Büyük resim, büyük oyun, dış düşman
“İktidarın kendine büyük ve güçlü düşmanlar seçmesi kendisini halkın gözünde büyütme ihtiyacından kaynaklanır. Düşman büyüdükçe muktedir de büyür…”
Fotoğraf: Pixabay
Nuray SANCAR
Paris’te Notre Dame Kilisesi’nin çatısındaki ucube heykellerden (Gargoyle deniyor) biri, aşağıda muhteşem güzelliğiyle uzanan şehre bakar. Sıradan insanın göz hizasından görünmeyen uzakları, bütün içindeki parçaları, mahrem kuytularla coşkun pazaryerlerini kesintisiz biçimde görebildiği için ufukların sahibi bu ucubedir. Birkaç yüzyıl önce insanlar böyle grotesk heykelleri önemli binalarının tepesine çeşitli niyetlerle yerleştirdiler; yerde ve kendilerinde olmayan bir gücü bu şekilsiz yapımlara yüklediler. Böylece gerçekte olmayan yaratıklara atfedilen güç bir bakıma hem insanın güçsüzlüğünün tescili hem de üreticisi oldu. İktidar yetkesini tanrının inayetiyle üzerlerinde taşıyan krallar ve imparatorlar gücün bu gizemleştirilmesinin çok faydasını gördüler. İster kötülüklere karşı korkuluk olarak kullanılsın ister korkunç olan her şeyi temsil etsin ucube hep dışarıya bir göndermeydi. Varlıkları sayesinde içerideki ilişkiler düzenlendi.
Durum o eski çağlardan beri çok değişmiş değil, yönetim işleri çetrefilleştikçe olaylara yön veren etkenler sıradan insan için hâlâ anlaşılmaz olabiliyor. Yönetici elit tarafından, bu anlaşılmazlık bir yönüyle, gelişmeleri etkileyemeyeceği inancındaki halkın siyasetin dışında tutulmasını kolaylaştırıyor. Bir yönüyle ise, aynı elit başarısız politikalarının sorumluluğunu yüklenmekten kaçınabiliyor. Bunun için suçu toplumun dışındaki şer güçlere atmak yeterli çünkü.
Büyüyen Türkiye’nin önünü kesen dış güçler; kıskanan ülkeler, nedensiz kötülüğünü isteyen haçlılar; finans ve dolar lobileri, darbecileri besleyenler, Batılı ajanlar, casuslar, onların iş birlikçileri, çok harfli teröristler, provokatörler, beşinci kol faaliyeti yürütenler vb. memleketin tepesinde plan yapıp durmaktayken kimse huzurlu ve mutlu olmayı bekleyemeyecektir. Böylece zihinleri durmaksızın faaliyet halindeki, topluma musallat olmuş düşmanlar çatıda açık kollayan birer ucubeye, canavara dönüşürler. Onlar halkın nezdinde her gün biraz daha büyüyüp groteskleştikçe muktedire olan ihtiyaç da artar.
Bu bakımdan iktidarın kendine büyük ve güçlü düşmanlar seçmesi kendisini halkın gözünde büyütme ihtiyacından kaynaklanır. Düşman büyüdükçe muktedir de büyür. Onun sürekli tehdit altında olduğunu düşünen halktan beklediği; bir kurtarıcı, bir koruyucu olmadan yaşayamayacağına inanmasıdır. Komşu ülkelere sataşmak, sınır ötesi harekatlar yapmak, başka ülkelerin içişlerine karışmak, kavgacı üslup, sürekli parmak veya sopa sallayarak konuşmak, Türkiye bir savaştaymış gibi davranmak bir yönetme normali haline gelir. Ama daha önemlisi iktidarın politikalarını eleştirenleri, yurttaşları ekonomik kriz ve salgından koruyacağı yerde yükün halka fatura edilmesine itiraz edenleri, kayyum atamalarına karşı çıkanları, devletlinin lüks ve şatafat sevdasını gören ve gösterenleri darbecilikle, teröristlikle suçlamanın da yolu açılır. Bunlar oynanan oyunları görmeyen gafillerdir çünkü. Büyüteçle baktığı resimde bütün bu kirli dolapları gören bir tek iktidardır.
Fakat resmi büyüttükçe iktidarın kendi hamlelerini de büyütmek zorunda kaldığı periyotlar kısalır. Kısır döngünün hızı artar. Suriye topraklarının abadı, Akdeniz’de hegemonya, adaların etrafında tatbikat, Ayasofya’nın kim bilir kaçıncı kez fethi, S-400’ler milli birlik ve bütünlüğü korumaya yetmez olur. Gittikçe daha mega projelerin, uzaya gönderilecek uyduların yolu açılır, tek adam yetkileri yetmez, yeni anayasa ile genişletilmesi gerekir.
Gelgelelim bir gün parmak salladığı düşmanıyla ertesi gün anlaşmalar, dün şikayet ettiğini bugün baş üstüne koymalar şehre tepeden bakan ucube heykelin konturlarını da netleştirir. İnsanın bilmediği sürece bir canavara benzettiği düşman o kadar uzakta ve o kadar dışarıda değildir aslında. İnsan suretinde dolaşmaktadır.
Yüksek binaların çatılarına gargoyleların yerleştirildiği zamanlarda halk da yılda birkaç kez yapılan panayırlarda, pazar yerlerinde kralların ve diğer aristokratların ucube maketlerini yapıp dolaştırmaktaydı. Örneğin Napolyon’un olduğundan birkaç kat büyük burnu, bir kralın kocaman ağzı, diğerinin iri kafası muktediri hicvederek eleştirme sürecine eşlik ediyordu. Muktedirin ucubelerle korkuttuğu halklar yavaş yavaş dünya dışı şekilsizlikleri artık korkutamayan bildik sıfatlara dönüştürdüler. Şehre tepeden bakan, oyun kuran ve halkla oynayan başkaları değil, muktedirlerdi. Bu anlaşıldığında asıl büyük resim de göründü. Bu resimlerde uzuvları büyüyenler zamanla altın varaklı koltuklarına da sığışamadılar.
Ve zaten her zaman böyle oldu.