GSÜ'lü Fransızca öğretmeni: Kavganızı üniversiteler üzerinden yapmayı bırakın
YÖK'ün Galatasaray Üniversitesi'nde Fransız eğitimcilere Türkçe şartı getirmesini değerlendiren bir Fransızca öğretmeni, "Kendi kavganızı üniversiteler üzerinden yapmayı bırakın" dedi.
Fotoğraf: Mister No/Wikimedia Commons (CC BY 3.0)
Cihan ÇELİK
İstanbul
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) eğitim dili Fransızca olan Galatasaray Üniversitesindeki (GSÜ) Fransız eğitimcilere B2 veya üzeri Türkçe dil yeterliliğine sahip olma zorunluluğu getirildi. Karar sonucu oturma izni yerine de geçen çalışma izinleri etkilenen Fransız eğitimciler, Türkiye'de "yasadışı bulunma" konumuna itildi. YÖK yetkililerinin basına yansıyan açıklamasına göre kararın alınma gerekçesi; "Fransa'daki üniversitelere ve ortaöğretim kurumlarına gönderilen Türkçe okutmanları ve din görevlilerinden B2 düzeyinde Fransızca istenmesi."
Eğitim-Sen Galatasaray Üniversitesi Temsilciliği konuyla ilgili açıklamasında "YÖK’ün getirdiği bu zorunluluğun akademik, bilimsel gerekliliklerle açıklanabilecek bir yanı görünmüyor. İktidarın üniversiteleri şekillendirmesi, istediğine kadro açıp istemediğini kadrodan çıkarması gibi bir durumla karşı karşıyayız ki bunun bir örneğini zaten şu an Boğaziçi Üniversitesi’nde de yaşıyoruz. Oysa eğitim, siyasi ya da diplomatik sorunların konusu olmamalı. Üniversiteler kendi akademik gereksinimleri doğrultusunda karar alabilen özerk yapılar olmalı. Yıllardır Galatasaray Üniversitesi öğrencilerine emek veren Fransız çalışma arkadaşlarımızın yanındayız” diye belirtti.
Galatasaray Üniversitesi'nde Hazırlık Bölümü’nde Fransızca öğretmeni olan ve isminin haberde yer almasını istemeyen eğitimci ile yaşanan süreci, YÖK’ün karara gerekçe gösterdiği mütekabiliyet (karşılıklılık) açıklamasını ve Fransa ile Türkiye arasındaki gerilimin üniversiteye yansımasını konuştuk. YÖK'ün mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesini bahane olarak kullandığını belirten öğretim üyesi, herhangi bir siyasi iradenin üniversitelere kendisini tahakküm ettirmesinin ve baskı kurmasının yanlış olduğunu vurguladı. Üniversite yönetiminden açıklama beklediklerini dile getirerek, Fransa ve Türkiye hükümetlerine de "Kendi kavganızı üniversiteler üzerinden yapmayı bırakın" çağrısı yaptı.
AÇIKLAMA DA ÇALIŞMA İZNİ DE YOK
YÖK Türkçe dil yeterliliği şartı kararını ne zaman aldı, bu karar eğitimcilere nasıl bildirildi?
Normal koşullarda eğitimcilerin çalışma izinleri her sene eylülde yeniliyor. Galatasaray Üniversitesinde bu zaman kadar hep bir gecikme oluyordu. Yine gecikmeler olduğu düşünülerek çalışma izinlerinin yenilenmeyeceği konusunda arkadaşlar çok fazla endişelenmediler. Fakat ekim ayında rektörlükten dil seviyenizi belirleyen bir sınava gireceksiniz denildi. Sınava girdiler. Fakat bu duyuruda herhangi bir alt düzey ya da B2 seviyesinde olmaları gerektiği belirtilmemişti. Dolayısıyla hepsi girmedi sınava. Kendine güvenenler, Türkçe bildiğini düşünenler girdi. Üç kişi iyi bir seviye aldı. Ancak yine aralık ayına kadar hiçbir şekilde çalışma izinleri gelmedi ve nedenini hiçbir zaman öğrenemediler resmi olarak. Fransız rektör bunun politik olduğunu söyledi fakat ortada hiçbir açıklama yoktu.
Sonra aralık ayında eğitimciler YÖK’ten gelen bir talimatla B2 seviyesinde olduklarını kanıtlamaları gerektiğini öğrendiler ve apar topar Yabancı Diller Yüksek Okulu yine sınav düzenledi ve arkadaşlar bir kez daha sınava girdiler. Başaranlar ve başaramayanlar oldu.
Şunu da belirtmek lazım; bir sürü statü var, kimi eğitimci maaşını Fransa’dan alıyor, daha az bir kısmı da Türkiye’den alıyor maaşlarını. Fakat Türkiye’den maaş alanlar, çalışma izinleri yenilenmemeye başladığı andan itibaren maaşlarını alamadı. Aralık ve ocak maaşlarını alamamış durumdalar. Bu arada bu arkadaşlarımız aralıkta yapılan sınavı başardılar. YÖK’e de gönderildi başardıklarına dair bilgiler. Ancak hala çalışma izinleri gelmiş değil.
"MÜTEKABİLİYET İLKESİ BAHANE OLARAK KULLANILIYOR"
YÖK’ün Türkçe dil yeterliliği zorunluluğu kararını siz nasıl değerlendiriyorsunuz bir eğitimci olarak? Bu uygulamanın nasıl sonuçları olacak?
Tek kelimeyle saçmalık. YÖK mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesine göre yaptığını söylüyor. Fakat şöyle bir durum var; Fransa’da yapılan şey daha çok göçmen ailelerin çocuklarına, Türkiye’den göçmüş kişilerin çocuklarına Türkçe dersi veren öğretmenlerle ilgili. Ve bu öğretmenler de daha çok ilkokul düzeyindeki öğretmenler, o yaştaki çocuklara Türkçe öğrettikleri için alınmış bir karar. Dolayısıyla bunun Türkiye’de Galatasaray Üniversitesi gibi Fransızcanın başka bir değerinin olduğu bir üniversitede uygulanmaya çalışılması ve mütekabiliyet ilkesinin ileri sürülmesi bahane olarak kullanılan bir şey.
"KALİTE DÜŞECEK, DAHA AZ FRANSIZCA ÖĞRENİLECEK"
Öte yandan Galatasaray Üniversitesi’nin başlıca özelliği dilinin Fransızca olması. Yani Türkiye’de özellikle fark yaratması Fransızcanın eğitim dili olması. Bunun avantajı ne? Fransa ile Frankofon dünya ile bir köprü kurması. Bu anlamda öğrencilerin bu köprüden uzaklaşmasını ve bu fırsatlardan uzaklaşması sonucunu getirecek. Fransızca öğreniminde kalitenin düşmesine yol açacak. Bu konuda yapılmış birçok araştırma var, benim şahsen yapmış olduğum araştırma sonucunda da çıktı ki; en iyi öğrenme, karışık yani hem anadili olarak Fransızcayı konuşan kişilerin hem de başka Fransızca öğretmenlerinin birlikte öğrettiği ortamlarda gerçekleşiyor. Dolayısıyla buna aykırı bir şey uygulanıyor şu anda. Yani en iyi öğrenme varken, bu en iyi öğrenmeyi engelleyecek ortamlar yaratılıyor. Şonuç kalite düşecek, daha az Fransızca öğrenilecek, daha kötü Fransızca öğrenilecek, belki de öğrenilmemeye başlayacak. Fransa ile yahut Fransızca konuşulan dünya ile ilişkiler daha da kesilmeye başlayacak.
"MESELE SİYASİ İRADENİN KENDİNİ ÜNİVERSİTELERDE TAHAKKÜM ETTİRMESİ"
YÖK’ün aldığı kararın bilimsel değil daha çok dış politikaya göre belirlediğini de görüyoruz. Türkiye ve Fransa devletleri de bilim alanı üzerinden siyaset yapar durumdalar. Sizin bu konudaki yorumunuz ne olur?
Kesinlikle öyle. Bizim için Fransa’nın ya da Türkiye’nin haklı olup olmaması önemli değil. Mesele bu değil zaten. Mesele herhangi bir siyasi iradenin bir şekilde üniversitelere kendisini tahakküm ettirmesi ve bir şekilde o baskıyı kurması. Bu zaten yanlış olan. Çok basit olarak bilimin bütün milliyetçiliklerin üstünde olması gerekiyor. Dolayısıyla YÖK’ün aldığı bu karar, üniversite yönetiminin de bu karara boyun eğmesi, bilimin bir ideolojinin altında olduğunu, oldurulmaya çalışıldığını gösteriyor ne yazık ki.
Macron ile Erdoğan kavga ediyor, onlardan sıçrayanlar ne yazık ki bu konuyla hiç ilgisi olmayan kişilere geliyor. Özellikle öğrencilerin geleceği sıkıntı ve tehdit altında.
"KENDİ KAVGANIZI ÜNİVERSİTELER ÜZERİNDEN YAPMAYI BIRAKIN"
Öğrenciler ve akademisyenler bu kararı nasıl karşıladı?
Şu anda öğrenciler çeşitli duyurularla, sosyal medyada buna karşı olduklarını çok net ifade ediyorlar. Öğretim elemanları olarak da önümüzdeki günlerde üniversite yönetimi içerisinde bir takım şeyleri göstermeye, anlatmaya çalışacağız. Çünkü yönetimi de bu anlamda biraz suçluyoruz. Niçin bize haber vermedi? Fransız Rektörünün “Sessiz kalın, diplomatik bir şey bu, politik bir sorun. Dolayısıyla zarar vermemek için sessiz kalmak daha yararlı” gibi önerileri oldu. Bu çerçevede sanıyorum üniversitenin Türk yönetimi de aynı şeyi uygulamaya çalıştı. Bu yüzden de olaylardan net haberimiz olmadı. Bu sıkıntı. Bu anlamda yönetimden bir açıklama bekliyoruz.
Bunun ötesinde gerek Türk yönetimine gerek Fransız yönetimine bir mesaj vermek istiyoruz; “Bırakın. Kendi kavganızı, üniversiteler üzerinden yapmayı bırakın.”