Sanatın gerektirdiği eleştirellikle sözümüzü söylüyoruz
Kayyum rektör toplamda olduğu gibi üniversiteler içerisindeki toplulukların demokrasi anlayışına ters düşmektedir.
Fotoğraf: Pch.vector
Ali KESKİN
Hacettepe Üniversitesi
Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektör uzunca bir süredir hepimizin gündeminde. Kayyum rektörle birlikte üniversitelerin demokratik ve özerk yapısı üzerine ettiğimiz sohbetlerin ana odaklarından birini de okul toplulukları oluşturuyordu. Bizler de Hacettepe Üniversitesi Sanat ve Mimari Topluluğu ile kulüplerin durumuna dair bir sohbet gerçekleştirdik.
Bugün öğrenciler topluluklar içerisinde kendini nasıl ifade ediyor?
Hacettepe Sanat ve Mimari Topluluğunda öğrenciler, düşünce, dil, din, ırk, etnik köken, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimine bakılmaksızın herhangi bir fikirleri varsa özgürce bunu dile getirebilirler. Saygı çerçevesinde oluşan tartışma ortamlarında herhangi bir etiket yapıştırmadan kişilerin fikirleri önemli bulunur ve değerlendirilir. Öğrenciler, haksızlıkların ya da eşitsizliklerin oluştuğu durumlarda herhangi bir ideolojik tarafa yaslanmadan ve savunmadan, gerçekten oldukları için seslerini duyurabilirler.
ATANMIŞ REKTÖRLER DEMOKRASİ ANLAYIŞINA TERS
Toplulukların bugün üniversite içerisinde durumu ne?
Öğrenci toplulukları, özellikle pandeminin de etkisiyle etkinliklerini online platformlara taşımış durumda. Daha öncesinde belki de yalnızca duyuru ve tanıtım amaçlı kullanılan pek çok platform (Twitter, Instagram, Youtube gibi) etkinliklerin ve söyleyecek sözü olan toplulukların kendini ifade ettiği mecralara taşındı. Özellikle akademik ve idari kadrolardaki hocalarımızın biz öğrencilere erişebilmesi, neleri savunduğumuzu, nelerden rahatsız olduğumuzu, neleri istemediğimizi ve kabul etmeyeceğimizi anlamaları açısından topluluklar önemli noktalardadır. Yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı okulun, topluluklara ihtiyacı vardır. Biz, Sanat ve Mimari Topluluğu olarak adımıza yakışır ve sanatın gerektirdiği eleştirellikle, desteklediğimiz ya da desteklemediğimiz olayları ve durumları dile getiriyoruz.
Öğrenciler kendi alanlarında ya da kendi istedikleri topluluklarda yer alıyor. Atanmış bir rektörün varlığı topluluklarda nasıl bir şey ifade ediyor?
Bence bu durum, aynı toplumda da olduğu gibi üniversiteler içerisindeki toplulukların demokrasi anlayışına oldukça ters düşmektedir. Bu durum, öğrenci topluluklarının öğrencilerin kendi profesyonel hayatlarına başlamadan önce bir çeşit “deneyim alanı” olduğu düşünüldüğünde bu türden haksızlıklar, öğrencilerin üniversiteden sonraki hayatlarında bunu meşruymuş gibi kabul etmelerine ya da aynı haksızlığı yapmalarına sebebiyet verebilir. Bu, şu noktada artık hastalıklı bir hal almaya başlamıştır; zorla kendini kabul ettirme, koltuk sevdası, hırs, adaletsizlik gibi akademi ile ucundan bile bağdaşmayacak davranışların başta üniversitelerde sonra da toplumda hiçbir yeri yoktur. Hangi hırs, hangi öfke bir üniversiteyi biat altına alabilir ya da bir kurumu “kelepçeleyebilir”? Üniversiteler temelinde aydın eğitim veren yerler olmuştur ve başta Sanat ve Mimari Topluluğu, sonra da Hacettepe’de ki birçok topluluk akademilerin olduğundan daha farklı yerler olmasına izin vermeyecektir.