sorun.

“KİMSE ORTA DOĞULUYA EV VERMEK İSTEMİYOR”

Arkadaşımız  ‘’Avrupalı ya da Amerikalı değilseniz ev bulmak bile zor. Çünkü Orta Doğuluya ev vermek istemiyor kimse. Suriyelilerin çektiklerini bizler de görüyoruz. Benzer sorunlarla da karşılaşıyoruz’’ diyor. Daha bu gün bir arkadaşına ev bulması konusunda yardımcı olan arkadaşımız kime gitsek nerelisin diye soruyorlar Afganistan gibi ülkelerden geldiğimizi öğrendiklerinde ise ev vermiyorlar. Resmen çifte standart uygulanıyor. Avrupalı isen insansın, Orta Doğulu isen insan mısın değil misin biraz düşünülüyor. Bu onu kırıcı bir durumdur diyor arkadaşımız. Kendisinin de zaten nasıl bir yerde yaşadığını belirmiştik. Şimdi arkadaşımızın şahsi dertlerine gelecek olursak eğer. O şu anda bir nakliye firmasında çalışıyor. Ara tatilin de gelmesi ile birlikte bahar yarıyılı harçlığını çıkartmak için nefes bile almadan işe koyuluyor. Yoksa okuyamaz. Aldığı ücret ise tabii ki düşük. Çünkü çalışma izni yok. Çalıştığı için kışın kendi evinde değil iş yerinin çalışanlara tahsis ettiği bir evde kaldığını söylüyor arkadaşımız. Orasının en azından kaloriferi var sıcak oluyor diyor. 4 yıldır kışları elektrikli sobanın karşısında geçirmekten artık kemiklerinin ağrıdığını ifade ediyor. Genç yaşımda yaşlandım diyor buruk bir gülümseme ile ve ekliyor ‘’Garibanın yüzü güler mi!?​’’ diye. Bu sağlıksız yaşam koşullarında virüse yakalansa kendine bakamayacak durumda olduğunu ve tedirgin olduğunu söylüyor. Şükür ki daha bana bulaşmadı diyor arkadaşımız.

Yukarıda cemaat yurtlarından bahsetmiştik. Bu yurtlar ve dinci gerici vakıflar öğrencilerin dini hislerini sömürerek onları kendilerine tabii kıldığını anlatmıştık. Şimdi arkadaşımız bir yardım alma meselesinden bahsediyor. Bursa’da Müslüman yabancı öğrencilerin çokluğu dolayısıyla müftülükten de yardım alabiliyoruz diyor. Bu sene Nilüfer Belediyesinden ve Nilüfer Müftülüğü’nden gıda ve erzak yardımı aldıklarını söylüyor arkadaşımız. Gülünçtür ki Neo-Osmanlıcı o İslamcı zihniyetlerin başında olduğu Osmangazi Belediyesi bize kapı bile açmayıp gerisin geriye kovdu diyor. Peki ya devlet üniversitesinde okuyan bir öğrenci neden belediyelerden, camaatlerden, gerici vakıflardan yardım dilenmek zorunda? Devletin Afganistan’a okul açmaya kaynağı var da ülkede okuyan öğrenciye ayırmaya kaynağı yok mu?

Uzaktan eğitim meselesini olumlu karşılamakla beraber yaşanan sorunların iyi derecede giderilmediğinden de şikayetçi arkadaşımız. Ama diyor ki bu konuya gelene kadar aç karnımı nasıl doyuracağım derdi ile boğuşuyorum, her gün gam yiyorum diyor. Aç karnına insan ne düşünebilir ne de okuyabilir en temel ihtiyaçlar bile bu kadar zor karşılanırken ben daha da yurt dışına Avrupa’ya gitmeye kadar verdim diyor. Eğer şansının yaver giderse orada yüksek lisansını tamamlamak istediğini söylüyor. Özellikle Türkiyeli gençlerin göç etme arzusu ve bunun nedenleri bu gün tartışılırken bu ülkeye göç etmiş bir gencin bile artık daha da uzaklara göç etmek istemesi durumu oldukça çarpıcı bir durum. Arkadaşımız gibi pek çok öğrenci can sağlığı konusunda oldukça endişeliler. Öyle ki hangi sırayla aşı olacağını bilip bilmediğini sorduğumuzda bile henüz tam bir bilgiye sahip olmadığını çok endişeli olduğunu söylüyor.

Evrensel'i Takip Et