Gericiliğin karşısında elimiz bağlı durmayacağız!
“Bilimi bile cinsiyet ayrımcılığına uğratan bu çürük zihniyet karşısında elbet elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız!”
Fotoğraf: MA
E.AVA
İAÜ Kadın Araştırmaları Kulübü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayladığı 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı Resmi Gazete’de yayımlandı. Programa göre ilk kez geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği “kadın üniversiteleri” Türkiye’de de hayata geçirilecek. Gündemimize bu aralar sıkça giren bu ifadeleri, başkaca insanların ağzından da duyar olduk. “Kız çocuklarımızı” daha güvenli ortamlarda eğitim görmeleri için onları bir adım daha nasıl toplumdan soyutlarız projesine her ne kadar başka bakışlardan da baksak da gelin görün ki bizim açımızdan sonuç aynı oldu. Yani “Kadın Üniversiteleri istemiyoruz!” Bu meseleyi nasıl tartıştığımızı sizinle paylaşmak isterim. Kulübümüzde sık sık gündemimizden eksik olmayan, konuştukça sinir krizine girdiğimiz bu ve benzeri projelere karşı Su arkadaşımız güzel bir başlık atarak nizamlı bir açıklama yapmıştı.
“Pembe Üniversite algısı ve şiddetin farklı yüzü diye bilir miyiz? Yetkililerimiz kampüslerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve tacizi önleme birimlerini geliştirmek yerine erkek egemen toplumun taşlarını daha da sağlamlaştırmak için uğraş veriyor. Bu tür gerici söylemler, kadınların şiddetten uzak, güvenli ortamlarda ders okumalarını sağlamak yerine suçu örtbas etmek için biçilen kılıftan başka bir şey değildir. Bilimi bile cinsiyet ayrımcılığına uğratan bu çürük zihniyet karşısında elbet elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız!” diyerek içimize sular serpmişti.
GERİCİLİĞİN GÖSTERGESİ KADIN ÜNİVERSİTESİ
İrem sohbetimize katılarak “Tacizi, tecavüzü normalleştirmek için yapılmak istenen saçma sapan bir uygulama. ‘Bak biz kadın üniversiteler açtık, oraya gitmiyorsunuz tacize, tecavüze uğruyorsunuz’ savunmasına ön ayak oluyor. Bir dönem pembe otobüs ortaya çıkmıştı. Sokakta da kadın sokak/erkek sokak- kadın mahalle/erkek mahalle yapsınlar oldu olacak.” Aynı duyguları paylaştığımızı görünce gizliden gizliye mutlu olduğumuz belli oluyordu.
Yaren, İrem’e katıldığını söyleyerek “Bence ileriye gitmemiz gerekirken geriye gittiğimizin bir göstergesi, kadın üniversiteleri açıldığı zaman da hiçbir şey fark etmeyecek. İrem’in dediği gibi tacizi tecavüzü bakın biz yaptık siz gitmediniz diye normalleştirecek bir uygulama. Hala kadın erkek eşitliği kabul edilmiyor. Kadın erkek üniversiteyi ayrı ayrı okusa da okumasa da fark eden hiçbir şey olmayacak aslında bu fark daha da derinleşecek” sözleriyle sohbetimizin çemberini büyütüyordu.
Züleyha, “Taciz vb. durumların önüne geçilmesini sağlayacak bir öneri değil aksine bunları daha da körükleyecektir. Aynı zamanda kadınların eğitim kültüründen yararlanamamasını ve toplumdan iyice ayrıştırılmasına sebep olacaktır. Bu tarz üniversiteler kadın haklarını ciddi oranda zarara uğratacaktır” diyerek içimizdekileri anlatıyordu adeta.
Arzu ise, “Biz ataerkil zihniyetimizden ödün veremiyoruz, dünyaya farklı ve eşitlikçi bir bakış açısıyla bakmaktan aciziz, üstelik kadınlarla ilgili uygulamaları onlara sormadan yapmayı kendimizde hak görüyoruz. Bu nedenle kendimizi değiştirmek yerine kadınları belirli alanlara hapsediyoruz, çünkü sorun bizim kirli zihniyetimiz değil kadınların kendisi... Kadın üniversitelerinin kuruluş amacı kısa özet...” sözleriyle süreci özetliyordu.
“PEMBE KALDIRIMDA DA YÜRÜYELİM İSTERSENİZ”
“Kadın Üniversitesi, pembe otobüs, kadınlara özel taksi ve benzeri söylemler kadınları toplumdan soyutlama sözde koruma adına yine kadınları ayrıştıran bir projedir. Bir bildirimizde pembe otobüsten inince pembe kaldırımdan mı yürüyeceğiz diye sorarak dikkat çekmeye çalışmıştık. Şimdi aynı soruyu üniversiteler için de sorabiliriz. Sokakta, markette, toplu taşımada, evde, okulda şiddeti önlemenin yolu kadını soyutlamak mı? Niye bu şiddeti önlemek için bir şeyler yapmayıp da çözümü kadın için izole bir hayatta görüyorsunuz?” diye ifade ediyordu Merve arkadaşımız.
Zeynep “Bir araştırma yapmıştık. O kadar üniversite var ülkemizde sadece 18’inde tacizi önleme birimi var. Onların da işlevi tartışılır. Niye bu birimler güçlendirilmiyor sorusunu sorup duruyoruz. Eğitim alanlarında tacizci dil, fiziksel taciz hem öğrenciler hem akademisyenler arasında yaygın. Bunların karşısında toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştiren projeler yerine tam tersini öne sürmek biz kadınların istediği değil” diye sohbetimize katılıyordu.
ÇÖZÜM KADINLARI TOPLUMDAN İZOLE ETMEK Mİ?
Meryem’in “Yalnızca sormak istiyorum, kadınların maruz bırakıldıkları ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddeti önleme yolumuz bu şekilde mi olmalı? Onları ayrı bir yerde tutalım, yüksek öğrenim alacaklarsa da buralarda alsınlar, erkeklerle yan yana getirmeyelim, böylece de şiddeti çözelim mi? Bu mu çözüm? Aksine önlerine bir gerekçe daha çıkarmak olmayacak mı böyle? Kadın üniversitesi var, o da o okulu tercih etseydi mi denilecek bir sonraki aşamada da, tıpkı o da mini etek giymeseydi denildiği gibi. Kadınlara meslek atayıp, belli alanlarda kadının yeri olmadığını savunan düşünce yapısının, bilimi hala erkek egemenliğinde tutan zihniyetin bir ürünü değil mi bu? Bana göre bu durum, kadına lütufmuş gibi sunulurken, aslında ötekileştirmenin kurumsal kimliğe büründürülmüş halinden başka bir şey değil” diyerek ifade ettiklerine cümlesi cümlesine katılıyorduk.
Tartışmalarımızda benzeri ifadeler çok fazla yer alıyordu. Hepimiz bir şeyi iyi biliyorduk ki talebimiz kadın üniversiteleri değil tacizi önlemek için mekanizmaların oluşturulması, İstanbul sözleşmesi ve 6284’ün uygulanmasıydı.
GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZ VE MÜCADELEMİZ
Toplumsal hayatta yer alabilmemiz için “koruma” adı altında bu tür duvarlara ihtiyacımız yok. Ülkemizdeki üniversitelerin yalnızca 18 tanesinde bulunan “toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme ve taciz önleme birimlerinin” sayılarının artırılmasına, bu birimlerin işlevsel hale gelmesi, yaptırımların gerektiği şekilde uygulanmasına ihtiyacımız var. Biz genç kadınların, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bu tür projeler ve eylemler karşısında bir araya gelip mücadele etmekten başka çaremiz yok. Bunun için, yan yana durarak ve mücadelemizi büyüterek kazanacağımıza şüphemiz yok.