Dünya servet vergisi tartışıyor | Servet vergisi politiktir sınıfsal tercihi yansıtır
Ekonomi Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ile servet vergisini konuştuk. Durmuş, pandemi ile beraber servet vergisinin dünyada bir kez daha gündeme geldiğini kaydetti.
Zeliş IRMAK
İstanbul
Derinleşen ekonomik kriz ve pandemi en yoksulları daha da yoksullaştırırken en zenginlerin serveti arttı. Toplumun en zengin katmanı için 2020 yılı, daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte artan kârlar ve kişisel servet birikimi yılı oldu. Forbes’un raporuna göre dünyadaki milyarderler, sadece nisan 2020’den temmuz 2020’ye kadar, zaten devasa olan servetlerini toplu olarak dörtte birden fazla (yüzde 27,5) artırarak 10,2 trilyon dolarlık rekor seviyeye çıkardı.
Dünyaya paralel olarak Türkiye’deki milyonerler de servet ‘bolluğundan’ payını aldı. Bir yandan milyoner sayısı artarken, raporlar Türkiye’de en zengin yüzde 1’in toplam servetin yarısından fazlasını aldığını ortaya koydu. Servet sahiplerinin artan serveti şunu gündeme getirdi: Servet vergisi.
Ekonomi Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ile servet vergisini konuştuk. Durmuş, pandemi ile beraber servet vergisinin dünyada bir kez daha gündeme geldiğini kaydetti ve Türkiye’ye ilişkin şunları söyledi: “Servet vergisi iktisadi olarak karşı çıkılabilecek teknik özelliklere sahip bir vergi değil. İktisat bilimi, ‘Servet vergisi uygulamamalısınız’ demez. Servet vergisi politiktir ve sınıfsal tercihi yansıtır. İktisadi rasyonalitenin çok ötesindedir. Bunu uygulayacak bir hükümet olur ise çok rahat bir şekilde bunu uygular.”
Hocam en baştan başlayalım istiyorum. Servet vergisi öncelikle ne ve neden yeniden gündeme geldi?
Servet vergisi kişilerin borçları düşüldükten sonra kalan servetleri üzerinden alınan bir vergi. Oranı çok yüksek olmayan bir vergi. Binde 1’e yakın, en fazla yüzde 3,5-5’e kadar çıkabilen bir vergi. Aslında yeni bir vergi değil. 1990’lı yıllarda 12 OECD ülkesinde uygulanmış bir vergi. 2. Dünya Savaşı sırasında da ABD’de çok ciddi bir şekilde bütçe açıkları ve borçlanma açığa çıkınca bunu karşılayabilmek için 400 bin doların üzerinde geliri olanlardan da yüzde 90 oranında vergi alındığına tanık oluyoruz. Türkiye ile ilgili çok talihsiz ve kötü bir örneği var bunun. 1942 yılındaki varlık vergisi. Genellikle de bununla ilişki kurularak çok değişik kesimlerden servet vergisine karşı çıkılıyor. Bunu da anlayışla karşılamak lazım. Çünkü o dönemde böyle bir vergi Türkiye’deki azınlık olarak tabir edilen kesimlerin ellerinden sermayelerinin alınması, sıkıntı ve zulme uğratılmaları ve onun arkasından da tabii ki servetin, sermayenin el değiştirmesi olarak sonuçlanmıştı. Bugün tabii haklı olarak o tür şeyler akla geliyor ama benim önerim bunu çok aşan boyutta.
SERVET VERGİSİ İLK KEZ GÜNDEME GELMİYOR
Niye gerekli?
Servet vergisi aslında pandemiden önce gündeme getirildi. Özellikle ABD’den Warren ve Sanders gibi Demokrat Parti adayları çok ciddi şekilde servet vergisi önerisinde bulundu. Yüzde 8 ve hatta 10’a kadar artan oranlı vergi önerileri oldu. Fransız İktisatçı Piketty, 2014’te yazdığı kitapta çok belirgin biçimde ‘Kapitalizmi kurtaracak olan en önemli şeyin yeniden vergileme ve servet vergisi’ olduğunu söylemişti. Servet eşitsizliğinin elimine edilmesi gerektiğini, aksi taktirde kapitalizmin yıkılacağını söyledi. Kovid-19 öncesinde bu verginin gündeme getirilmesinin temel nedeni şuydu: Neoliberalizm döneminde eşitsizlik çok derin biçimde arttı, yoksulluk arttı. Bu sistemi ciddi biçimde sarstı. Hatta bir kısım zengin dahi bundan rahatsız olmaya başladı. O yüzden bir miktar sistemi rahatlatabilmek, kitlelere satın alma gücü aktarabilmek ve bir miktar da onların muhalefetini dindirebilmek için böyle önerilerin gündeme geldiğini biliyoruz.
Pandemi ile işin rengi değişti. Tarihin en derin ekonomik krizlerinden ikincisi yaşanmaya başlandı. Bütün bunlara müdahale etmek gerekti. Devletler müdahale etti, ciddi bütçe açıkları vergiler ve borç stokları çok arttı. Gelişkin ekonomilerde borç stokları GSYH’nin payı içinde 20 puan arttı. Az gelişmiş ülkelerde 10 puan arttı. Kısacası devlet bütçesini allak bullak etti. Tabii ki bu bütçe eşit biçimde dağılmadı ama sonuçta bütçe açıkları ortaya çıktı. Böyle olunca da ‘Bu açığı nereden karşılayacağız’ demeye başladılar. Servet vergisi tekrar gündeme gelmeye başladılar ama batıda gündeme geldi. Türkiye’de gündeme gelmedi. Türkiye’de maalesef hâlâ özel iletişim vergilerine yükleniyoruz, halkın üzerindeki dolaylı vergilerin yükünü artırmaya çalışıyoruz. Bizim gibi ülkeler ya işin farkında değiller ya da ‘Sonuna kadar zorlayalım bakalım nereye gidecek’ havasındalar. Sonuç itibariyle kovid-19’un neden olduğu bütçe açıkları, devlet müdahaleleri, destek paketleri bunun borçlanmaya etkisi nedenler oldu.
Diğer iki nedeni de söyleyelim. Servet stoklarının en az yüzde 10’unun saklandığı vergi cennetleri var. Dünya halklarının gözünde de ‘Biz açlık yoksulluk çekerken birileri servetlerini oralarda gizliyormuş’ deyince de servet yeniden gündeme gelmeye başladı. Son olarak ekolojik boyutu var. Eko sosyalistler, net bir şekilde “Ekolojik tahribatın en önemli nedenlerinden birçok zenginlerin tüketim alışkanlıkları. Bunları vergilendirirsek doğa üzerindeki tahribatı azaltabiliriz” diyor.
İKTİSAT SERVET VERGİSİNE KARŞI ÇIKMIYOR
Türkiye’de durum ne? Servet vergisi Türkiye’de uygulanabilir mi?
Servet vergisi iktisadi olarak karşı çıkılabilecek teknik özelliklere sahip bir vergi değil. İktisat bilimi, ‘Servet vergisi uygulamamalısınız’ demez. Servet vergisi politiktir ve sınıfsal tercihi yansıtır. İktisadi rasyonalitenin çok ötesindedir. Bunu uygulayacak bir hükümet olur ise çok rahat bir şekilde bunu uygular. Ama buna sınıfsal gerekçelerle ya da varoluşunu açıklayabileceği gerekçelerle ya da varoluşunu açıklayabileceği gerekçelerle elbette ki bunun uygulanması mümkün olamayabilir.
Gelelim Türkiye’deki duruma. ‘Zaten Türkiye’de servetten vergi alınıyor’ deniliyor. Alınmıyor. Veraset ve intikal vergisi diye bir vergi var. 2020 yılında veraset ve intikal vergisinin toplanan geliri 1.3 milyar lira sadece. Toplam vergi payı içerisindeki payı binde 15. Servetin aktarılması biçimindeki olaydan elde edilen gelir inanılmaz derecede düşük. İkinci unsurun motorlu taşıtlar vergisi (MTV) olduğu iddiası var. MTV’yi lüks otomobilden olduğu gibi traktörden de alıyorsunuz. Emlakta da aynı durum söz konusu.
Servet vergisinin matrahı var mı? Var. Bunun için Türkiye’de servetin dağılımına bakmamız lazım. Türkiye’deki servetin dağılımı kısaca şöyle: Bir finansal servet, iki finansal olmayan servet var. Türkiye’de yüzde 21’i finansal servet, yüzde 79’u da finansal olmayan servet biçiminde. Türkiye’deki zenginlerin büyük bir kısmı emlak zengini. En tepede, hedefte olanların bu büyük müteahhitler olması gerekiyor. Ama tabii ki bunların gerçekten servetlerinin değerlerini toplayabilmek zor. O nedenle nereye odaklanılıyor? Öncelikli olarak finansal servetlere odaklanılıyor. Credit Suisse’in son raporu, Türkiye’nin 2019 yılına ait verilerini şöyle paylaştı: Türkiye’nin toplam finansal serveti 1,4 trilyon dolar. Dünya serveti içindeki payı binde 4. Peki bu nasıl dağılıyor? En zengin yüzde 1’lik nüfus servetin yüzde 53-54 gibi bir kısmını alıyorlar. En zengin yüzde 5 servetin yüzde 60,5’ini, en zengin yüzde 10 yüzde 70’in üzerinde bir pay alıyor. Durum böyle olunca inanılmaz bir eşitsizlik ortaya çıkıyor. Bu eşitsizlik paranın nerede olduğunu da gösteriyor. Servet ilk elden zenginlerin elinde ve yeri belli. Yüzde 1’i vergilendirseniz yeter.
SERVET NASIL BÜYÜYOR?
İtirazlardan biri, ‘Çifte vergilendirme’ iddiası. ‘Servet gelirin kullanmayan kısmıdır, tasarruftur; gelir vergisi ödeyenler iki kere vergi ödeyecek" deniyor...
Servetin nasıl büyütüldüğü de önemli. Diyelim geliri tasarruf ettiniz ve biriktirmeye başladınız. O birikiminiz nasıl kendisini büyütüyor? Faiz, rant, hazine kağıtları, türev piyasalar… Emek sarf ederek büyütülmüyor. Bu alanlar da çifte vergilendirme olarak yorumlandırılamayacak alanlar.
Kovid-19 ile beraber dünyada kredi bollaşması oldu. Çekilen krediler yatırımlara gitmedi. İstihdamı artırmada kullanmadılar. Finans piyasalarında değerlendirdiler. İnanılmaz bir şekilde servetlerini artırdılar. Bir örnek vereyim, her şeyi açıklamaya yeter. ABD’deki en zengin 500 kişisinin korona döneminde servetlerinin değeri 7,6 trilyon dolara çıktı. 1,8 trilyon dolar arttı. Yüzde 31 artış. İnsanlar ölüyor, açlık, yoksulluk, işsizlik artıyor. Sizin servetiniz artıyor. Bunun neresi çifte vergilendirme? Bunlar güçlü argümanlar değil.
BAZI ZENGİNLER SERVET VERGİSİ ÖNERİYOR
Servet vergisini öneren zenginler de var. Kendilerinden daha fazla vergi alınmasını istiyorlar. Bu bir çelişki doğurmuyor mu?
Bazı zenginler muhtemelen ‘Elimizden tamamı gideceğine hiç değilse bir kısmını verelim, biz de kurtulalım’ diyor. Bu hem rasyonalite içeriyor hem de vicdanlarını rahatlattıklarını düşünüyorum. Bir kısmı aslında ‘hayırseverlik’ üzerinden de bağışlar yapıyor. Ama daha statükocu olanlar, sağda yer alanlar; “İnsanların elinden serveti almak demek demokrasiye, girişimcilik haklarına ters düşer. Ekonomik büyümeyi yavaşlatır, istihdama zarar verir” diyor. Akla gelebilecek her türlü kötülüğü servet vergisinin arkasına takıp bu nedenlerden dolayı karşı çıkıyoruz diyorlar ama bunun bilimsel bir karşılığı yok. Bunun karşısında ‘Hayır ekonomi için çok daha iyi olur’ diyen sayısız çalışma önerebilirim.
DÜNYA SERVET VERGİSİNİ TARTIŞIYOR
Dünyada örnekleri nedir servet vergisinin?
Norveç, İsviçre, İtalya ve İspanya’da uygulanıyor. Şimdilerde Arjantin bir uygulama başlattı. 3 milyar doların üzerinde bir vergi geliri planlıyorlar. Yüzde 20’sini koronavirüs ile ilgili tıbbi malzeme alımında kullanacaklar, yüzde 20’si ile KOBİ’lere destek olacaklar, yüzde 20’si ile öğrencilerin borçları ödenecek ve sosyal koruma programları uygulanacak. Bunun dışında Peru’da dayanışma vergisi gündeme geldi. Bunun yanı sıra İngiltere’den Şili’ye, Hindistan’dan ABD’ye bu konu ciddi şekilde gündeme getiriliyor.
TEMEL MÜCADELE KAPİTALİZME KARŞI OLMALIDIR
Emekçiler açısından bu meseleye nasıl bakılmalı?
Artı değer sömürüsü bu ülkede hiç olmadığı kadar yüksek. Gelir dağılımı adaletsizliğinin ve bunu paralelinde servet dağılımı adaletsizliğinin birincil nedeni emek-sermaye çelişkisidir; kapitalizmin kendisidir. Asgari ücretleri bu kadar düşük düzeyde tutan politikalardır. Emeğin payını bu kadar düşük belirlerseniz, kârın payı o kadar yüksek olur. Aslında sizin servetiniz bizden aldıklarınızdır diyebilmeliyiz. Siz bunları alıyorsunuz ve biriktiriyorsunuz. Artı değer sömürüsüyle servetinizi biriktiriyorsunuz. Servet vergisi alınırsa, işçi sınıfı başta olmak üzere emekçi kesimler için kullanılırsa ne olur? Bizden aldıklarınızın en azından bir kısmını servet vergisi yoluyla geri almış olacağız denir. Dolayısıyla emek perspektifi şunu söyler: Ben birincil sömürü ilişkisine karşı mücadele vereceğim, sınıf mücadelesinin birincil hedefi artı değer sömürüsünü kaldırmaktır. Sınıfsız toplumu tarif ediyoruz ama buna bugünden yarına gidiş mümkün mü? Hayır. Çok uzun bir yol var. Bekleyerek olmayacağı belli. Temel hedef olarak sınıfsız toplumu kurma mücadelesi verirken aynı zamanda da hakları ve özgürlükleri genişleten, bizi güçlendiren politikaları da hayata geçirmemiz lazım. İşte bu ikincil bölüşüm. Bütçe, kamu harcamaları ve vergi politikaları üzerinden yürüyen bir şey. Bunun için işçi sınıfının siyasal iktidarına ihtiyaç var. Sömürüyü azaltan ve halkı rahatlatan önlemlere başvurması lazım. Yani servet vergisi bunlardan bir tanesidir.