Bir direnişin portresi: Politeknik
Politeknik öğrencileri tüm emekçileri faşizme karşı mücadeleye çağırmış, halk ise evlatlarının çağrısına büyük bir anti-faşist direnişle cevap vermişti.
Politeknik Direnişi anısına yapılan bir heykel | Fotoğraf: Zimina/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
Berfin Ezgi TATLI
YTÜ
“Güneşin dönmesi için çok işimiz var”*
1967 yılı...
Yunanistan’da Albaylar cuntasının iktidara geldiği yıl.
ABD ve NATO planlı Albaylar Cuntası darbesi 21 Nisan’da “Ülkeyi komünizm tehlikesinden korumak, huzur ve asayişi temin etmek, milli birlik ve bütünlüğü sağlamak için ordu yönetime el koymak zorunda kalmıştır”** sözleriyle iktidarı ele geçirmişti. Dönemin muhalif parti üyelerinin neredeyse hepsi tutuklanıyor ve faşist darbeyle iktidara gelen albaylar daha gelir gelmez Yunanistan halkına çektireceği acının sinyallerini veriyordu. Halkın tüm özgürlüklerini hedef alacak şekilde politika yürüten iktidar karşısında öfke ve direnişler de giderek büyüyor, dünyanın o dönem tanık olduğu büyük halk direnişlerine bir yenisi daha ekleniyordu. Tayland halkının ayaklanması, Vietnam halkının zaferi, Filistin halkının siyonizme karşı direnişi gibi, Yunanistan’da da ekonomik krizle birlikte işçi ve emekçilerin yaşamlarının daha da zorlaştığı bir süreçte halk hareketi giderek yükseliyordu. Bu koşullarda 1973 yılı Yunanistan halkının sokaklara dökülmeye başladığı, işçilerin grevlere çıktığı bir yıldı.
EYLEMLER PROTESTOYU AŞMIŞ, İŞGALLER BAŞLIYORDU...
Tüm bunların yanında öğrenci gençlik de cunta yönetimi karşısında büyük bir tepki biriktiriyordu. 1973 yılında tüm üniversitelerde genel kurul toplantıları yapılıyor, cuntanın atadığı yöneticilere rağmen öğrenciler açık genel kurul toplantılarında yönetimin kararlarını reddederek kendi kararlarını alıyorlardı. Bunun karşısında seçim yapılacağını duyurmak zorunda kalan cunta bir yandan geri adım atarken diğer yandan üniversiteler içerisinde baskıyı yoğunlaştırıyor, yaşı gelen öğrencilerin hepsini askere alıyordu. Yapılan seçimler baskı ve terör ortamında yapılmasına rağmen iki fakülte kendi temsilcisini seçebilmişti. Öğrencilerin demokratik ve bilimsel üniversite talepleri yükseliyor, cuntanın okul içerisinde politik faaliyetleri yasakladığı disiplin maddelerine karşı çıkıyorlardı. Bunun için öğrenciler Atina ve Selanik’te kitlesel eylemler düzenlemişler ve sonucunda boykot kararı almışlardı. Bu boykot bir aydan fazla sürmüştü. Cunta tüm bu gösteriler karşısında boş durmuyor ve Yüksek Öğrenim Kurumu ve Tüzük Haritası adı altında yabancı dilde eğitim veren üniversiteler açacağını açıklıyordu. İngilizce eğitim verecek kurumların açılacak olması öğrenciler nezdinde anti-Amerikancı tutumu güçlendiriyordu. Öğrenciler bunu duyar duymaz sokaklara dökülmüşlerdi. Birçok okul öğrencileri okuldan atsa da bu uygulamalar öğrencileri sindirmiyor, onlar sokaklara çıkmaya devam ediyorlardı. Eylemler artık protesto ve boykotları aşmıştı ve işgaller başlıyordu.
EKMEK, EĞİTİM, ÖZGÜRLÜK!
İlk olarak Politeknik’te (Atina Teknik Üniversitesi) Hukuk Fakültesi binlerce öğrenci tarafından işgal edilmişti. 48 saat süren direniş boyunca Hukuk Fakültesi öğrencileri Yunan halkını, işçileri, emekçileri direnişe çağırmışlardı. İşgal sonrasında öğrenciler yanlarında binlerce kişiyle “Ekmek, Eğitim, Özgürlük” talebiyle Atina sokaklarına inmişlerdi. Daha sonra birçok fakültede işgaller başlamış, bu işgaller sokaklara taşmış ve binlerce kişiyle buluşmuştu. İktidar ve onun üniversite içerisindeki temsilcilerinin sürekli tehditleri karşısında öğrenciler pes etmiyor, aksine direnişlerini güçlendirerek sürdürüyorlardı. Hukuk öğrencileri boykota başlamış, özgürce seçim yapabilme taleplerini dile getirmişlerdi. Cunta da bir taraftan ülke içerisindeki baskı ve saldırılarını artırmıştı. Birçok öğrenci gözaltına alınıyor, askere gönderiliyordu. Bununla birlikte ordu içerisinde muhalif askerler “Denizciler Hareketi” adı verdikleri antifaşist mücadeleyi yürütmeye başlamışlardı ki planlarından önce yakalandılar. Tüm dünyada yankı bulan bu gelişme cuntanın ilk geri adımı atmasını sağlamış, demokrasiye geçiş planı açıklanmak zorunda kalınmıştı. Fakat bu demokrasiye geçiş bir aldatmacaydı ve Yunanistan halkı bunun farkındaydı.
CUNTAYA EN İYİ CEVAP GENEL KURULLAR!
Üniversitelerde ise öğrenciler temsilcilerini seçme taleplerini yükseltiyorlardı. Mahkeme görevlilerinin seçimleri gözetleyeceğini açıklayan Eğitim Bakanlığı’na karşı tepki daha da büyümüştü. 4 Kasım Georgios Papandreu’nun*** ölüm yıl dönümünde başlayan eylemler kitleselleşmiş ve cunta karşıtlığına dönüşmüştü. Gözaltılar, müdahaleler halkı daha da öfkelendiriyordu. 4 Kasım günü Politeknik’i Eğitim Bakanı ziyaret gelmiş, temsilcilerle yaptığı toplantıda öğrencilerin hiçbir talebini dinlememiş, öğrencileri tehdit etmişti. Bu görüşme sonrasında tüm öğrenciler okul bahçesine çağrılmış ve kitlesel genel kurul toplantıları yapılmasına karar verilmişti. Çünkü öğrenciler biliyordu ki Eğitim Bakanı ve faşist cuntaya verilecek en iyi cevap genel kurul toplantıları ve seçimler olacaktı. Öyle ki genel kurullar ve buradan alınan kararlar tüm öğrencilerin ortak kararı ve iradesi anlamına geliyordu. Buranın kararları tüm öğrencilerin kararı olduğu için bu kararların karşısında olmak demek aynı zamanda tüm öğrencilerin karşısında olmak demekti. Kararlarının uygulanmadığı noktalarda ise öğrenciler genel kurullar sayesinde örgütlü bir şekilde seslerini yükseltebiliyorlardı. Öğrencilerin talebi belliydi: Seçim. Yönetim bu talebe kayıtsız kalınca öğrenciler içerisinde okul işgali tartışmaları başlamıştı. Kendi temsilcilerini seçen iki fakültenin öğrencileri sloganlarla okul içerisinde yürümeye başlamışlardı. Öğrencilerin bir kısmı okul dışına taşıyor meydanlarda halka taleplerini anlatıyorlardı. Direniş kitleselleşmeye başlamıştı. Okuldan “Kahrolsun cunta! Eğitim, Ekmek, Özgürlük!” sloganları yükseliyordu. Caddedeki öğrencilere polis saldırınca öğrencilerin hepsi okul içerisine geri dönmüşlerdi. Artık Politeknik adım adım işgale gidiyordu.
CUNTA YA BU GECE YIKILACAK YA DA BU GECE YIKILACAK!
Öğrenciler halkı cuntaya karşı birlik olmaya çağırıyordu. Polislerin yavaş yavaş üniversite çevresine gelmeye başlamasıyla öğrenciler hızlıca genel kurul toplantısı almışlardı. Tartışmalar sonucunda genel kurulun ortaklaştığı nokta şuydu: Okuldan çıkılmayacak, direnilecek! Direniş kararı alan öğrenciler ortak iradeyle bir Eylem Koordinasyon Komitesi kurmuşlardı. Tüm süreci demokratik bir biçimde işletiyorlardı. Ayrıca “Savunma, Güvenlik, Yemek, Temizlik, Propaganda ve Ajitasyon, Basın sözcüleri, Uyku” gibi birçok komite kurarak kolektif bir biçimde iş bölümü yapıyorlardı. Teknik Üniversite imkanlarını kullanan öğrenciler tüm Atina’ya yayın yapabilecek bir radyo kurmuşlardı. Tüm Yunanistan halkını direnişe çağırmaya başlıyorlardı. Radyonun ilk sözleri şuydu: “Burası Politeknik... Burası Politeknik... Özgürlük mücadelesi veren öğrencilerin radyo istasyonu size sesleniyor!” Radyodan etkili bir propaganda yürüten öğrenciler Atina halkını mücadeleye çağırıyorlardı. Bu çağrıya cevap veren Atina halkı coşkuyla sokaklara dökülmeye başlamıştı. Kampüsün her sınıfındaysa devrim, sosyalizm tartışmaları sürdürülüyordu. Bir yanda pankart hazırlayanlar, diğer yanda basına bildiri yazanlar... İktidar ise bu sırada öğrencilerin toplumsal huzuru bozduğunu iddia ediyordu. Fakat söylemler karşılık bulmuyor, binlerce insan meydanlara iniyordu. “Kahrolsun cunta, faşizm sökmeyecek, NATO dışarı, ABD dışarı” sloganları tüm gece boyunca devam etti. Cunta ya bu gece yıkılacaktı ya da bu gece yıkılacaktı! Halk öğrencilere destek için okula ihtiyaçları olan malzemeleri getiriyordu. Politeknike’e gelen ve direnişte olan inşaat işçileri tüm sektörleri dayanışmaya çağırmıştı. Fabrikalardan, atölyelerden, sanatçılardan sürekli destek mesajları geliyordu. Tüm ülkenin gözü kulağı direnen öğrencilerdeydi.
FAŞİZM ÖLECEK YAŞASIN HÜRRİYET!
Daha sonra öğrenciler basın toplantısı yaparak cuntanın tüm kara propagandalarına karşı halka seslerini duyurma fırsatı bulmuş, taleplerini tüm kamuoyuna sıralamışlardı. Okul içerisine hiçbir zarar verilmediğini, her şeyin düzenli ve birlikte yapıldığını göstermişlerdi. Talepleri cuntacı rejimin yıkılması, halk egemenliğinin kurulması, eğitim sisteminin düzenlenmesi ve demokratikleştirilmesiydi. Tüm halkı kitlesel eylem ve genel greve çağırmışlardı. Basın toplantısı ardından Selanik ve Patra Üniversitelerinin de işgal edildiği haberi gelmişti. Direniş tüm üniversitelere yayılıyordu. Bu gelişmeler tüm moralleri yükseltiyor ve öğrencilerin kararlılıklarını artırıyordu. Ortaöğrenim öğrencileri de kendi talepleriyle birlikte direnişe katılmışlardı. Komiteler sürekli toplantı alıyor, dikkatli bir biçimde hareket ediyorlardı. Tüm bu yükseliş karşısında Cunta da tüm silahlı birimlerini sokaklara dökmeye başlamıştı. Silahlı kuvvetler halka saldırmaya başlamışlardı. Fakat halk dağılmıyor, sürekli bir araya gelme yollarını arıyordu. Okulun önünde etten duvar ören öğrencilere keskin nişancılar ateş ediyordu. Yaralı öğrencilere hastanelerde müdahale edilmiyordu. Her yer savaş alanına dönmüştü. Polis panzerleri okul çevresine yığmıştı. Dışarıyla teması kesilen öğrenciler gergin bir hava içerisindeydi. Okul parmaklıklarının önünde bir öğrenci katledilmişti. Bu olay öfkeyi daha da artırmıştı. Cuntaya rağmen öğrenciler de halk da pes etmiyordu. Okul içerisinde de sokaklarda da direniş devam ederken ordu ve polisler vahşice halka saldırıyordu ve artık tanklar okul önündeydi. Öğrencilere okulu terk etmelerini söylüyorlardı. Öğrenciler kararlıydı, direniş devam edecekti. Okulun tüm çevre sokakları kapatılmıştı. Politeknik ve tanklar karşı karşıyaydı. Tüm tehditlere rağmen okulu boşaltmıyorlardı. “Faşizm ölecek yaşasın hürriyet” sloganı yükseliyordu. Öğrenciler giriş kapısında etten duvar örmüşlerdi. Radyo ekibi de “Yayınımıza kısa bir süre ara veriyoruz” dedikten sonra kapıya gitmişti. Ve tanklar bir anda harekete geçip öğrencilerin üzerine sürülmüştü. Ortalık kan revan içerisindeydi. Ambulanslar geç geliyor, hastaneye giden yaralı öğrenciler hastanede işkenceye maruz kalıyordu. Bir sürü öğrenci gözaltına alınmıştı. O gece Politeknik vahşetle boşaltılmıştı. 30’a yakın öğrenci katledilmiş, yüzlerce öğrenci yaralanmıştı. Cunta sıkıyönetim ilan etmişti.
Direniş sonrası esnaflar dükkanları kapatıyor, üniversiteliler ve liseliler ders yapmıyorlardı. Sıkıyönetim karşısında tüm ülke genelinde kitlesel direnişler devam ediyor, halk kanlı bayraklarla Politeknik’e yürüyordu. Politeknik öğrencileri tüm emekçileri faşizme karşı mücadeleye çağırmış, halk ise evlatlarının çağrısına büyük bir anti-faşist direnişle cevap vermişti. Tüm Yunanistan’ı harekete geçiren Politeknik öğrencilerinin başlattığı 3 günlük direniş, 1974 yılında cuntanın yıkılmasıyla son buldu. Politeknik öğrencilerinin başlattığı direnişle birlikte Yunanistan halkı, faşist diktatörlüğü yıkmayı başarıyordu böylece.
47 YIL SONRA BUGÜN BOĞAZİÇİ DİRENİŞİYLE...
Ve Politeknik direnişinden 47 yıl sonra bugün Türkiye’de, Politeknik öğrencilerinin talepleriyle ortak taleplere sahip olan Boğaziçi öğrencilerini görüyoruz. Tıpkı Politeknik öğrencilerinin talepleri gibi demokratik eğitim, demokratik üniversite talebiyle, seçim talebiyle kayyumlara karşı başladı direnişe Boğaziçi öğrencileri. Tıpkı cuntanın baskıları karşısında yılmayan, kararlılıkla direnişini sürdüren Politeknik öğrencileri gibi Boğaziçi öğrencileri de tek adamın baskı, sansür, tehdit ve gözaltıları karşısında yılmıyor ve kararlılıkla mücadelelerini sürdürüyorlar. Tıpkı Politeknik direnişinin Yunanistan’ın diğer üniversitelerine yayılması gibi bugün de Boğaziçi öğrencilerinin “seçim istiyoruz” talebi Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversite öğrencileri tarafından sahipleniliyor. 47 yıl önceden bugüne üniversite öğrencileri demokratik ve özerk bir mücadele için dökülüyor kampüslere, meydanlara. Ne olursa olsun, direniyorlar baskılar karşısında. Vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler. 47 yıl önce de bugün de.
Bu yazı Rıza Özlütaş’ın Politeknik kitabı kaynak olarak kullanılarak yazılmıştır.
*Politeknik direnişinde okul içerisinde çalınan Mikis Theodorakis’in Kırlangıç marşının sözü.
**Özlütaş Rıza, Burası Politeknik, sf. 32
***Yunanistan’da üç dönem başbakanlık yapan siyasetçi.