12 Şubat 2021 22:39

Yazar Eyüphan Erkul: Cahide Sonku, sevgi selinin ortasında köksüz yaşadı

Eyüphan Erkul yeni romanı “Cahide/Melekler Yeryüzünde Yaşayamaz”ı anlattı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv 

Paylaş

Ege KARACAN

Yazar Eyüphan Erkul’un “Cahide/Melekler Yeryüzünde Yaşayamaz” romanı geçtiğimiz aylarda okurlarla buluştu. Erkul’la  Cahide Sonku’nun yaşam hikayesini anlattığı yeni romanını konuştuk. 

Cahide Sonku’yu anlatan bir roman yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Düşündüğüm zaman, bu fikir bende hep vardı da tanımlayabilmem yıllarımı aldı gibime geliyor. Hep içimdeydi galiba; sanki bu fikirle beraber doğdum da şifreleri çözüp, fark edebilmem yıllarımı aldı. Hani derler ya, hayata geliş amacımız vardır diye. Cahide/Melekler Yeryüzünde Yaşayamaz ve benzeri hikayeleri anlatmak için dünyaya gelmiş gibi hissediyorum kendimi.

Bu noktada şunu söylemem gerekecek, bir romancı olarak “gerçek hikayelerle” ilgileniyorum. Gerçeği yeniden üretmek, onu edebiyatın sınırları içinde bir daha ele almak çok ilgimi çekiyor. Kendimi ait hissettiğim bu “ekol” içinde yeni bir roman yazıp, daha geniş kitlelere ulaşmak istiyordum. Bunun için bir arayışa giriştim. Yaygınlaşacak, muteber bir hikaye arıyordum. Dönüp uzmanı olduğum alanlara bakmayı tercih ettim. Tarih, savaşlar, tiyatro, edebiyat, sinema gibi alanlardaki kadın karakterlere bakındım. Önce Afife Jale’nin hayatını anlatmayı seçtim. Bilirsiniz; Afife hanım, kurulu düzene karşı çıkarak sahneye çıkan ilk Türk ve Müslüman kadın tiyatrocumuzdu. Onun hikayesi yazılmıştı fakat dramatik yapıyı bilen bir romancı tarafından hiç ele alınmamıştı. Bazı gazeteciler hakkında kitap yazmıştı fakat… Kendi tarzımla bu hikayeyi daha yükseğe taşıyacağımdan emindim.

Tam araştırmalarımı bitirip, bir Afife Jale özeti yazdığımda, yayınevi yönetirken yayımladığım, Agah Özgüç’ün yazdığı Cahide Sonku: Peçete Kağıdındaki Anılar kitabı tekrar elime geçti. Daha önce işlenmiş bir hikayeyle boğuşmak yerine, işlenmemiş bir alanı kullanmayı istedim. Yani o an ne yazacağıma karar vermiş bulunuyordum. Hemen Afife Jale romanını bir kenara bırakıp, kütüphanelerin süreli yayınlar bölümünde araştırmalar yapmaya başladım. Çünkü Cahide hanımın hikayesinin tamamı daha önce roman biçiminde yazılmamıştı.

Nasıl bir hazırlık ve araştırma süreci geçirdiniz? Bu süreçte nelerle karşılaştınız?

Öncelikle digital kaynakları taradım. Agah Toros’un digital arşivindeki kupür PDF’leri yol haritam oldu. Orada yarım ve eksik olan tüm haberleri, kütüphaneye giderek, dört büyük gazetenin arşivinden çıkardım. Daha sonra Darülbedayi adıyla çıkan ve tiyatro dergisinin 40 yıla yakın nüshalarını tarayarak Cahide hanımın oynadığı oyunların listesini çıkardım. Bu oyunların metinlerini bulup okudum. Ardından onun oynadığı filmleri izledim.

Daha önce Cahide Sonku için süreli yayınlar arşivine girip çalışan olmamıştı. Onun hayatının hep son dönemi, alkolle olan sorunları arabesk bir tınıyla, yürek söken bir efkarla anlatılıyordu. Oysa asıl anlatılması gereken hikaye kimsenin bakmadığı yerde duruyordu. Onun kudretli bir geçmişi vardı. Sinemamızın ilk büyük starıydı, ilk kadın yönetmenimizdi, ilk kadın yapımcımızdı. Tam bir cumhuriyet kızıydı ve üstelik tiyatroya ilk defa Halkevleri’nde başlamıştı. Hem kuru düzenle hem de erkeklerin haşin dünyasıyla dertleri vardı. Kimsenin bakamadığı alanlar bir sanat eseri için bulunmaz nimettir. İşe bu noktadan sonra 60 sayfalık bir özet yazarak başladım.

Romanda; Cahide Sonku’yu nasıl bir kurguyla anlatıyorsunuz? Biraz bahseder misiniz?

Arşiv çalışmasını tamamlayıp, özeti önüme aldığımda hikayenin çok karmaşık olduğunu gördüm. Bir yöntem bulmalıydım, bir çerçeve çizmeli ve bir tema oluşturmalıydım. Bunun için Cahide hanımın hayat hikayesinin kararlık dehlizlerinde gezindim. Romana danışman bir psikolog doktor buldum. Ercan Süt… Onunla psikolojisi hakkında konuşurken birden babasız büyümüş bir kız çocuğu olduğu ve bunun ruhunda gizli duran travma düğümleri olduğunu anladım. İşte o noktadan sonra Cahide hanımı hayatına giren dört erkek üzerinden anlatmaya karar verdim. Varoluşundaki eksikliği başkalarıyla gidermeye çalıştığı ve bu yüzden hep aynı hataları yaptığı açıktı. Altı bölümlük romanın ilk ve son bölümü Cahide’yi, diğer bölümleriyse dört büyük aşkını anlatıyor.

Romanı yazarken neler hissettiniz? Cahide Sonku’nun en çok hangi hikayesi sizi etkiledi?

Romanı yazarken onun hakkında yazılan her şeyi okumuş, arşivdeki fotoğraflarını incelemiş, filmlerini izlemiş, rol aldığı bütün oyunları okumuştum. Psikolojisinin karmaşık yönlerini çözmüştüm. Onu ailemden biriymiş gibi iyice tanımıştım. Adeta karşıma çıksa nasıl davranacağını kestirebilecek noktaya gelmiştim. Adeta zihnimde yaşayan bir varlığa dönüşmüştü. Bazen onu yanımda, yakınımda bile hissedebiliyordum. Bu durum beni çok etkiledi. Hayatının tümüne baktığımdaysa beni en çok etkileyen hikayesi, yoksul bir kız çocuğuyken, tiyatroya sevdalanması, bunun peşine düşmesi, eğitim alarak Türkiye’nin en büyük oyuncusuna dönüşmesi… Burada büyük azim, inanç ve başarı yatıyor.

“Hiç kimse onun kadar tanınmadı, onun kadar sevilmedi, onun kadar arzulanmadı. Ama onca sevgi selinin ortasında hep köksüz yaşadı Cahide…” diyorsunuz. Sizce Cahide Sonku’yu köksüz kılan neydi?

Cahide hanım, 1916 yılında Yemen’de bir Osmanlı paşasının torunu olarak dünyaya geliyor. Yemen Osmanlı’nın çekildiği son topraklardan biridir. Bu geri çekiliş sonra aile İstanbul-Fatih’e taşınıyor. Savaşlar, işgaller bitince cumhuriyet kuruluyor. Müthiş bir değişimin içinde yaşıyor insanlar. Romanın fonunda bir tür değişimlere özellikle dikkat ettim. İşte bu ruh hali çoğu kimsede yersizlik ve yurtsuzluk duygusu yaşatıyor. Üstüne bir de Cahide’nin babasız büyümesi onu iyice köksüzleştirmiş. Kariyerinde elde ettiği tüm mevkileri belki de bu yüzden hemen kaybetmişti.

Cahide Sonku hep hazinli sonuyla anlatılıyor. Bunun sanatçıya ve sanatına yapılmış bir haksızlık olarak görüyorum. Sizce, Cahide Sonku figürüne nasıl bakılmalı?

Çok haklısınız… İnternete girip onun hakkında yazıları görünce çok utanıyorum. Herkes birbirinden “kopyala-yapıştır” yaparak 1980’lerden kalan “arabesk” bir sakillikle yazılar yazıyor. Onun hayatının son dönemi berbat bir şehir efsanesine dönüşmüş durumda. Neymiş Beyoğlu’nda onu sarhoş görmüşler… Onca travma yaşadıktan sonra ne yapacaktı Beyoğlu’nda bayram şekeri mi dağıtacaktı? Cahide, hayatının sonuna kadar hep özgüveni yüksek biri olarak yaşadı. O düşmemişti, yaşam biçimini değiştirmiş, bunu da bir tercih olarak seçmişti. Üstelik İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan aldığı emekli maaşı vardı. Öyle sokakta değildi.

Bence Cahide, gösteri sanatları tarihimizin bir azizesi gibi anılmalı. Sivil ve kadın bir kahraman gibi anlatılmalı. Sinema tarihimizin en büyük oyuncusuydu. Hâlâ onun kadar sevilen, onun kadar başarılı, onun kadar göklere çıkmış bir starımız olmadı.  Haldun Taner şöyle diyor; “Cahide Sonku, her şeyden önce güzel bir kadındı. Çok güzel. ‘Allah’ın özene bezene yarattığı’ dedikleri soydandı. Mitolojideki, tarihteki günlük hayattaki çok güzellerden. Afhroditeler Helenalar, Vivien Leigh, Ingrid Bergmann ya da Marylin Monroelar soyundan...” Bence ona bu gözle bakılmalı.

"CAHİDE SONKU, MUHSİN ERTUĞRUL İLİŞKİSİNE ÇOK ÖZEN GÖSTERDİ"

Muhsin Ertuğrul’un Cahide Sonku’nun kariyerinde önemli bir yeri var. Ertuğrul’la Sonku arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Bu roman her ne kadar Cahide hanımın hayatını anlatsa da aynı zamanda Muhsin Ertuğrul’a bir saygı duruşudur. Ki Türk sinemasının ve Batılı anlamda Türk tiyatrosunun kurucu babasıdır o. Ne yazık ki, Muhsin Ertuğrul da beylik ve klişe laflarla anlatılır hep. Oysa karşımızda anıtsal bir sanat insanı olduğunu genellikle gözden kaçırırız. Ben de eskiden “ideolojik körlük” içindeydim. Onun “devletin adamı” olduğunu düşünüyor, önemsemiyordum. Geç de olsa bunun büyük bir hata olduğunu anladım. O nedenle Cahide Sonku, Muhsin Ertuğrul ilişkisine çok özen gösterdim. Şimdi “ilişki” deyince kitabı okumayanlar yanlış anlamasın. Bir hoca-öğrenci, yönetmen-oyuncu ilişkisinden bahsediyoruz.

Muhsin Ertuğrul, eğitimine Darülbedayi’de başlayıp, daha sonra uzun süre Almanya, Fransa ve Sovyetler Birliğinde bulunarak oralarda tiyatro ve sinema sanatını yakından incelemiş biriydi. Sanat birikimi çok fazlaydı. Cahide’deki ışığı görerek, ona el uzattı ve birlikte harika işler yaptılar. Mesela senaryosunu Nazım Hikmet’in takma isimle yazdığı “Aysel: Bataklı Damın Kızı” filmini Muhsin Ertuğrul çekmiş, Cahide Sonku başrolde oynamıştı. Film vizyona girdiği anda tüm salonlar doldu taştı. Bir anda Aysel’in taktığı yazma moda oldu ve bizim ilk sinema starımız böylece doğdu. Ana Akım Türk sineması hala açılan o kulvardan ilerlediğine inananlardanım…

ÖNCEKİ HABER

İZSU işçileri: Öğrencilerin mücadelesi işçi sınıfının mücadelesidir

SONRAKİ HABER

ABD'de kriz geçiren 9 yaşındaki çocuğa biber gazı sıkan polisler açığa alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa