Türkiye siyaseti ve marjinal-normal denklemi
Norm, kendisini oluşturabilmesi ve olması-gereken olarak ilan edebilmesi için bir karar vericiye ihtiyaç duyar. Bu karar verici kapitalist toplumda sermaye sınıfı ve onun temsil mekanizmalarıdır.
Fotoğraf: Pixabay
Ender Şiar ARGIN
YTÜ
Türkiye siyasal haritası son yılların en ilginç ve karmaşık parsellenmelerinden birine sahne oluyor. İki eğilimin aynı atmosferde, siyasal düzlemde bölünme ve birleşme eğilimlerinin bir arada olduğu bir ortamdan bahsediyoruz.
AKP-karşıtı organizasyonların siyasal ortamda üzere harcadığı büyük çaba bir yanda, aynı kurumların devlet şiddetiyle yok edilmeye çalışılması süreci bir yanda. Baskı-korku denkleminde sürdürülen siyaset yasakçılığı boyutundaki güç tahkimi ve bu kurumsallaşmaya karşı açılan irili ufaklı gedikler karşı karşıya. Siyaset yapma iddiası ve siyasetin tekleştirilmesi süreci, oldukça kalın bir siyasal ayrım yaratıyor. Ama aynı siyasal ortam, ortaya çıkan yepyeni siyasal partilere, aktörlere, farklı siyaset yöntemine ilişkin büyük büyük iddialara da sahne oluyor… Yani söylem üretme ve siyaset tarzının dar-soyut çerçevesinde çok parçalı, sınıflar mücadelesi cephesi ve devlet gücü-terörist, iktidar-marjinal, hukuk-hukuksuzlar cephesinde gayet de belirli ayrımlara ve bölüklere sahip bir parsellenme bu. Bir yanda Boğaziçi’nin anti-demokratik kurumsallaşmaya kendi üniversitesinden çektiği isyan bayrağı ve ısrarlı mücadelesi, bir yanda Diyanet’inden İçişleri’ne, devletin çeşitli aygıtlarınca alınan karşı-pozisyon. Bir yanda PTT, Bimeks, Baldur vb. işçi sınıfının mücadeleci kesimlerinin hak arama yolları, grev ve direnişler furyası, bir yanda askeri jandarmasıyla, “devletin gücüyüz” rütbesini ilan eden polis amiriyle alınan işçi-düşmanı tavır. Bir yanda devlet ileri gelenlerinin günlük terörist ilan etme rutinleri, diğer yanda kavramın sıra dışılığını ilga eden terörist çoğunluk. Aslında pozisyonlar ve kutuplar net olsa da siyasetçilerin farklı motivasyonlar ve mücadele yöntemleri ilan ettiği bir siyasal kargaşa ortamı.
POZİSYON ALMANIN TÜRKİYE USULÜ
Haliyle Türkiye siyasal ortamında bir yer edinmenin de olabildiğince çetrefilli bir hal aldığı söylenebilir. Geçtiğimiz hafta Akit’in medya organlarını fişleme operasyonu olarak artık kendi karikatürüne dönüşen girişimi oldukça gündem oldu. Bu yazının derdi ise, Akit gibi mevcut rejimin en lümpen aygıtı tarafından, kendine muhalif gördüğü bütün kurumlarla birlikte hedef gösterilen bir medya organının/akademi çevresinin bu saldırı karşısında hizaya girip marjinal-normal ikiliği üzerinden hesap vermesi düzeyindeki siyaset tarzına dair birkaç hatırlatma yapmak.
Öncelikle devlet aygıtının ve onun en saldırgan kesimlerinin gölgesinden bile uzaklaşmaktan imtina eden ve savunma hattına çekilen bu liberal siyasal pozisyonun, çok dillendirilen ifade özgürlüğü, akıl yoluyla siyaset, mantıksal devlet vb. bir hat etrafında tutum geliştirmesi mümkün değildir. Devletin ve siyasal iktidarın, nizami ölçütleriyle yukarıda sayılan değerler sahiplenilemez. İfade-basın özgürlüğü, tanımlanmış kamusal tartışma alanlarının baremleri, akademik tartışma kültürünün iptali vb. sorunlara karşı “alternatif” bir yer edinme çabasında olan medya organının, milli güvenlik aygıtlarından hallice “terör örgütü” tanımları yapması, marjinal-normal çatışkısı üzerinden bir savunma hattı inşa etmesi tutarsızdır. Bu pozisyon, niyetten bağımsız olarak, laf dalaşından geçilmeyen irrasyonel siyasal ortamdan akıl yoluyla siyaset yapma tarzına kaçışa değil, devletin-iktidarın gayet rasyonel saldırı ve tahakkümünü normalleştirmeye götürür.
MARJİNALLİK Mİ NORMALLİK Mİ?
İkincisi marjinal-normal gibi sınırları açısından belirli soru işaretlerini barındıran antinomiler, politik tutum ilan etmek açısından sakıncalıdır. Örneğin marjinalliğin sınırları nerede başlar nerede biter? Siyasal pozisyon belirten bu tip kavramların sınırlarını kim belirler? Buna karar verecek bir konsensüs var mıdır? Bu sorulara biz değil, her zaman iktidar aygıtları cevap verir. Marjinalliğin sınırlarını çizen de, marjinalliği kamuya ilan eden de devletin kendisidir. Örneğin marjinallik, Türkiye devletçi geleneğinde Soğuk Savaş’tan sonra komünistler ve anti-kapitalist radikaller için, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına rağmen “hala komünist olan”, sıra dışı bir mücadelenin mensupları için kullanılır.[1] Schmitt’in iktidar-istisna hali ilişkisine benzer bir faillik kurulursa, marjinal olanı tartışmak iktidar/yönetim tarzı ve aklıdır. Normal olan karşısında, marjinal olanı göstermek, önemsiz, ihmal edilebilecek ve devletin sopasıyla buluşması mümkün bir özneye işaret etmektir.
Normallik ise, çoğunluğun kutsadığı ve savunduğu değerleri sahiplenmek ve tartışma dışı tutmak açısından sorunlu, çoğunluğun değil de devletin-sermayenin yani egemen sınıfın değerleri ve siyaset-hukuk normlarına yedeklenmek açısından daha sorunlu bir pozisyondur. Norm, kendisini oluşturabilmesi ve olması-gereken olarak ilan edebilmesi için bir karar vericiye, gerçekleştiriciye ihtiyaç duyar. Bu karar verici de kapitalist toplumda sermaye sınıfı ve onun temsil mekanizmalarıdır, Türkiye’de AKP iktidarının temsiliyet kurumlarında ortaklaşan tekelci sermaye sınıfıdır. Normal olmak bu bağlamda iyi olan değildir, sermaye-devlet merkezli bir norm koyuculuğun kabul edilmesinin tarafıdır. Sanıldığının aksine zararsız da değildir, sınıflar mücadelesinin günlük seyrinde her zaman aynı boyutta görünmese de zararsız-tarafsız bir alan yoktur, tarafın da normalliğin de sonuçları vardır.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İLLİBERAL SAVUNUSU
Liberal bir medya organı ve onun bir grup akademisyenden oluşan çevresi elbette tek başına bu yazının konusu değil. Marijnallik ve normallik olunca konu, tartışmanın boyutu ve kapsamı çıktığı yeri aşıyor.
Bitirirken biz de kendi marjinalliğimizi ilan edelim; ne olursa olsun, normallik cephesinden marjinal-dışlayıcılığa savrulunsa da, otoriterlik-karşıtlığı diye çıkılan yolda iktidara “zararsız muhalif” pozu kesilse de, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlenme potansiyeline düşman olmayan, işçi-düşmanı bir örgütsel pozisyonu edinmeyen her kurumun, her bireyin ifade özgürlüğünü savunabiliriz ve savunmalıyız. AKP’ye, devlete ve onun lümpen-gerici saldırganlığına karşı herkesin söz söyleme iddiasının arkasındayız. Çünkü biliyoruz ki, demokrasi mücadelesi, çürük elmaları ayıklamakla, iktidarın normaline yedeklenmekle, sağa-sola savrulmalara açık lümpenlikle değil, iktidarın şiddetine uğrayan bütün sosyal alanların savunulmasıyla, marjinal olma hakkının da savunulmasıyla yürütülür. İfade özgürlüğünün, demokrasinin bu illiberal savunusu ise liberal-siyasal programın yavanlığını gören herkesin amasız-fakatsız sürdürdüğü bir politik hattın gereğidir.
[1] https://birikimdergisi.com/guncel/463/marjinal