1968’den 2021’e: "Bu yaygara değil gençliğin sesidir"
Deniz Gezmiş ve arkadaşları Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde başlayan boykotu izlemiş ve demokratik taleplerini İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne bildirmeye karar vermişti.
Fotoğraf: AA Arşivi
Hakan GÜNGÖR
İstanbul
“Haklarımızı alana kadar üniversite yönetimine el koyuyoruz!”
12 Haziran 1968’de üniversite bahçesinde yankılanan bu söz Deniz Gezmiş’e ait. Deniz Gezmiş ve arkadaşları Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde başlayan boykotu izlemiş ve demokratik taleplerini İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne bildirmeye karar vermişti.
Üniversitedeki yolsuzluklar ve usulsüzlükler ayyuka çıkmıştı. Öğrencilere verilen burs hiçbir ihtiyacı karşılamıyordu. Yemekhanedeki yemekler yenecek gibi değildi. Dahası ders kitapları çok pahalıydı.
Öğrenciler üniversite yönetiminde söz sahibi olmak istiyordu. Kürsü yönetimini demokratikleştirmek, bursların makul seviyelere yükseltilmesi, ucuz ve kaliteli yemek, ucuz ders kitabı için artık mücadele vaktiydi.
"ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNE EL KOYUYORUZ!"
Deniz Gezmiş’in, “Haklarımızı alana kadar üniversite yönetimine el koyuyoruz!” sözü ile başlayan boykotta, ilk iş üniversitenin iç avlusuna “Sağ-sol yok, boykot var!” yazdılar.
Derhal bir işgal konseyi kuruldu. Bir bildiriyle taleplerini açıkladılar. Öğrenciler yönetim kademesinin odalarına girdi ve üniversitede hayat durdu.
Rektör Ekrem Şerif Egeli’nin ilk hamlesi öğrencilerle görüşmek oldu. Gergin konuşma Egeli’nin “Ne istiyorsunuz?” sorusuyla başladı.
Deniz, devrim yapmaya geldiklerini, bu bozuk eğitim düzenini yeniden kuracaklarını söyledi. Egeli’nin verdiği yanıt bardağı taşırdı: “Yaygara yapmayın, konuşalım.” Öğrenciler bu kelimeye itiraz etti, Deniz, “Bu yaygara değil, gençliğin sesidir” dedi. Ardından “İstifa et!” deyip masaya vurdu, masanın camını çatlattı.
Üniversite öğrencilerindi ancak rektör istifa etmemekte direniyordu. Melih Bulu kimi örnek alıyor dersiniz?
O dakikadan sonra işgal hız kazandı. Artık rektör odası da öğrencilerindi. Üniversiteye gelen tüm telefon ve yazılara da onlar yanıt veriyordu.
AP SÖZCÜSÜ: HAREKETE İHTİLALCİ SOSYALİSTLER SIZDI
Hükümetin bu duruma “resmi” tepkisi merak konusuydu. Gözler 15 Haziran’daki Milli Güvenlik Kuruluna döndü. Başbakan Süleyman Demirel, “Durum normaldir demiyorum ancak endişe verici bir şey de yoktur” diyebildi.
Adalet Partisi Sözcüsü Aydın Yalçın ise, “Harekete ihtilalci sosyalistler sızdı” dedi. Yani hükümet kanadının lügatine göre “provokatörlerin işi”ydi. Her şey nasıl da bugünü andırıyor değil mi? Bugün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin taleplerini konuşmak yerine öğrencilerle ilgili şayia yaratmaya çalışmak, epey eski bir taktikti.
İşgal konusunda öğrencilerin kararlılığı valiyi harekete geçirdi. Vali Vefa Poyraz, Deniz Gezmiş’in babası Cemil Gezmiş’i aradı ve görüşmek istediğini söyledi. Vali, öğrencilerin işgale derhal son vermesini istiyordu. Cemil Gezmiş bu işgalin sadece oğlunun kararı olmadığını, tüm öğrencilerin eylem kararıyla hayata geçirildiğini belirtti. Bunun üzerine vali, Deniz Gezmiş’le görüşmek istedi. Deniz, valinin kendisiyle görüşmek istediğini öğrendiğinde her zamanki muzip tavrıyla, “Baba, istiyorsa orayı da basalım, vilayeti de basalım” dedi. Valinin tavrının öğrencileri gerçekten dinlemek istediği yönünde olduğunu öğrendiğinde Valiliğe gitti.
Deniz, valiye taleplerini yineledi: Üniversitede reform için her fakültede komiteler kurulmasını, yolsuzlukların giderilmesini, usulsüzlüklerin düzeltilmesini istiyorlardı.
Vali, Deniz Gezmiş’e talepleri çok iyi anladıklarını ve gerekenlerin yapılacağını, kendisinin de bizzat bu süreçte aracı olacağını söyledi. Valinin sözü üzerine Deniz Gezmiş arkadaşlarıyla görüşmek üzere üniversiteye döndü.
"BUNLAR BİZİ OYUNA GETİRDİ"
Anlaşma sağlanmış görünüyordu. Öğrencilerin demokratik talepleri karşılanacaktı. Üstelik bir gelişme daha oldu. Birkaç gün sonra rektörle işgal konseyi sözcüsü radyoda Abdi İpekçi’nin konuğu oldu. 27 Haziran’da ise işgale son verildi.
Peki sonra?
Aradan aylar geçti ancak öğrencilerin talepleri yerine getirilmedi. Can Dündar’ın “Abim Deniz” kitabında aktardığı üzere, Deniz Gezmiş babasına, “Bunlar bizi oyuna getirdi. Vadettiklerinin, istediklerimizin hiçbirisi yapılmadı” diyecekti.
Bu aslında kırılma noktalarından biriydi. Üniversitelerin demokratikleşmesi gibi haklı bir talebin aslında siyasi gerekçelerle kabul edilmediğinin ayan beyan ortaya çıktığı dönüm noktalarından biriydi. Siyasi erk 27 Mayıs Anayasa’sını budamak, Türkiye’nin ABD yörüngesindeki konumunu belirginleştirmek ve liberal ekonomiyi sorgulanamaz hakim ideoloji olarak yerleştirmek istiyordu. Hükümet nezdinde demokratikleşme ülkedeki hiçbir alanda uygulanmayacaktı. Demokratikleşme yönündeki taleplerin üniversitede karşılık bulmaması, öğrencilere sokağı örgütlemenin mecburiyet haline geldiğini de gösterdi.
TALEPLERİN ÜNİVERSİTEDEN YURDA YAYILMASINI İSTEMİYORLAR
Dün Süleyman Demirel öğrencileri görmezden gelip Aydın Yalçın kendi üslubunca öğrencileri “provokatör” olmakla suçluyordu. Bugün Recep Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu gözaltına alınan öğrencileri “terörist” diye karalıyor, yandaş basın “provokatör” kelimesi geçmeyen haber yazmıyor.
Çünkü demokratikleşmeyi dün olduğu gibi bugün de istemiyorlar. Üniversite öğrencilerinin taleplerinin dalga dalga tüm yurda yayılmasından endişe ediyorlar.
Bugün gençlerin haklı taleplerine kulaklarını tıkayıp cebre yönelenlerin unutmaması gereken şeyler var: O günün rektörü nasıl hatırlanmıyorsa bugünün sözde rektörü de hatırlanmayacak. O gün gençlerin haklı talepleri ne kadar yerindeyse bugün de öyle. O gün demokratik adımlar atmak yerine cebre yönelmek nasıl büyük bir hataysa bugün de büyük bir hata.
Demokratik üniversite için mücadele eden gençleri bastırmanın mümkün olmadığını tarih gösterdi. Her demokratik talepte “provokatör” arayanlar unutmasın; dün İstanbul Üniversitesinden yükselen de bugün Boğaziçi Üniversitesinden yükselen de yaygara değil, gençliğin sesi. Ve bu sesi susturmak kolay değil.