Siyaset Bilimci Demirkent: Yeni anayasa süreci beka stratejisi ekseninde yürüyecek
Yeni anayasa tartışmalarını konuştuğumuz Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent, "AKP ve MHP’nin yeni bir anayasaya değil, iktidarlarını sürdürmeye ihtiyaçları var." dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Erdi TÜTMEZ
İstanbul
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği ‘yeni bir anayasa’ Türkiye’nin yeni gündem konularından biri oldu. Mevcut Anayasa’nın uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkeme tarafından tanınmadığı bir süreçte çıkış tartışmalara neden olurken, Mülkiyeliler Birliği Başkanı, Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent “AKP ve MHP’nin yeni bir anayasaya değil, iktidarlarını sürdürmeye ihtiyaçları var. İhtiyaç, demokratik meşruiyetini kaybetmiş iktidar ortaklarının varlık sorunundan kaynaklanıyor” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir anayasa çağrısı yaptı ve bu konu tartışılmaya devam ediyor. Bu çıkış sizce hangi ihtiyaçla yapıldı?
Bu sorunun şüpheye, kafa karışıklığına yer bırakmayacak bir yanıtı var. 2007 yılında amacı ve sonucu önceden belli olan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için yapılan anayasa değişikliğini bir kenara koyarsak AKP döneminde gerçekleşen iki kapsamlı anayasa yapım süreci var. Bunlardan ilki, 12 Eylül 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği. Bu anayasa değişikliğinin AKP tarafından sunuluşunu hatırlayın. 12 Eylül rejimiyle hesaplaşılıyor, yürürlükteki 1982 Anayasa’sı darbecilerin metni olarak yuhalanıyor, hatta 12 Eylül faşizminin faillerinin yargılanacağı iddia ediliyordu. Bir paket şeklinde önümüze getirilen anayasa değişikliği kanunu; Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu kurumunu, kamu denetçiliği kurumunu kuruyor, memurlara toplu sözleşme hakkını tanıyor, darbecilerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddeyi kaldırıyor, birçok antidemokratik hükmü değiştiriyordu. Fakat aklı başında anayasa hukukçuları, siyaset bilimciler, siyasal özneler bu metne özellikle bir nedenle karşı çıktı. Saydıklarımla sınırlı olmayan birçok “iyileştirme”yi süs olarak bırakacak biçimde bu değişikliğin amacı, anayasa değişikliğinin çekirdeği, yargıya ilişkin verilmiş karardı. Bu karar da Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun AKP’nin o zamanki ortağı Fethullahçı çeteye devriydi. Hepimizin yaşayarak gördüğü gibi, memurlara toplu sözleşme hakkı grevsiz olduğu için toplu görüşmenin ötesinde hiçbir anlam taşımadı. Darbe sürecinde yer alan hiçbir işkenceci yargılanmadı, göstermelik olarak yargılanan iki generalin itibarı bile zedelenmedi. Fakat HSYK ele geçirildi. 2010 anayasa değişikliğinin çekirdek amacı hasıl oldu. Çünkü o dönem hayır kampanyasının parçası olan herkesin bildiği gibi yapılmak istenen zaten buydu. İkinci kapsamlı anayasa yapım süreci 2017 yılında oldu. OHAL koşullarında Türkiye’nin siyasal rejimini değiştirmek için AKP-MHP ortaklığında gerçekleşti. AKP ve MHP, amacın, kuvvetler ayrılığını sağlamak, yargı bağımsızlığını güçlendirmek olduğu propagandası yapıyordu. “Hayır” kampanyasını yürütenler ise bunun tek adam ve kararname rejimini konsolide edeceğini, kuvvetler ayrılığının kırıntılarını da ortadan kaldıracağını savundular. Değişikliğin amacı açıktı. 7 Haziran’ın intikamını alarak 12 Eylül darbecilerinin koyduğu yüzde on barajını artık aşılamaz hale getirmek ve Saray rejiminin anayasasını oluşturmak. Nitekim bugün AYM kararlarını uygulamayan, parlamentosu tamamen işlevsizleştirilmiş, kararnamelerle yönetilen bir otoriter rejimin içindeyiz. Ülkenin yarısından fazlası terörist ilan edildi ya da potansiyel teröristler olarak görülüyor. HDP’nin Eski Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş ve Eski Eş Başkan Figen Yüksekdağ birçok siyasetçi ile birlikte cezaevinde. AİHM’nin siyasi nedenlerle tutuklu olduğu için derhal serbest bırakılması kararı uygulanmıyor.
Tabii bir de 2011 yılında yeni bir anayasa yapma iddiasıyla TBMM bünyesinde kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonunun başlattığı ve sonuca ulaşmayan bir anayasa yapım süreci var. Demokratik anayasa yapımı bakımından çok tartışılan bu sürecin sonu da mevcut anayasanın itibarsızlaştırılmasını sağlayan, anayasanın iktidarı bağlayıcılığını askıya alan bir kampanyanın aracı haline gelmesi. Biri sonuçsuz kalan üç sürecin de nasıl iktidar tarafından anayasal bir fikirle değil, yani kuvvetler ayrılığı ve insan haklarını güçlendirmek amacıyla değil; Erdoğan rejiminin yolundaki taşları temizlemek, ihtiyaçlarını karşılamak için başlatıldığını gördük. Bugün farklı bir şey beklemenin anlamsız olduğunu söylemeye gerek var mı?
AKP ve MHP’nin yeni bir anayasaya değil, iktidarlarını sürdürmeye ihtiyaçları var. Dolayısıyla sorunuzun yanıtı da burada yatıyor. Yeni anayasa iddiasının dile getirilmesinden, başlayacak sürecin nasıl yürütüleceğine ilişkin hesaplara kadar her şeyin Erdoğan ve Bahçeli’nin beka stratejisi ekseninde yürütüleceği açık. Burada seçimlerde oy devşirmekten bahsetmiyorum. Mesele seçimse örneğin, Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu’nun öne sürüleceğinden, seçime ilişkin kuralların ayarlanacağından bahsediyorum. Eğer bir süreç başlarsa, Türkiye halkının anayasal taleplerine değil AKP-MHP koalisyonunun kendi iktidarlarının bekasına karşılık gelecek. İhtiyaç, demokratik meşruiyetini kaybetmiş iktidar ortaklarının varlık sorunundan kaynaklanıyor ve değişiklik önerisinde ne yazarsa yazsın, hangi biçimde önümüze konursa konsun okumamız gerekenin bu olduğunu daha önceki deneyimlerimizden biliyoruz.
"ANAYASAL KAZANIMLAR SINIFSAL MÜCADELELERİN ÜRÜNÜ"
AYM, AİHM kararlarının tanınmadığı bir süreçten geçiyoruz. Son olarak bunu Berberoğlu dosyasında da görüyoruz. Yine Gezi davasında beraat kararlarının bozulması, Boğaziçili öğrencilere yönelik baskı…Bütün bunlar yaşanırken anayasa tartışması nereye oturuyor?
Öncelikle “Bir anayasa yapım süreci nedir?” sorusunu sormak gerek. Anayasacılık hareketleri olarak tanımladığımız hareketler, temelde iki şey yaparlar. Birincisi on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda olduğu gibi monarşik egemenlik ilkesini yıkmak isterler. İkincisi yine on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıldan başlayarak hakları güvence altına alırlar. Bu nedenle Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde kuvvetler ayrılığının olmadığı ve insan haklarının güvence altına alınmadığı bir toplumun anayasası olmadığı söylenmiştir. Bu hareketler sınıfsal karakterlidir. Bütün anayasal kazanımlar sınıfsal mücadelelerin, ezilenlerin mücadelelerin ürünü olarak kayıt altına alınmıştır. Genel oy mücadelesi, kadınların oy hakkı mücadelesi, sosyal haklara ilişkin mücadeleler, siyah hakları mücadelesi… Bunlar anayasa hareketleridir. Bugün Türkiye’nin geldiği çok tehlikeli eşikte, faşizmin kıyısında, anayasa tartışması açılacaksa, bu amaçlarını az önce söylediğim iktidar koalisyonunun talebiyle olmaz, onların ihtiyacı anayasa değil. Fakat Gezinin demokrasi ve özgürlük talebi, Boğaziçi öğrencilerinin direnişi eksenindeki talepler anayasal taleplerdir. Baskı görmeme talebi, güvenceli çalışma talebi, parasız eğitim talebi, kendi rektörünü seçebilme talebi, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmetine ulaşabilme talebi, işkence ve kötü muameleye maruz kalmama talebi, LGBT bireylerin insan hakları talepleri anayasal taleplerdir ve anayasa tartışması başlayacaksa burada başlar.
REJİM BEKA KAYGISI DUYUYOR
Bazı başkanlık türevlerinde uygulanan veya tartışılan yüzde 50’den daha düşük bir sayıyla cumhurbaşkanı seçilmeyi mümkün kılacak ve fakat beraberinde bazı makyaj hükümler getirecek türden bir değişiklik paketi sizin için sürpriz olur mu? Çünkü böyle yorumlar da var…
Sürpriz olmaz, aksine beklenen olur, fakat bunu da içerebilecek daha geniş bir tartışmanın açılacağını düşünüyorum. Rejim beka kaygısı duyuyor, demokratik meşruiyetini yitirdi. Dolayısıyla bu süreci meşruiyet kazanmak için de kullanacaklar. Söylediğim gibi atacakları her adımı böyle okumak gerek. Meselenin demokratik bir anayasa süreci yaratmak olmadığını içinde yaşadığımız koşullarda ifade etmeye lüzum var mı? AKP-MHP, yurttaşları buna ikna edecek kapasitesinin kalmadığını da biliyor. Bu durumda süsler de eskisi kadar önemli olmayacak. Peki anayasa değişikliğini parlamentodan geçirmek nasıl mümkün olacak? Bu da çok mümkün görünmüyor. Muhalefetin katılmadığı bir anayasa yapım sürecinin ardından ortaya çıkan metnin 360 ile 400 arasında bir oyla parlamentodan geçtiğini düşünelim. Zorunlu halk oylamasına cesaret edebilir mi? Hiç sanmıyorum. Değişiklik değil, değişiklik tartışmasının, sürecin kendisinin AKP için kritik olduğunu düşünüyorum. Anayasa değişikliği yerine, Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi anayasal önemi haiz kanunlara yöneleceklerini daha kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorum.
"İHTİYAÇ, DEMOKRATİK ZEMİNLERİN TESİS EDİLMESİDİR"
Yeni bir anayasa nasıl olmalı peki? Hangi ihtiyaçlarla, nasıl bir şekilde hazırlanmalı?
Bir anayasa neden yapılır sorusunun çok çeşitli yanıtları olabilir. Fakat hepsinin şu yanıtta kesiştiğini düşünüyorum: Toplumsal sınıflar ve siyasal güçler arasındaki çatışmanın sürdürülmesini sağlayan, bunun demokratik zemini olan anayasaların yenilenmesinin sebebi belli bir denge durumunun aşılması, çatışmanın barışçıl ve demokratik araçlarının ortadan kalkmasıdır. Demokratik ve hukuki zeminlerin ortadan kalktığı, ülkenin anayasasızlaştırıldığı böyle bir dönemde yeni bir anayasanın karşılık geldiği ihtiyaç, bu demokratik zeminlerin tesis edilmesidir. Demokratik anayasa yapım süreçleri ve araçları özellikle karşılaştırmalı anayasa hukuku bakımından çok geniş bir araştırma alanı. Yakın dönem örnekleri var. Güney Afrika bir model örneğin. Türkiye’de 2011’de TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulduğunda bu modeller çok tartışıldı hatırlarsınız. Demokratik kitle örgütlerinden, siyasal partilerden, meslek odaları ve sendikalardan, yurttaşlardan öneriler toplandı vs. Fakat anayasa yapım sürecini de anayasa hareketlerinin biçimlendireceğini söylemek isterim. Türkiye’nin geldiği eşikte, demokrasinin içeriği hakkında, öznesi hakkında konuşmadan, biçimsel demokrasinin prosedürler alanında kalarak bu eşiğin demokrasi tarafına geçmek mümkün olmayacak. CHP’nin “Seçimi bekleyin, gidecekler” stratejisinin temel yanlışı bu. Bu stratejide demokrasiyi savunacak özne özel olarak gizleniyor, hatta yalnızlaştırılıyor, güçsüzleştiriliyor. Yaklaşık elli yıllık neoliberalleşme sürecinin siyasal sonucu demokrasiyi biçime indirgemek, sınıf içeriğini ortadan kaldırmak oldu. Literatürde demokrasisizleşme kavramıyla tartışılan meselenin özünün bu olduğunu düşünüyorum. Eğer demokrasiyi savunmak zorunda olduğumuz bir eşikteysek -ki CHP idaresi dahil muhalefet burada uzlaşıyor- artık onu savunacak özneden, demostan yola çıkmalıyız. Demokratik bir anayasa yapımı süreci de bu yolda ortaya çıkacaktır.