06 Şubat 2021 06:04

Üniversite gençliğinin mücadelesi nasıl ilerleyecek?

"Öğrencilerin sorunlarına çözümler bulmasının yolu, en temel alanlarda; bölümlerde, fakültelerde, yurtlarda ya da öğrenci mahallelerinde-sokaklarında bir araya gelişlerin büyümesinde yatıyor."

Fotoğraf: Can Candan

Paylaş

Ekin Yoldaş KALI

Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun rektör olarak okul dışından atanmasıyla başlayan protestolar bir ayı geride bıraktı. Boğaziçi’nde ve ülkenin birçok şehrindeki üniversitelerde, iki temel talep etrafında protestolar sürüyor. Atanmış tüm rektörlerin istifa etmesi, rektörlük seçimlerinin tüm üniversite bileşenleriyle demokratik bir şekilde gerçekleşmesi. Bu yazının yazıldığı vakitlerde ODTÜ’de onlarca öğretim elemanı destek açıklaması gerçekleştirdi. İktidar ise elindeki tüm imkanları; medya aygıtlarını, tek adam rejiminin çeşitli temsilcilerini, yargıyı, kolluk güçlerini kullanarak Boğaziçi ve diğer tüm üniversite öğrencilerini hedefe koymayı sürdürüyor. Erdoğan yaptığı açıklama ile binlerce Boğaziçi öğrencisini görmezden gelerek ‘Olayda öğrenci yok’ diyor. Melih Bulu kendisini kabul etmeyen, her gün sırtlarını rektörlüğe dönen yüzlerce akademisyen için ’20 kişiler’ diyor. Protestolara katılanlar cinsel yöneliminden, inançlarından, kimliğinden dolayı doğrudan devlet erkanı tarafından terörist-vatan haini ilan ediliyor, doğrudan devlet kurumları tarafından linç kampanyaları yürütülüyor. Yüzlerce öğrenci müthiş bir şiddete maruz kalarak gözaltına alındı/alınıyor, geniş bir sahiplenme ve tepki ile serbest bırakılanlar olsa da tutuklu yargılamalar sürüyor. Yalan ve hamaset ile gerçekler bükülmeye çalışılıyor. Binlerce öğrenci marjinal gruplar olarak gösterilmek, evrensel insan haklarına dayanan talepler ise suç unsuru haline getirilmek isteniyor.

Erdoğan’ın ‘Melih Bulu istifa etsin diyorlar. Yürekleri yetse Cumhurbaşkanı da istifa etsin diyecekler’ ifadesi yaşananların bir özeti niteliğinde. Tek adam iktidarı atanmış rektörler ile biat eden üniversiteler yaratmak ve üniversiteleri kendi politik ihtiyaçlarını karşıladıkları alanlar haline getirmek, üniversiteleri şirketleştirerek sermayenin tam emrine vermek istiyor. Öğrenciler, akademisyenler, mücadeleyi sahiplenen emekçiler farklı bilgi ve tepki düzeylerinde de olsa tam olarak bu hedefe ve bu hedefin yarattığı, yaratacağı sonuçlara karşı çıkıyorlar. Üniversitelere yönelik uzun zamandır devam eden saldırılar ve tahakküm kurma çabası ile üniversite gençliğinin içerisine sürüklendiği işsizlik, geleceksizlik, antidemokratik ve bilim dışı uygulamalarla donatılmış, ticarileşmiş eğitimin koşulları aynı kaynaktan ortaya çıkıyor. Bu ilişki daha görünür bir hale gelmiş durumda ve türlü çarpıtmalarla gizlenmek istense de daha da görünür oluyor. Rektör atamasıyla biçim alan ve büyüyen tepkiler aslında bu içeriğe dayanıyor. Gençler geleceklerini kurmak için en önemli olanak olarak gördüğü üniversitelerin, kendi geleceklerinin tahribatına dur diyor. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden liseliler bu eksende destek açıklamalarını sürdürüyor.

NESNEL ZORLUKLARA KARŞI ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ ÖNEMLİ BAŞARILAR ELDE ETTİ

Boğaziçi ile başlayan mücadele öğrenci gençliğin oldukça önemli bir bölümü tarafından sahipleniliyor. Hem taleplerin haklılığı ve yakıcılığı hem de saldırıların baskı ve şiddet anlamında vardığı insanlık dışı boyutlar bu sahiplenmeyi güçlü ve sürekli kılıyor. Protestoların tüm baskı ve engellemelere rağmen bir ayı aşkın bir süredir çeşitli biçimlerde devam etmesi bu durumu kanıtlıyor. Bu anlamda buraya kadar gelen süreç bile üniversite öğrenci hareketinin deneyim biriktirmesi, mücadele yol ve yöntemlerini öğrenmesi, nesnel zorluklara rağmen bir araya gelinmesi noktalarında oldukça önemli başarılar elde etmiştir. Türkiye genelinde birçok üniversiteli kendi kampüslerinde farklı düzeylerde eylemler gerçekleştirdi. Saldırıların şiddetle devam etmesine rağmen, üniversitelilerin büyük bir istekle üniversitelerini savunma eğilimi kampüslere kolluk güçleriyle vb. müdahale edilmesinin göze alınamamasını da sağlıyor. Bu durum öğrencilerin kendi yaşam alanlarına sahip çıktıklarında, iktidarın tüm gücüne rağmen daha büyük bir güce sahip olduğunu da gösteriyor. Ancak üniversite öğrencilerinin ana gövdesi Boğaziçi’ni sahiplense de bu talepleri kazanmak için harekete geçme, eylemliliklere dahil olma oranı henüz sınırlı.

ÖĞRENCİLERİN BİLEŞENİ OLMADIĞI YAPILAR NASIL KARAR MERKEZİ OLABİLİR?

Temel sorun üniversitelilerin tek tek itirazlarını ve beklentilerini çeşitli biçimlerde dile getirse de, bu ortak itirazlar ve talepler etrafında bir araya gelebilecekleri, nasıl ve ne için hareket edebileceklerini belirleyip kendi kararları ile harekete geçebilecekleri mekanizmaların zayıflığında ve yoksunluğunda yatıyor. Üniversite hareketinin elde ettiği deneylerle birlikte geçmiş deneyimlerle de buluşabilmesi; kararlı ve kapsayıcı hale gelebilmesi için bu mekanizmaların geliştirilmesinin ihtiyacı her geçen gün artıyor. Bu yapılar elbette bugünden yarına bir anda kurulacak değil ancak bu ihtiyacı karşılamak üzere bu mücadelenin gelişmesini dert edinenlerin yola koyulması gerekiyor. Bir taraftan ise hareketin biriktirdiği tüm deneyimlere sırtını dönerek, öğrencilerin dahil olmadığı süreçler ile çeşitli adlarda öğrenci yapıları ilan edilerek öğrencilerin bu yapıları takip ederek harekete geçmesi anlayışı var. Hatta bu anlayış öyle ki, öğrenciler bu yapıları takip etmediğinde öğrenciler suçlanıyor. Üniversiteleri temsil ettiğini iddia eden yapılar kampüslerde bir harekete hizmet etmeden kent merkezlerine çağrı yapıyor. Üstelik bu öğrenci kitlelerinin böyle bir eğilimi varmışçasına gerçekleştiriliyor. Ancak eylemlerin hem niceliği hem de içeriği gerçeğin bu olmadığını gösteriyor. Kent merkezlerinde ‘büyük etki’ yaratacak eylem çağrılarının neredeyse hiçbirinin altı dolmuyor. Mücadele öğrencileri kapsamayan ve kapsama hedefinden uzak çağrılarla eylemler düzenlemeye indirgeniyor. Üstelik birçok üniversite kampüsünde baskılara rağmen eylem gerçekleşirken; bu eylemler kampüslere sıkışmak, sokağa taşmamak olarak nitelendiriliyor. Henüz birçok üniversitede eylemlere sınırlı ölçüde üniversiteli katılıyorken, yani kampüsler dolmamışken taşması nasıl beklenebilir? Kendi yerelinde eylem yapabilen üniversite sayısı halihazırda oldukça sınırlı. Öte yandan uzun yıllardır kampüste öğrencilerin bir araya gelemediği üniversitelerde eylemler gerçekleşti, bu nasıl kampüslere sıkışmak oluyor? Bu yaklaşım kampüslerdeki birlikteliği değersizleştiriyor. Müdahale edilemeyen her alan ‘geri’ sayılıyor. Kolaycılık ve hayatın şekillenişini yalnızca kendinden ibaret görmek… Kampüslerden uzak ilerleyen bu süreçlerin pratikte karşılaştığı vahim tablo, taşıma su ile değirmen dönmeyeceğini bir kez daha gösteriyor. Öğrencilerin bir araya gelmesine hizmet etme hedefinden uzak bu anlayışlar öğrencilerin yaşamından uzakta ve onlar adına karar verme gafletine düşmektedir. Öğrenciler olmadan öğrenciler için anlayışı kapsayıcılıktan uzak, dar grupların emellerine hizmet etmekte ve harekete zarar vermektedir. Bu tutum hareketin kitleselleşmesinin önüne geçmekte ve bugüne kadar bu noktada biriktirilmiş deneyimlere ve araçlara zarar vermektedir. Hareketin kitleselleşmesini esas alan öğrencilerin bu anlayışa karşı uyanık olması, bu anlayışla da mücadele etmesi gerekmektedir.  

MÜCADELECİ ÖĞRENCİLER İŞE BÖLÜM, YURT, EV ARKADAŞINI DAHİL EDEREK BAŞLAMALI!

Özerk ve demokratik üniversite mücadelesinin uzun soluklu olduğunu, ilmek ilmek örülmeden ilerlenemeyeceği; çok yönlü bir yapıya sahip olduğu gerçeğini kavramak gerekiyor. Bu nedenle üniversitelilerin gerçek yaşamlarındaki sorunları için gerçek çözümler bulmasının yolu, hayatın gerçekleştiği en temel alanlarda; bölümlerde, fakültelerde, yurtlarda ya da öğrenci mahallelerinde-sokaklarında bir araya gelişlerin büyümesinde yatıyor. Çünkü buralar öğrencilerin birbirini tanıdığı, bildiği, aynı dertleri yaşadığı ve benzer koşullara sahip olduğu, hızlıca yan yana gelebileceği temel alanlar. Ayakları yere basmayan merkezi mekanizmalar ile bu ihtiyaç karşılanamaz. Bu mekanizmalar hayatın aktığı alanların uzağında dolayısıyla soyut bir nitelik taşıyor. Bu nedenle mücadeleci öğrenciler işe yanındaki, sınıf-bölüm, yurt ya da ev arkadaşını da bu işe dahil etmekle işe koyulmalı. Birlikte tartışmak, birlikte öğrenmek ve öğrendikçe yapmak, çoğalmak… Somut olan budur. Bir üniversitelinin içerisinde yer alamadığı, kendi ihtiyaçlarını ve taleplerini ifade etmeyen, ne olup bittiğini dahi bilmediği çağrılara karşılık vermesi ve bu tip çağrıcılara güvenmesi nasıl beklenebilir? Kantin-yemekhane boykotları, şenlik protestoları, politik nedenli boykotlar… Bunların tamamında öğrenciler kendi bölüm ve fakültelerinden, topluluklarından kalkarak harekete geçtiler ve en başta yanı başlarındaki arkadaşlarıyla kol kola yürüdüler. İhtiyaç olan işte budur. Son süreçte ise Boğaziçi’nde farklı bölüm öğrencilerinin kendi özgünlüğü doğrultusunda bir araya gelip tartışarak, açıklamalar ile sürece doğrudan dahil olarak hareketin kapsayıcılığının ve kitlesinin gelişmesini sağlayan deneyimi de oldukça önemli bir noktada duruyor. Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencilerinin Tesla’dan alıntıyla ‘Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, tüm dünyayı aydınlatırdı’ diyerek yayınladıkları açıklama, yaratıcılığın kitlesellikten geldiğini de göstermektedir.

MÜCADELENİN SÜREKLİLİĞİ KAZANIMLARLA İLERLEMESİNİ SAĞLAYACAK!

İktidar üniversite gençliğini yapay gündemler, suni ayrıştırmalar ile birbirlerine ve kendine güven duymayan, kendi içine kapanık, birlikte mücadeleden uzak bir hale sürüklemeyi hedefliyor. Bu gerçekliğe cevap vermeyen mücadele anlayışları, içeriği öğrencilerin istek ve özlemlerinden uzak ve dolayısıyla zayıf bir nitelik taşıyor. İktidarın bu hedefini boşa düşürmek için öğrencilerin gücünün birlikten, örgütlülükten geçtiğini görebilmesi gerekiyor. Bunun için üniversitelilerin kendi deneyimlerinden öğreneceği çeşitli etkinlikler, söyleşiler vb. çok yönlü ve özgünlüklere cevap veren işler gerekiyor. Üniversiteler topluluklar, kulüpler, sınıf-bölüm grupları ya da sınıf, bölüm temelli temsilcilikler gibi araçlara sahipler. Dijital platformlar ile bir araya gelerek binlerce öğrenci buluşabiliyor. Bu araçlar öğrenciler farklı dünya görüşlerine, yönelimlere sahip olsa da ortak bir zeminde bir araya gelebilmeyi sağlıyor. Yaşadığımız son süreç bu araçların korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak burayla yetinmeden ve her şeyi kurtaracak bir proje, sihirli bir değnek bulmak anlayışından uzak durarak yerellerdeki birliktelikleri güçlendirme doğrultusunda ne ölçüde yol alınacağı, mücadelenin sürekliliğini ve kazanımlar elde ederek ilerlemesini sağlayacaktır. Emek vermeden bir şeye ulaşmayı istemek, hayalcilikten öteye geçemeyecektir.

ÖNCEKİ HABER

Yükseköğrenim öğrencilerine şubat ayı burs ve kredi ödemeleri verilmeye başlandı

SONRAKİ HABER

Birleşik Krallık’ta Mayıs’a kadar 50 yaş üzeri tüm vatandaşlar aşılanacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa