13 Şubat 2021 23:41

Sağın dil hapishanesi

AKP ve MHP’nin açıklamalarında “terörist” ve “hain” sözcüklerinin sürekli tekrarlanması, siyasi üslupla ilgili etik-politik sorundan fazlasıdır.

Fondaki görsel: DHA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Kansu YILDIRIM

Alman İdeolojisi’nden bu yana bilindiği üzere dil, söylem ve bilinç; maddi koşullarca belirlenir. Türkiye’nin siyasi topografyasının sertleşmesi de kendisini en yalın haliyle bilişsel süreçlerde ve sözcüklerde gösteriyor. Gerek Meclis konuşmalarında gerek medya organlarında gerek sokak röportajlarındaki münakaşalarda söylemlerin ve tercih edilen sözcüklerin artarak sertleşmesinin altındaki en önemli sebep, siyasetin üzerinde yükseldiği zeminin kayganlaşması ve kırılganlaşması. Kaygan buz tabakası üzerinde yürüyen siyasetçiler ile gazete, televizyon, akademi, sendikalarda kendiliğinden danışmanlık statüsüne erişen üstyapı memurları ayakta durabilmek için tabanlarındaki çivilerin uçlarını daha da sertleştiriyor.

Son on yılda iktidara ait bir söylem kronolojisi oluşturduğumuzda, genel hatlarıyla, ‘TEKEL direnişi’nde yer alan işçiler ve destekçiler için “istemezükçüler”, Roboski Katliamı’nın hesabını soranlara “nekrofili” yani ölüseviciler, Gezi eylemlerine katılanlara “çapulcu” ve “kemirgenler” gibi hakarete varan sözcükler kullanılmıştı. Hükümet, 15 Temmuz darbe girişiminden itibaren ise, siyasi varlığına ve değerler düzeyinde varoluşuna aykırı gördüğü tüm olaylarda iki sözcüğü öne çıkarmaktadır: “terörist” ve “hain”.

Egemen sınıfların kitlenin hareketliliğini artırmak ve fanatikleştirmek için enjekte ettiği doping iğnesi niteliğindeki bu iki sözcüğün grev, boykot, sivil itaatsizlik vb. demokratik eylemleri gerçekleştiren, iktidarı eleştiren herkesi kapsayacak şekilde genişletilmesi ve süreklileştirilmesi kısaca iki boyutta incelenebilir. Birincisi, biçimsel bir takiyenin ötesinde, inşa edilen dil hapishanesinin1 içerisinde yaşamakla ilgilidir. İkincisi, sözcüklerin hukuki çerçevesinin başlı başına bir infaz aygıtına dönüştürülmesi sorunudur.

I.

AKP ve MHP’nin açıklamalarında “terörist” ve “hain” sözcüklerinin sürekli tekrarlanması, siyasi üslupla ilgili etik-politik sorundan fazlasıdır. Bu iki sözcük, devletin sınıf karakterinin gölgesinin üzerine düştüğü siyasal alanın sınırlarını belirler; partileri, sendikaları, örgütleri ve bireyleri filtreleyen bir mekanizma işlevi görür. Liberallerin büyük bir yanılgıyla “kutuplaşma” kavramıyla düşündükleri bu dil, özünde, ideolojik iktidarın tahkimine dönük söylemsel mücadelenin bir parçasıdır.

Siyasette kullanılan her sözcük başlı başına birer ideolojik fenomendir. Terminolojiyi ve kavram setlerini oluşturan sözcükler, söylemsel ve göstergesel fenomenler şeklinde konuşanın dünya görüşünü belirtmekle kalmaz; kullanılan her sözcükle inşa edilen dil hapishanesine de tutsak eder.

Bu anlamda dil, herhangi bir olayı, nesneyi, kişiyi tanımlarken, eleştirirken, överken veya suçlarken ideolojik bağlamdaki konumuna da işaret eder; çünkü John Thompson’ın belirttiği gibi, ideolojik iktidar, yalnızca anlam meselesi değil, söz konusu anlamın yerleşmesini sağlama meselesidir de.2

Fredric Jameson, ’90’ların sonundan itibaren siyasette “söylemsel mücadele” olarak tarif ettiği yeni bir “yöntemin” öne çıktığından bahseder. Buna göre siyasi yapıların ve temsilcilerinin, muarızlarının savlarını ve suçlamalarını bilimsel, teorik veya felsefi düzlemde çürütmesinden farklı olarak, ideolojik mücadeleye girilmeden küçük düşürmeye dönük itibarsızlaştırıcı söylemler kullanılmaya başlar.3 Bu postmodernizmin siyasi yansıması olduğu gibi, ’80’lerden itibaren işçi sınıfının merkezinde yer aldığı toplumsal muhalefetin geriletilmesi, güç kaybetmesiyle de ilgilidir.

II.

Söylemsel mücadelenin içeriğini ağırlıkla otoriter söylem oluşturur ve hukukta da karşılığını bulur. Otoriter söylemin belirgin özelliği, konuşanlar arasındaki iletişimin ve etkileşimin kapalılığı, yeni ve akışkan olmaktan ziyade durağanlığıdır. Otoriter söylemin kapalılığı ve durağanlığı, günün gereklerince icat edilmiş bir geçmişin ruhunu çağırmayı da kolaylaştırır. Bu da soğuk savaş döneminin kontrgerilla dilinin güncellenerek ana akım dahil tüm siyasi kanallara sızmasını, muhalefetin siyasi ve hukuksal düzlemlerde sıkıştırılmasını hızlandırır.

“Terörist” ve “hain”, idealize edilmiş ve şahsiyetlendirilmiş devlet arketiptinin kadim düşman kategorisi olarak sadece siyasi polemikle değil, yargı enstrümanlarıyla da ortadan kaldırılması gereken kategorilerdir. Burjuva iktidarları, söylemsel mücadele ve ideolojik çekişmeye girmeden, devletin baskı aygıtlarıyla birlikte mıntıka temizliği konforuna erişir. Topyekün düşman olarak kabul edilen “terörist” ve “hain”, formel olarak “yurttaş hukuku”nun değil, “düşman ceza hukuku”nun muhatabıdır. Daha önceki siyasi polemiklerden farklı olarak “terörist” ve “hain” olarak nitelenenler, masumiyet karinesi, savunma hakkı, asgari anayasal haklar gibi “dolaylı uğraklar” olmaksızın yargı sistemine intikal ettirilir.

Söylemsel mücadelede tercih edilen sözcükler siyasi iktidarın anlam matrisini oluşturmakla kalmaz, sık kullanılmaları ölçüsünde anlamın yerleşmesini de kolaylaştırırlar. “Terörist” ve “hain” sözcükleri itham edilenin kim olduğuna, olayın şekline göre göreceli ve sorgulanır olmaktan çıkarak, saf anlamıyla yer edinir. Liberallerin siyaseti kutuplaştırıcı üslup sorununa indirgemesi, konuşmalarla siyasetin “normalleşeceğini” düşünmeleri bu nedenle yanlıştır. Bu sözcüklere kolayca müracaat edenler, hem düşünsel hem de pratik olarak karşısındakini düşman imgelemiyle özdeşleştirmektedir. Özdeşliği kırmanın yolu ise “Ben terörist değilim” demekten veya milliyetçilik yarışına çıkan söylemler gibi iktidarın anlam matrisi içinde köşe kapmaya çalışmaktan geçmez; ancak yenisini geliştirmekten geçer. Aksi takdirde siyasi iktidar değişse bile sağın dil hapishanesinin gardiyanları aynı kalacaktır.

_____
1 Fredric Jameson’ın söz konusu metaforunun bağlamını genişleterek kullanıyorum.
2 Akt. Terry Eagleton, İdeoloji, çev. Muttalip Özcan, Ayrıntı Yayınları, 2005
3 Fredric Jameson, “Globalization And Political Strategy”, New Left Review, 4, Temmuz-Ağustos, 2000

ÖNCEKİ HABER

Rabia Naz'ın şüpheli ölümü: "Olayların üstünü örterek bir yere varamayız”

SONRAKİ HABER

İmamoğlu’ndan Erdoğan'a “40 bin tablet” yanıtı: Hizmetlerimi sıkı takip ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa