06 Şubat 2021 00:31

Meşru olmayan anayasal düzene meşruluk eklemek istiyorlar

Ciddi, sinsi bir tuzak var değişmez maddeler konusunda ve ciddi bir perdeleme var. O da Türkiye'nin demokrasi hedefindeki susamışlığı, çoğulculuğu bastırılması.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Millet İttifakı arasında artan ziyaret trafiğine HDP’nin de eklenmesi, Boğaziçi protestolarına iktidarın zor gücüyle yaklaşımı, artan gıda fiyatları ve işsizlik, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelesinin engellenmesi, okullar açılacak mı açılmayacak mı ve daha pek çok başlığın eklenebileceği siyaset ve toplum gündemi yeterince doluyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta başında yaptığı yeni anayasa çıkışıyla, siyaset gündemini değiştirmiş oldu.

Ertesi gün ortağı Bahçeli’nin de tam destek sunduğu yeni anayasa çıkışının maksadı ne? Araç camına yapıştırılmış son derece nazik “yolu kapatıyorsunuz” notu için bile, araç sahibi savcı olduğu için gözaltı kararı verilen bir atmosferde yeni anayasa nasıl konuşulup tartışılabilir? Demokratik, eşitlikçi bir anayasanın çerçevesi nasıl olmalı?

CHP İstanbul Milletvekili ve Meclis Anayasa Komisyonu Üyesi Prof. Dr.  İbrahim Ö. Kaboğlu ile konuştuk.

Erdoğan’ın sivil, demokratik yeni anayasa çıkışı, yaşadığı sıkışmışlığa taktiksel bir çıkış arayışı, gündem değiştirme vs şeklinde değerlendiriliyor. Sizin yorumunuz ne, Erdoğan gündem mi değiştiriyor yoksa parti başkanlığı yoluyla devlet ve hükümet üzerindeki yönetim tekelini pekiştirmek mi istiyor? 

Ben Erdoğan açıklamasını duyunca şunu düşündüm, “acaba Erdoğan artık iyice anlamış olabilir mi, olmayan anayasal organlar varmış gibi yürütülemeyeceğini.” Geride kalan 2.5-3 yıllık deneyim gösterdi ki, olmuyor, yürümüyor ve bir anayasal açılım, bir özeleştiri zamanı geldi. Erdoğan ikinci bir şey söyledi, “saydam” dedi, “şeffaf” dedi. O zaman, “bu da önemli” dedim. Çünkü hatırlayacağız, 2016 Kasım ayında yapılan 21 maddelik görüşmeler kapalı kapılar arasında yapıldı. Kim yaptı, nerede yaptı, tutanakları nerede, bunlar yok. O zaman onu da telafi etmek istiyor. Üçüncü bir şey daha söyledi Erdoğan, “bütün taraflar” dedi. Bütün taraflar deyince AKP’den HDP’ye kadar bütün yelpazeyi kapsıyor. Demek ki, HDP’nin de meşrulaştırılması söz konusu. O zaman Erdoğan’ın sözleri kafada soru işaretleri yarattı. Öyle ya, bugüne kadar yoktu da, anayasa sorunun bu şekilde ortaya çıkması, onların Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS) dediği, bizim ise parti başkanlığı yoluyla devlet ve hükümet üzerinde tekel kurması dediğimiz sistem için özeleştiri mi yapıyor? Anayasanın demokratik hukuk devletine yakınlaşması, demokratik hukuk devletine aykırı kuralların anayasadan temizlenmesi, arındırılması mı var, sorularını sorarken, (tabii ben bir hukukçu olarak niyet okumuyorum, ortaya koyduğu sözleri nesnel olarak okumaya çalışıyorum) o akşam televizyonlarda daha bir saat öncesine kadar anayasa deyince bunu bir komplo olarak değerlendiren yaklaşımlar, Saray müdavimi medyası, akademik unvanlı kişiler de dahil olmak üzere hemen dakikasında anayasa tartışmaya başladı. Fakat ilginçtir ertesi gün Cumhur İttifakı ortağı Bahçeli açıklama yaptı ve Erdoğan açıklamasının yarattığı ve bir tür demokratik açılım izlenimi veren sözleri tamamen ortadan kalktı. Çünkü dedi ki “Bizim kırmızı çizgimiz var ve o CBHS’dir! Biz bunu tahkim etmek için anayasayı değiştiriyoruz” dedi. Yöntem açısından 2016’da Bahçeli “Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal ediyor, anayasal suç işliyor. Ya cumhurbaşkanı anayasal çizgiye girsin ya da anayasayı cumhurbaşkanlığına göre değiştirelim” diyerek düğmeye basmıştı ve anayasa cumhurbaşkanlığına göre değiştirildi.

Şimdi düğmeye ilk basan Erdoğan mı oldu?

Evet, ilk kurşunu Cumhurbaşkanı attı, Bahçeli de 24 saat geçmeden çerçevesini belirledi. İkisi arasında önceden bir görüşme oldu mu bilmiyorum ama ben Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Bahçeli’nin yaptığı açıklamalarla yetinmek zorundayım. O zaman toplumda kapsayıcı, kucaklayıcı, müzakere yöntemiyle tüm partilerin katılacağı saydam biçimde yapacağı bir anayasa çalışması yerine, bir dayatmayla, demokratik olmayan yani Anayasa Madde 2’ye aykırı, Madde 104 ve sonrası düzenlemeleri “tek kişi yönetimini pekiştirici bir düzenleme yaparız” demiş oldu. Böyle olunca “diğer anayasa hükümlerini de bu tek kişi yönetimini kolaylaştırıcı yönde değiştirebiliriz” dedi. Tabii böyle olunca acı da olsa bir gerçekle yüz yüze geliyoruz, o da esasen Sayın Bahçeli’nin 4 yıl önce “suç işleniyor” dediği bir uygulamaya kendisi de ortak olmuş oluyor. Eğer suç işleniyorsa o zaman bireysel anlamda suç işlenmesi söz konusu idi. Şimdi, o zamanki duruma göre daha belirgin anayasa ihlalleri söz konusu olduğuna göre, burada toplu bir anayasal suç işlenmesi söz konusudur.

BAHÇELİ’NİN KULLANDIĞI DİL SON DERECE TEHLİKELİ

Bahçeli, Anayasayı CBHS’ne uydurmak gerekliliği ile birlikte şunu da söyledi; “Türkiye Cumhuriyeti tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek dil esasına dayalı milli ve üniter bir devlettir, yeni anayasa bunları da muhafaza etmelidir!” Bu sözler, demokrasi vaadini de ortadan kaldırmış olmuyor mu?

Buradaki büyük tuzak şudur; birinci saptamamız, ilk kez Sayın Erdoğan’ın halen yararlandığı ve Bahçeli’nin desteklediği statü, demokrasi dışında. Bunu iyi vurgulamamız gerekiyor. İkincisi, Bahçeli’nin yaptığı açıklamayla hem tehlikeyi vurgulamak istiyorum hem çelişkiyi. Bahçeli diyor ki “Anayasa’nın değiştirilmez hükümlerine dokundurtmayız!” Ama oradaki görüş ayrılığı şu, ben diyorum ki 2017 yılında yapılan düzenleme 2. Madde’ye, Madde 104 ve sonrası düzenlemelere aykırıdır. Dolayısıyla Madde 2, yani “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayanan laik ve demokratik bir sosyal hukuk devletidir” maddesi, zaten büyük ölçüde 2017’de içeriği boşaltılan bir madde haline geldi. Siz 2017 öncesi düşünebiliyor muydunuz Diyanet İşleri Başkanı kılıçla namaz kıldıracak! Bu laikliğe hançer vurmaktır. Dolayısıyla burada Bahçeli, değişmez maddeyi sahiplenir görüntüsü veriyor olmakla birlikte, bir görüntü madde haline getirmek ve içeriğini, özünü boşaltmak istiyor.

İkincisi , tek devlet, tek millet, tek dil,  tek vatan sözleri… Zaten Türkiye Cumhuriyeti tek devlettir. Peki insan olarak orada yaşayanlar? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. Dolayısıyla burada Türk mü değil mi, şu mu bu mu diye mimleyici bir yaklaşıma gerek yok. Ben bir anayasacı, bir yurtsever olarak anayasa hükümlerini kapsayıcı biçimde yorumlarım. Ama bunu görmezden gelip, Anayasa’daki ilk üç maddedeki Türkiye Cumhuriyeti’ni belli bir soya indirgeme gayretine girersem o zaman ben Türkiye’nin bütünlüğüne ihanet etmiş olurum. Herkes eşit yurttaştır ve eğer biz cumhuriyetin kazanımları olarak ileriye götürmemiz gereken ilke vadediyorsak, o zaman eşitliktir, yurttaşlıktır, laikliktir. Eşit yurttaşlık aynı zamanda anayasal yurttaşlıktır. Ben ülke bütünlüğünü bu üçlü çerçevesinde savunabildiğimiz ölçüde savunabileceğimizi düşünüyorum. Burada aynı zamanda farklı dillerin, farklı ana dillerin olduğu ve o dillerin konuşulabileceği, öğrenilebileceği bir bakış açısıyla yaklaşıyorum. O bakımdan Bahçeli’nin kullandığı dil, son derece tehlikeli bir dildir. Ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini savunuyorum, kuşkusuz o da savunuyordur ama bu birlik kucaklayıcı, kapsayıcı hukuk tekniğinde çözümler getirici yol ve yöntemlerle kurulur. Yoksa bir etnisitenin diğer etnisiteler üzerinde hakimiyetini sürekli vurgulayarak değil.

Şöyle düşünenler olabilir, yaşamını anayasaya konusuna adamış saygın bir hukukçu ve siyasetçi olarak İbrahim Kaboğlu, bunca antidemokratik pratik gözümüzün önünde gerçekleşiyorken, AYM, AİHM kararları yok sayılırken, Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışına nasıl merak ve ilgi duyar?

Şöyle, ilk kez açıkça bu açıklamayı yaptığına göre acaba birtakım adımlar atacak mı, “ben bundan böyle Anayasa Madde 138’e (mahkemelerin bağımsızlığı kuralına) uyacağım, yargı süreci öncesi, esnası ve sonrası açıklama yapmayacağım, parti genel başkanlığından çekileceğim”, bunu mu söyleyecek, öyle ya böyle bir açıklamanın ilk kuralı budur. İkinci aşamada, “evet 2017’de darbe heyecanıyla ya da korkusuyla hızlıca anayasa değişikliği yaptık, dayattık bunu, fakat şimdi 2.5 yıllık uygulamayı gördük, şimdi biraz bunu düzeltelim, ölçüyü kaçırdık, bunu dengeleyelim” mi diyecek? Bir de tabi o açıklamada “şeffaf” deyince, “bunu hem meşrulaştıralım hem de düzeltelim diye mi bu şekilde konuşuyor” diye sordum. O nedenle ilgi duydum. Fakat 24 saat geçmeden Bahçeli bunu gerçek zeminine oturttu.

Bahçeli’nin konuşmasıyla iki amaç olduğu ortaya çıktı, birinci amaç CHP’den HDP’ye kadar geniş yelpaze “biz parlamenter rejime dönmek istiyoruz” diyorlar, herkes bunun için hazırlığını yapıyor, taslaklar hazırlıyor. İkinci aşamada bir araya gelecekler, konuşacaklar, kamuoyunda tartışacaklar. Erdoğan ve ortağı bunu perdelemek istedi. İkincisi, kendi 2017’de yaptıkları değişikliğin meşru olmadığını, demokratik olmadığını çok iyi bildikleri anayasal düzene meşruluk ögesi eklemek istediler ve daha kalıcı hale getirmek istediler.

OYUNUN KURALLARINDA DEĞİŞİKLİK YAPMAK İSTENİYOR OLABİLİR

ŞÖYLE yorumlar da yapılıyor; yüzde 50+1’i bulmak her gün biraz daha güçleştiği için anayasa değişikliği yoluyla bunu yüzde 40+1’e çekmek, ek olarak mevcut halde cumhurbaşkanının en fazla iki kere seçilebileceği hatırlatılarak, bu engelin kaldırılmak isteneceği ifade ediliyor. Sizin yaklaşımınız ne?

Bu bir yorumdur, dolayısıyla bunlar mümkün. Bahçeli’nin sözleri de bunu yadsımıyor. Tabii ki oyunun kuralında bir değişiklik yapmak istenebilir, bu da ancak anayasa değişikliği ile olur. Bahçeli de “biz CBHS’yi pekiştireceğiz” diyor. Onun yanında zaten etkinliği azaltılmış Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) etkinliğini daha da azaltıp, iktidarın emrine sunucu bir yapı haline getirme niyeti de olabilir ki, zaten Bahçeli bunu birkaç ay önce söylemişti.

Erdoğan’ın Millet İttifakı içinde ve dışındaki kimi aktörlerle görüşmesi genel olarak Millet İttifakı’nı bölme olarak yorumlanmıştı. Yeni anayasa çıkışı, bu taktiği daha da derinleştirebilir mi?

Burada çok yönlü amaçlar olabilir. Şöyle ki, zaten muhalefeti bölme çalışmasına başladı dediğiniz gibi, süreklilik taşıyordu. Son zamanlarda daha görünür kıldı, gerek temaslarıyla gerek konuşmalarıyla. Ama son zamanlarda özellikle iki aydır anayasa gündemi oluşmaya başladı. Parlamenter sistem nasıl işleyecek, hükümet nasıl kurulacak, nasıl düşürülecek? Öte yandan muhalefet, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluğu gündeme taşımaya çalıştı. Dolayısıyla yeni anayasa yapımı çıkışı birkaç amacı gerçekleştirmeye yönelik. Bir, gündemi saptırma, muhalefet bir aradalığını kırmak ve kuşku yaratmak; ikincisi de buna bağlı olarak yaşadığımız Boğaziçi Üniversite’si olaylarına iktidarın yaklaşımında görüldüğü gibi farklı olanı, örneğin LGBT-İ’yi daha öne çıkarmak, dışlayıcı ifadeler kullanmak, öğrencilerin evleri basılarak gözaltına alınması gibi, özgürlükçü düşünceyi elden geldiğince bastırmak ve benim sıkça dillendirdiğim özellikle 2014’den sonra daha da belirgin hale gelen siyasal iktidarın el değiştirmesi yollarını tıkamak. Fakat ciddi, sinsi bir tuzak var değişmez maddeler konusunda ve ciddi bir perdeleme var, o da Türkiye’nin demokrasi hedefindeki susamışlığı, çoğulculuğu bastırılması. O çoğulculuğu bastırdıkları sürece Sayın Erdoğan’ın kendi bakış açısına göre toplumu yapılandırmak ve çağdaş laik, insan hakları ve demokrasi mücadelesine yönelen toplum kesimlerine asla ve asla yol vermemek.

MAHKEMELERİ RAHAT BIRAKMADIKLARI SÜRECE NE KADAR REFORM YAPILIRSA YAPILSIN ANLAMI YOK

ANAYASA tartışmasından önce siyaset gündemi ekonomide, hukukta, demokraside reform vaadini tartışıyordu. Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’ye göre yeni yargı reformu ile Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu üzerindeki çalışmalar sürüyor. Belli ki her iki konu da anayasa değişikliğini bekleyemeyecek kadar acil. Erdoğan neden acele ediyor?

Öncelikle yargı reformuyla Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Yasası’nı birbirinden ayırmak lazım. Şu bakımdan, az önce konuştuğumuz gibi Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu şu andaki anayasal uygulamada hiçbir sonuç vermez. Yani cumhurbaşkanı parti başkanı olduğu sürece, siyasal partilerin eşit olması mümkün değil. Çünkü devlet olanaklarıyla partisini yönetiyor, dolayısıyla oyların eşitliği ilkesi de ortadan kalkıyor. O bakımdan Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu, anayasa demokratikleşmediği ve cumhurbaşkanı parti başkanlığından ayrılmadığı sürece bir sonuç getirmesi mümkün değildir. Olsa olsa, tek kişi yönetimini parti yoluyla devlet ve hükümet üzerinde kurulan tek kişi yönetimini pekiştirici etkisi olur. Bunu mutlaka kitlelere anlatmamız gerekir.

Yargı reformunda ise, anayasal çalışmadan bağımsız olarak, şöyle bir durum var; şu andaki anayasa hükümleri aslında adil yargılanmanın asgari koşullarını sağlamaya elverişlidir. Esas sorun, bu anayasal hükümlere rağmen idarenin ve yürütmenin siyasal tercihleriyle mahkemeleri rahat bırakmaları, müdahale etmemeleridir. Mahkemeleri rahat bırakmadıkları sürece, Türkiye Cumhurbaşkanı “Demirtaş serbest bırakılamaz, Kavala’yı asla serbest bıraktırmam” dediği sürece ne kadar reform yapılırsa yapılsın bir anlamı yok.

SEÇİME YENİ DEMOKRATİK ANAYASA VAADİYLE GİDİLEBİLİR

PARLAMENTER sistemde de çeşitli sorunlar yaşanıyordu, sistemin güçlendirilmesi bu sorunları nasıl aşacak? CHP’nin anayasa taslağı hazırlığı ile ipuçları verebilir misiniz? Çatısı nasıl oluşturulacak?

Güçlendirilmiş parlamenter rejim bir anayasa hukuku terimi değil. Biz anayasacılar esasen “rasyonalize edilmiş parlamenter rejim” diyoruz, yani hükümetin kurulması kolay, düşürülmesi zor. Bununla ilgili kuralların elden geldiğince somut olarak anayasada yazılması gerekir, böyle bakıyoruz. Güçlendirilmiş veya iyileştirilmiş kavramları daha çok politik olarak kullanılıyor. Benim dikkat çekmek istediğim nokta şu, sadece parlamenter rejim eksenli bir anayasa değişikliği ile yetinmek mümkün değil. Demokratik hukuk devleti eksenli bir anayasa değişikliği gerekiyor. Çalışmalar da böyle zaten.

Başka bir şey, -önerilerim zaten bu yönde-, anayasa metni taslağında örneğin kamu organları dediğimiz kısımlara ilişkin mimari yapı nasıl olacak? Çünkü buradaki mimari yapı, tasarım, yurttaşların özgürlük derecesini ortaya koyacak. Yani siz yargı bağımsızlığını sağlayabildiğiniz, yasama, yürütme arasında karşılıklı denge ve denetimi öngörebildiğiniz, yurttaşın bütçe hakkını güvenceye aldığınız ölçüde yurttaş hak ve özgürlüklerini güvenceye alıyorsunuz. O nedenle hükümet nasıl kurulur, nasıl düşürülür gibi teknik konularla sınırlı olmayan, parlamentonun demokratikleştirilmesinde, örneğin seçmenin konumunu nasıl taşıyacağız oradaki iradeye? Meclise giden yolları demokratikleştirmeliyiz, Meclisin işleyişini demokratikleştirmeliyiz. Bu nedenle sadece parlamenter sistem değişikliği demek bana daraltıcı geliyor, “demokratik hukuk devleti anayasası” daha bir amacımızı karşılıyor. Saray medyası müdavimleri “siz parlamenter rejim istiyorsunuz ama hangi çoğunlukta yapacaksınız” diyorlar, oysa iki kesimde de çoğunluk yok. O nedenle yol haritası önemli.

Nasıl bir harita?

Toplumu demokratik ve kucaklayıcı anayasa konusunda doğru bilgilendirmek. Ve bu çerçevede demokratik bir anayasa vaadinde bulunmak. Seçim erken mi zamanında mı tartışmasına girmeden, biz seçime anayasa vaadiyle giriyoruz, taslağımız da şudur, biz çoğunluğu aldığımız takdirde Türkiye’yi bu esaslarla yöneteceğiz, o bakımdan meclisin demokratik olmasını istiyoruz, seçim sisteminde bu nedenle barajın yüzde 10’dan yüzde sıfıra indirilmesini önerdik gibi aşamalı vaatler ile siyasal irade kararlılığı birbiriyle örtüşmeli. Demokratik muhalefet partileri ortaya koyabilmeliler bunu. Ve demokratik muhalefet partileri birbirlerinden korkmamalılar. Bu Meclis’te gördüm ki, gerek komisyonlarda gerek genel kurulda, aynı yönde oy için örtülü veya açık işbirliği yapan siyasi partiler, medyada ya da toplumda “biz birlikte değiliz” mesajı veriyorlar, bunu yapmasınlar.

HDP hem iktidar bloğu tarafından hem de iktidarın da baskısıyla Millet İttifakı kanadında birlikte görünmekten kaçınılan parti muamelesi görüyor. Şu günlerde partilere ziyaretlerde bulunan HDP’nin de bir taslak hazırladığını biliyoruz, peki ama durum böyleyken nasıl konuşulup, talepler üzerinde uzlaşılacak?

Tabii burada partilerin dikkat etmesi gereken husus şu, her demokratik muhalefete mensup partinin aynı kavramları kullanmasına gerek yok. Ancak en azından örneğin Gelecek Partisi, benim kullandığım eşitlik, yurttaşlık, laiklik üçlüsünü aynı anda kullanmayabilir ama bu kavramla tezat teşkil etmeyecek bir yaklaşıma sahipse veya benim raporumda yer almayan hususlar onda yer varsa, önemli olan cumhuriyetin nitelikleri, insan haklarına dayanan demokratik ve laik sosyal hukuk devleti ekseninde buluşabilirsek o zaman onların anlamlandırılması daha kolay olur. Burada bizim işimiz aynı zamanda zorluğumuz, anayasal kavramları elden geldiğince kapsayıcı yorumlamak. Şöyle bir kolaylık olabilir, bildiğim kadarıyla DEVA Partisi, İYİ Parti vs akademisyenleri, anayasacıları vardır. Akademisyenler, anayasacılar olarak kullandığımız dil aşağı yukarı birbirine yakındır. İkinci aşamada, onun üzerinde ayrıca çalışmak gerekiyor. O bakımdan partilerin raporları zannederim hassasiyetle hazırlanıyor, yani “diğerlerine tamamen ters gelmesin” biçiminde bir yaklaşım sergileniyor.

Bu taslağın Meclis dışı partilerin, kitle örgütlerinin görüş ve öneri alma aşaması da olacak mı?

Öyle bir eğilim var. Meclis dışından meslek kuruluşları, partiler, kitle örgütleri bir şekilde sürece dahil edilsin eğilimi var bence de olması gerekir. Çok dağıtmadan çok çıkmaza sokmadan katılımcılığı da önemsemeliyiz.

AYRIŞMALARI DEĞİL, ÖRTÜŞMELERİ ÖNE ÇIKARMAK GEREKİYOR

POLİSE ve MİT mensuplarına TSK silahlarını kullanma hakkı verilmesi, kitle örgütlerine kayyum atama, mallarına el koyma, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırma, her türlü eleştirinin terörist, terörle ilişkilendirilmesi, siyasetin alanının daha da daraltılması... Bu atmosferde anayasa nasıl konuşulacak?

Hiç kuşku yok ki, işimiz 16 Nisan 2017 öncesine göre çok daha zor. Yeniden inşaat çok zor kabul ediyorum ama avantajımız şu; üç yıllık uygulama bu tek işi yönetimin parti başkanlığı yoluyla Türkiye’nin yönetilemezliğini ortaya koydu. Bunu çok iyi anlatmamız gerekiyor. Hiç başaramayabiliriz de, Türkiye bir şekilde otoriterizme girer, o bakımdan anayasa yaşam belgesidir diyoruz. Biz o alanları işlemek durumundayız. 2017’de ‘evet’ diyen kesimi demokratik anayasa ihtiyacına inandırmamız gerekiyor. Bunun için birbirimiz arasındaki ayrışmaları değil, örtüşmeleri öne çıkarmak gerekiyor. Ben 1924 Anayasasını eleştirebilirim, ama 1924 Anayasasındaki çoğunlukçu sistemi özlemiyoruz diyemiyorum, kaldı ki şu anda ‘82 Anayasası’na bile razıyız. 30-40 yıl ‘82 Anayasası’nı derslerinde eleştirmiş kişi olarak söylüyorum, 2017 öncesine dönüş bile kayda değer bir ilerlemedir, bunu kabul edelim. Bu 2017 öncesine dönelim anlamına gelmiyor, ama şu andaki durum önceki durumlarla karşılaştırılabilir değildir. O nedenle elden geldiğince demokratik muhalefet benzerlikleri öne çıkarmalı, demokratik ortaklığı geliştirmeli, insan haklarını, hukuk devletini, demokrasiyi öne çıkarmalı. Yoksa “kovit’den daha tehlikelidir bu parti” dediği sürece, kendimizi aldatmanın ötesine geçemeyeceğimizi belirtmemiz gerekir.

ANAYASA BUGÜNÜ VE GELECEĞİ BAĞLIYOR

Geçtiğimiz Kasım ayında o zaman henüz ihraç edilmemiş olan İYİ Parti milletvekili Ümit Özdağ, CHP, İYİ Parti, Saadet ve HDP’yi, başkanlığını sizin yürüttüğünüz ortak bir anayasa çalışması yapmakla suçlamış, partiler bunu reddetmiş, iktidar bloğu da bunu kullanmıştı. Yeniden aynı tartışmayı açmak için değil, fakat partileri birlikte bir anayasa çalışması yapmakla suçlayan iktidar, şimdi muhalefete aynı çağrıyı yapıyor? Buradaki ironi için ne söylersiniz?

Çok önemli bir bağ kurdunuz. Burada bir düzeltme yapayım, bu bir anayasa taslağı değildi, bu bir ortak ilkeler arayış raporu idi. İkincisi, anayasa teklifini az önce söylediğim gibi 2016’da kapalı kapılar ardında kendileri yaptılar. Dolayısıyla burada anayasa değince dikkatli bir dil kullanmayı çalışıyorum, anayasa bugünü ve geleceği bağlayan ciddi bir konu çünkü. Fakat o kişi anayasayı kendi istikbali için şantaj malzemesi olarak kullandı. Ben o nedenle devreye sıkça girmekten kaçındım. Çünkü anayasa tartışmasını bu gibi kişilerle yapmamak gerekir.

Bir başka husus da, Cumhurbaşkanı “HDP hariç” demedi, yasama faaliyetinde birlikte yan yana oturuyorsun, böyle bir ortamda anayasa için aynı masada oturmaya nasıl diyeceksin “Hayır katılmayacak!” Makam, mevki sahipleri daha sorumlu konuşmalılar.

ÖNCEKİ HABER

Üretim durmasın diye elektrik kesilmedi, bir işçi akıma kapılarak yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Salgında Kadın Olmak Araştırması: Şiddet, yoksulluk, ev içi emek arttı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa