3 Şubat 2021 00:00

Onların yalanları karşısındaki bizim gerçekliğimiz

Kalabalık bir ailesi olan biri ise karantinadan önce de çok sosyal olmadığını ancak okulun çok etkili bir alan olduğunu fark ettiğinden bahsediyor.

Onların yalanları karşısındaki bizim gerçekliğimiz

Fotoğraf: Pixabay

Berfin TEPELİ

Sultangazi

Pandemiyle bir yılımızı doldurmaya yaklaşırken, birçok öğrenci açısından çeşitli zorluklarla atlatılan birinci dönemi ise geride bıraktık. Bu bir dönemi tamamen bir belirsizlik içinde geçiren, o açıklamadan bu açıklamaya koşturulan, artık tamamen kendinden, geleceğinden ve hayallerinden vazgeçmiş olan liseli öğrenciler üç haftalık tatili güzel bir şekilde, dinlenerek geçirmek istiyorlar. Tabii ki burada bakanlarımız bizleri yalnız bırakmıyor ve bilim kurulunun erken dediği tarihte “layıkıyla okulu açacaklarından” bahsederek huzurumuzu kaçırmaya devam ediyor. Ancak önceki okulları açma girişimlerinden farksız mı olur yoksa yine daha ilk haftadan okullarda vakaların görüldüğü bir “layıkıyla okul açma” mı olur? Başından beri edindiğimiz tecrübeler bize bunun cevabını veriyor.

GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMAZSA, VAKALAR ARTACAKTIR

Buralara dair sohbet ettiğimiz liseli arkadaşlar da farksız düşünmüyor. Belirsizliğin ve sürekli değişen açıklamaların öğrencileri yorduğunu söyleyen bir arkadaş “Bence okullar açılırsa kötü olacak. 12. sınıflara öncelik verirler ama onların da evde oturmuş bir düzeni var, sürekli aç-kapa yapıldığında düzenleri bozuluyor. İş tamamen psikolojik savaşa dönüştü” diyerek düşüncelerini dile getiriyor.

Bilim kurulunun önerilerini dikkate almayan bakanları anlayamadığını söyleyen bir 11. sınıf öğrencisi ise: “Bence şu an vakalar ne kadar azalırsa azalsın okullar açılınca artar. Kimsenin umurunda değil vakalar, olan bize oluyor” diyerek alınan kararların güvenilirliğinden şüphe ettiğini ekliyor. Bilim kurulu, TTB ve DSÖ gibi kurumların bilimsel görüşleri göz önünde bulundurulmadıkça, gerekli tüm önlemler alınmadıkça, eğitim emekçileri aşı olmadıkça, öğretmen ve öğrencilere yaygın test yapılmadıkça vaka sayıları artacaktır. Yaş grubumuzun riskli olmadığı söylenirken virüsün mutasyon geçirmesiyle artık gençler de riskli gruba girmeye başladı. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, yeterli sayıda derslik, düzenli dezenfekte uygulamaları gibi gereken tüm önlemler alınarak okulların açılması gerekiyor. Diğer türlüsü arkadaşımızın da söylediği gibi öğrencilerin psikolojik olarak yıpratmaktan başka bir şey değildir.

PSİKOLOJİK OLARAK YIPRANDIK

Bir arkadaşımız “Her gün ama her gün aynı şeyleri yapıyoruz. En başta ‘bitecek, az kaldı’ diyorduk ama sonu gelmiyor. Derslerim de en başta iyi gidiyordu ama şu sıralar kötü gidiyor. Sanki bir gün çalışmasam hiçbir şey başaramayacakmışım gibi hissediyorum. Üzerimde bir psikolojik baskı var gibi ve ben akıl sağlığımı kaybetmeye başladığımı bile düşündüm bir aralar” diyerek nasıl zorlandığını anlatıyor. Öğrenciler bu yıpranmışlıkla derslere odaklanmakta da zorlanıyor.

Farklı aile ortamlarına sahip olan liseliler için durum özellikle ev ortamında farklılaşıyor. Kalabalık bir ailesi olan biri karantinadan önce de çok sosyal olmadığını ancak okulun çok etkili bir alan olduğunu fark ettiğinden bahsediyor. Ev ortamını ise; “Evde hiçbir şey yapmasam bile elime iş tutuşturuyorlar. O yüzden çok yalnızlaştığımı hissetmiyorum. Ev kalabalık olduğundan yalnız kalmaya fırsatım olmuyor” diyerek açıklıyor. Yalnızca 3 kişilik bir ailesi olan arkadaş ise; “Ablam sürekli ‘sıkıldım’ diyor, hiçbir şey yapmıyor ve dışarı çıkamadığı için mutsuz. Ben de gittikçe sıkılıyorum, istikrarımı kaybediyorum. Daha önce beş kitaptan test çözerken şimdi bir kitap bile zorluyor. Diğer arkadaşın aksine ben yalnızlaştığımı hissediyorum” diyerek psikolojik olarak daha yıpranmış olduğundan bahsediyor. Karantina sürecinde kalabalık bir ev ortamı gerçekten sizi depresyona girmekten kurtarabileceği gibi elinizden bir kaza çıkmasına da sebep olabilir. Özellikle online eğitim sürecinde ‘benim dersim önemli’, ‘yok yazılacağım senin yüzünden’, ‘yeter artık ver şu telefonu/bilgisayarı bana’ gibi cümleler ve ders sırasında arkadan gelen bitmek bitmeyen sesler ile sürekli kesilen internet, derste gördüğünüz herhangi bir konudan daha çok hafızanızda yer edinmiş olabilir. Aynı zamanda bu süreçte işten atılan, iş bulamayan, ekonomik sıkıntılarla baş etmeye çalışan aile üyeleriyle dolu evlerimiz. Dolayısıyla bir arada olmanın getirdiği güzel ve eğlenceli ortam yerini çabucak gergin bir ortama bırakabiliyor.

PANDEMİ EKONOMİK KRİZİ DAHA DA DERİNLEŞTİRDİ

Pandemi süreci hiçbirimiz için sadece eğitim hayatımızı, sağlığımızı düşünerek geçirdiğimiz bir süreç olmadı. Pandemi bahane edilip, tüm hakları ellerinden alınarak işten çıkarılan işçiler, hiçbir destek ve yardım verilmeden kapatılan dükkan sahipleri, pandemi koşullarında daha da güvencesiz ve kötü koşullar altında çalışmaya zorlanan, adeta köle gibi çalıştırılan tüm işçiler bizim annemiz, babamız, kardeşimiz ve arkadaşımız. Eğitime dair atılan adımların belirsizliği, sağlığımıza dair yalan açıklamalarda bulunulması gibi işçilerin hayatlarını gözden çıkaran, açlığımızı ‘keyif çayı’ ile geçirmemizi söyleyen, bizi ucuz ekmek, ucuz yiyecek kuyruklarında saatlerce bekleten bu uygulamalar da psikolojimizi kötü etkileyen bir yerde.

Örneğin bir arkadaş “Babamın çalıştığı şirkette çok fazla işçi çıkarma oluyor. İnsan tedirgin oluyor, neredeyse her ay bir yerden sıkıntı çıkıyor. Artık ben bile yoruldum” diyerek babasının her gün işsiz kalma korkusunun onun üzerinde de bir yük oluşturduğundan bahsediyor. Bir diğer arkadaş ise babasının işlerinin gittikçe kötüye gittiğini, artık daha az harcama yapmaya dikkat ettiklerini söylüyor bunun üzerine. Halk zaten geçinemiyorken, zaten bir kriz dönemi varken bir de üstüne eklenen pandemi ile çok daha kötü bir duruma sürüklendi. Hem pandemi hem de iktidarın bu noktada attığı adımlar; yargı ve reform paketleri, silinen milyon dolarlık vergi borçları, haksız yere işten çıkarmaları adeta yasallaştıran Kod 29 gibi maddeler emekçi halkı yoksulluğa ve sömürüye iterken sermayedarları ise zenginliğini bu sömürüler üzerinden artırmaya devam etmesi için teşvik ediyor. Eğitim, sağlık ve üretim alanına dair atılan adımların tümü emekçi halkın omuzlarına bir yük niteliğinde. İşçi, emekçi ailelerimizin durumu da biz emekçi çocuklarının durumu da ortada. 1 lira ucuza için ekmek kuyruğunda saatlerce bekleyen insanlara rağmen ülkede yoksulluk olmadığını iddia eden, iş bulmak için kapı kapı dolaşıp uzun kuyruklar oluşturan insanlara rağmen işsizlik değil de iş beğenmeme olduğunu söyleyen, asla nitelikli bir eğitim dönemi geçiremediğimizden söylememize rağmen inatla EBA’nın tıklanma sayılarını önümüze seren bakanların aksine bizim gerçekliğimiz bu şekilde.

Evrensel'i Takip Et