Petrokimya işçisi yazdı: Boğaziçi’de olanlar ülkemizin sorunudur
"Bugün Boğaziçi’de demokratik üniversite mücadelesi veren gençler ilerici gençlerdir, başta biz işçiler olmak üzere hepimiz gençlerimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız."
Fotoğraf: Mürsel Ç.
Adana’dan petrokimya işçisi
“35 milyon metre kare vatan toprağı işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür.” Bu sözler Denizler tarafından 1971 yılının Türkiye’sinde söylenmişti. Öğrenci hareketlerinin en yoğun yaşandığı, mücadelenin sokakları, kampüsleri ve ülkenin her alanını sardığı ve dönemin iktidarının bu gençleri “vatan haini” ilan etmesinin ardından, ülkenin savunulmasıydı bu sözler. Hiç yabancı gelmedi değil mi suçlamalar? Hatta çok tanıdık geldi. Bugün televizyonu açtığımızda hemen hemen herkesin ağzından duyduğumuz suçlamalar... Boğaziçi’de hak verilmez alınır diyen bu ülkenin aydınlık yüzü gençlere yakıştırılan şeyler. İleride evimizi teslim edeceğimiz mühendise, adalet aradığımızda terazisine gerek duyacağımız, savcı, hakim, avukata yakıştırılan utanç verici sözler. Ne milli bütünlükmüş değil mi?
Aslında önce milli bütünlük nedir? Bunun cevabını aramak gerekiyor. Milli bütünlük iktidarın bütünlüğü mü yoksa Türkiye halklarının bütünlüğü mü? İktidar ve onların yandaşlarının ağzına sakız yaptığı bu cümle aslında her koltukları sallandığında gıcırtısından çıkan sestir. Türban, camii, vatan, milli bütünlük, ahlak, dış güçler... Milli bütünlüğü saltanat bütünlüğü olarak görenlerin koltuğunun gıcırtıları arttıkça saydığımız şeyler artarak devam eder.
YALAN VE ÇARPITMALARI BOŞA ÇIKARMALIYIZ
Bugün ülkemizde okullarına ‘darbe yapmak’ isteyen zihniyete demokratik hakkını kullanarak karşı çıkan gençleri baskıyla, zulümle susturmaya çalışanlar ağızlarından demokrasiyi, adaleti düşürmeyenlerdir. Ülkenin her yerini saran Boğaziçi’deki rektör darbesi aslında atanarak mı yoksa seçilerek mi sorusuna cevaptır. Seçilmiş belediye başkanlarıyla başlayıp devam eden kayyumların sonu yoktur. Bugün ılımlı muhalefet yapanlar kayyumla karşı karşıya geldiğinde umarım 500 kilometre yürüyüş yapmak zorunda kalmazlar. Boğaziçi’de olanlar sadece o üniversitenin sorunu değildir, ülkemizin sorunudur. Herkesin bu sorun karşısında dimdik durması gerekiyor. İşçi kardeşlerimiz iktidarın yalan ve çarpıtmalarına asla kanmamalıdır. LGBTİ bireylerini bu ülkenin evlatları değilmiş gibi gösterenlere inat hep birlikte gerçekten “milli bütünlüğü” göstermek ve eylemleri artırarak devam ettirmek gerekir. Baskıya, sömürüye karşı sıkılmış yumruk gibi durarak mücadeleye devam edilmelidir. Çünkü bu sadece bir üniversite sorunu değildir.
PEKİ SORUN SİSTEMDE Mİ? YOKSA KİŞİLERDE Mİ?
Yukarda belirttiğim 1971 Türkiye’siyle 2021 Türkiye’si arasında bir fark yoksa sorun sistemin kendisidir. Bizler her sorunda her toplumsal olayda sorunu ve çözümü kişilerde arıyoruz. Hatayı burada yapıyoruz zaten. Bugün Menderes, Özal, Demirel vs. hepsi yaşıyor. Bu insanlar aslında ölmedi, hâlâ iktidardalar. Sorunu kişilere bağlayıp kişiler üzerinden çözüm aramak hiçbir zaman bu ülkeye bir şey kazandırmayacak. 1971'de Denizlerin dediği gibi: “Öğrenci hareketlerine gelince iddianamede öğrenci hareketlerinin başlangıç tarihi 1968 olarak belirtilmektedir. Bu tarih yanlıştır. Türkiye'de öğrenci olayları 50-60 senedir eksik olmamıştır. Sultan Hamid'in tıbbiye talebelerini Sarayburnu’dan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri Türkiye'de devam edegelmiştir. 1908’i hazırlayan hareketler ileriye dönük hareketlerdir. Vagonli’yi tahrip eden gençler ilerici gençlerdir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ‘Faşizme hayır’ diyen gençler ilerici gençlerdir. Ve 28 Nisan 1960 tarihinde özgürlük savaşı veren gençler ilerici gençlerdir.”
Ve bugün Boğaziçi’de demokratik üniversite mücadelesi veren gençler ilerici gençlerdir, başta biz işçiler olmak üzere hepimiz gençlerimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. ‘Örgütlü halkı hiçbir kuvvet yenemez’ sözünü hatırlatır, özgür ve gerçekten demokratik günler dilerim.