17 Şubat 2021 00:00

Dicle Üniversitesi öğrencileri: Boğaziçi direnişi marjinal değil normalin ta kendisi

“Baskıyı durdurmak değil tamamen ortadan kaldırmak için üniversite arkadaşlarımız ile birlik ve beraberlik içerisinde demokratik üniversite mücadelesi için kazanım oluşturabileceğimizi düşünüyorum."

Dicle Üniversitesi öğrencileri: Boğaziçi direnişi marjinal değil normalin ta kendisi

Fotoğraf: Mürsel Ç.

Süleyman ATALAY

Diyarbakır

Bu sayıda haftalardır devam eden Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine dair bölgedeki üniversite gençliği Boğaziçi öğrencilerinin kayyum rektöre karşı devam ettirdikleri mücadele, eylem ve protestolar hakkında ne düşünüyorlar, nasıl değerlendiriyorlar diye biz de Dicle Üniversitesi öğrencileriyle bunun üzerine konuştuk.

“REKTÖR ATAMAK, KÖTÜ GİDİŞATIN FARKINDA OLAN GENÇLERİ SUSTURMAKTIR”

İlk olarak Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Mert arkadaşımızla konuşmaya başlıyoruz. Boğaziçi eylemlerini şöyle değerlendiriyor, “Ülkemizde baskının arttığı bugünlerde Türkiye’nin köklü üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesinin kayyum rektöre karşı gösterdiği bu direniş sadece Boğaziçi öğrencilerinin değil tüm Türkiye için önem teşkil etmektedir. Farklı görüş ve düşüncelere tahammülü olmayan, farklı çıkan seslerin hazmedilmediği ülkemizde, ülkedeki kafa yoran ve kötü gidişatının farkında olan gençlerin bulunduğu üniversitelere merkezden ve iktidar partisiyle ilişiği bulunan bir rektör atamanın sebebi öğrencileri baskı altına almaya çalışmak, kötü gidişatın farkında olan bu gençleri susturmaktır” diyor ve üniversite gençliğinin talebini dile getiriyor bir bakıma, “O yüzden kayyum rektör problemi sadece Boğaziçi Üniversitesi’nin değil bütün üniversitelerin problemidir. Üniversitelerin sadece kağıt üzerinde özerk olmadığını göstermek için hemen kayyum rektör atamasına son verilmeli, rektör seçimle başa gelmelidir. Boğaziçi direnişçilerinin de dediği gibi rektörler okul bileşenleri tarafından seçilmelidir.” Daha sonra ise öğrencilere karşı olan tutumdan bahsediyor Mert, “İktidar öğrencilere karşı baskının dozajını artırdıkça öğrencilere olan destek artacak, öğrencilerin kenetlenmesini sağlayacaktır. Bu yüzden iktidar baskının dozajını ne kadar artırırsa artırsın gençleri baskı altına alıp düşüncelerini yönlendiremeyecektir. Hatta ve hatta gençlere yapılan bu baskının Türkiye halkları tarafından karşılıksız bırakılmayacağını, herkesin bu baskılara tepki göstereceği kanaatindeyim” diyerek halkın da bu baskılar karşısında öğrencilere ses olacağını belirtiyor ve konuşmasına devam ediyor, “Türkiye gençlerini tepeden yapılan atamalarla baskı altına almaya çalışan zihniyetin en kısa zamanda kaybedeceği düşüncesindeyim. Biz üniversite gençleri olarak her ne kadar farklı duygu ve düşüncelere sahip olsak da sorunlara karşı beraber hareket etmeli bu zihniyetin bizleri bastırmasına izin vermemeliyiz. Unutmamalıyız ki bugün birlikte atacağımız kararlı adımlar hem bizim hem de bizden sonra gelen nesillerin geleceğe daha umutlu bakmasını sağlayacaktır” diyor.

PROVAKATİF OLAN ÖĞRENCİLER DEĞİL

Eylemlerin provokasyon yarattığına dair vurgular yapılması hakkında da şunları söylüyor, “Gençler provokatif eylemlerde bulunmak için bu eylemleri yürütmüyor tam tersi ortada gençlere karşı provokatif eylemler olduğu için mücadele yapılıyor ki ayrıyeten gençlerin talepleri gayet akla ve mantığa uygun, elle tutulur, yerine getirilebilecek taleplerdir. Bence bu ülkede aykırıyı, sadece bir kesimin çıkarlarını gözetecek olan talepleri gençler değil gençlerle arasına duvar örmüş, onların problemlerini göz ardı eden zihniyetler ister” diyor. Son olarak muhalif seslerin ve partilerin eylemlere dair olan tutumundan ve örülecek dayanışmadan bahsederek konuşmasını bitiriyor, “Açıkçası ben, Boğaziçi eylemlerini şimdiden kazanımla sonuçlandığını düşünüyorum. Son zamanlarda farklı düşünceleri bastırmakta çok başarılı olan iktidar partisinin gençlerin gösterdiği bu tepkilere, daha sonra Türkiye’nin dört bir yanından gençlerin birbirlerine olan desteği sonucu kendi otoritelerini korumak için olsa bile geri adımlar atacağını düşünüyorum. Ayrıca bugüne kadar iktidarın toplum üzerindeki baskıyı artırabilmesinin temel sebeplerinden biri olan muhalefet partileri ise bu sefer halkın gerçek sorunlarını bütün platformlarda dile getirmelidir. Bugüne kadar oy kaygısıyla iktidarın farklı görüşteki insanlara vurdukları terörist damgasına ses çıkaramayan muhalefet partileri, iktidarın ülkenin geleceği olan gençler için yaptığı bu yaftalamalara izin vermemelidir.”  

AKADEMİ HİÇBİR ZAMAN BİAT ETMEDİ

Daha sonra Dicle Üniversitesi Fizyoterapi öğrencisi olan Berfin arkadaşımızla konuşuyoruz. Berfin sözlerine şöyle başlıyor, “Öncelikle üniversitelerin varoluş amacı aslında düşünmeyi öğretmek, bilimsel eğitim verip düşüncelerimizi özgür ve bilimsel bir şekilde ortaya koyabilmeyi kazandırmaktır. Şimdi asıl konuya giriş yapmak istiyorum. Boğaziçi’nin kayyum rektöre karşı mücadelesini değerlendirecek olursam Boğaziçi Üniversitesi'ne 1980 darbesinden beri okul dışından bir akademisyen kayyum olarak hiç atanmamıştır ve atanmaması gerekirdi. Bir sıfat olarak rektörlük adını taşıyan ve sadece itaat ettiği için bütün demokratik teamüllere aykırı bir şekilde atanmış olması doğru olmadığı kadar kabul edilemez” diyor ve devam eden eylemler hakkında düşüncelerini ve taleplerini dile getiriyor, “Hal böyle olunca Boğaziçi öğrencilerinin öncülüğünü yaptığı bu eylemler gayet doğal ve doğrudur. Kendi üniversitemden beklentim de bu yöndedir elbette. Bazı iktidarların temsilcisi olan kayyuma akademi olarak biat etmeyiz, kayyum değil seçilmiş rektör istiyoruz. Tarih boyunca iktidarların ve rejimlerin baskısıyla karşı karşıya kalan akademinin bilimi savunmaktan ve sanatını üretmekten bir an olsun vazgeçmediğini ve bu saatten sonra da vazgeçmeyeceğine inanıyorum” diyerek mevcut iktidarın öğrenciler üzerindeki baskıdan da bahsediyor. “İktidarın her geçen gün öğrencilere karşı baskının dozajını arttırdığı gerçeğiyle karşı karşıyayız evet. Nedeni ise aslında geçmişin korkularını barındırdığını da ifade edebiliriz. 60 ve 70’li yıllarda yaşanan olaylar mevcut iktidarın korkuyla sarılmasına sebep olmuştur. Yusuf, Deniz, Hüseyin ve Mahirler gibi nicelerinin direnişi ile tekrar karşı karşıya kalmamak için baskıların dozajı gün değil saatler geçtikçe artıyor” diyor Berfin.

İKTİDARIN KORKUSUNU GEZİDEN HATIRLIYORUZ

Ardından ortak bir mücadeleden söz açıyor, “Birçok üniversiteden ve liseden destek mesajları da geliyor. Baskıyı durdurmak için değil tamamen ortadan kaldırmak için üniversite arkadaşlarımız ile birlik ve beraberlik içerisinde bize dayatılanlara karşı koyarak, demokratik üniversite mücadelesi için kazanım oluşturabileceğimizi düşünüyorum” diyor ve bazı kesimler tarafından öğrencilerin terörize edildiğini şöyle ifade ediyor, “Eylemlerin provokasyon yarattığına dair yapılan vurgular ise kendini yaşatmak için faşist, milliyetçi ve kafatasçı zihniyeti öğrencilere karşı bir güç olarak kullanıp her türlü muhalif eylem ve söylemlerin önüne set kurma çabasından başka bir şey değildir. Gezi eylemlerinde olduğu gibi bugün de korkudan ötürü öğrencileri terörist olarak sunma niyetleri son gaz devam etmekte” diyor. Son olarak eylemlerin ve protestoların yeterli desteği alıp almamasından bahsediyor, “Eylemlerin olumlu sonuçlanacağına inancım destekleyenler gibi benim de tamdır. Sebebiyse eylemler haklıdır ve meşrudur. Muhalefet partilerinin desteklerini yetersiz buluyorum. 2013 Gezi eylemlerine bakıldığında gerekli desteğin sağlanması kazanımla sonuç buldu. Sonuç olarak eylemlere verilecek destek sonucunda olumlu sonuç alacağız ve taleplerimiz yerine getirilecektir.”

SADECE BOĞAZİÇİ'NİN DEĞİL HER KESİMİN MÜCADELESİ

Ardından Dicle Üniversitesi Sağlık Yönetimi Bölümünde okuyan Nihal’le devam ediyoruz. Nihal, “Boğaziçili öğrencilerin ve akademisyenlerin talepleri açık, net ve haklı bir talepleri var. En önemlisi de bugüne kadarki mücadelelerini hep barışçıl bir şekilde sürdürdüler” diyor ve iktidarın öğrencileri yıldırma politikasından bahsediyor, “İktidar öğrencileri yıldırmak, mücadelelerinden vazgeçirmek adına baskılarını, gözaltılarını arttırdı ve tutuklamalar yaptı ama bilinmeli ki bu mücadele haklı bir mücadeledir. Sadece Boğaziçi öğrencilerinin değil özerkliği savunan her kesimin mücadelesi haline gelmiştir” diyor. Nihal, sadece üniversite gençliğinin meselesi olmadığını vurgulayarak şöyle devam ediyor; “Tüm üniversitelerden sadece gençler değil öğretim görevlisi, akademisyenler yani her kesim bu mücadeleye destek vermelidir. Boğaziçi öğrencilerinin haklı mücadelelerinin yanındayız, destekliyoruz tüm genç arkadaşlarımıza da destek olmaları için çağrıda bulunuyoruz” diyerek genel bir çağrıda bulunuyor. Sözlerine diğer arkadaşlarımız gibi öğrencilerin sürekli marjinalleştirilmesinden ve terörize edilmesinden devam ediyor, “Günümüz Türkiye’sinde terörist kavramı çok evirildi ve yeni bir anlam kazandı. İktidara muhalif olan her kesim terörist. Öğrencilerin talepleri marjinal değil gerekli ve haklı taleplerdir. Hiçbir öğrenci Melih Bulu'nun şahsına karşı bu eylemleri gerçekleştirmedi. Uygulanan yöntemin yanlışlığını protesto ettiler. Tekrar tekrar söylüyoruz eylemler protestolar hiçbir zaman kötü amaçlı değildi, barışçıl bir şekilde düzenlendi.” Son olarak konuşmasını şöyle tamamlıyor Nihal, “Boğaziçi eylemlerinin olumlu yönde etki sağlaması için daha çok kesimin desteğine, daha çok ses çıkarmaya ihtiyaç var. Yalnız kimi siyasi kimliklerin bu eylemleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için destek veriyor gibi yapmasına gerek yok.”

“DEMOKLES'İN KILICI DEYİMİNE UYAN BİR İNSANIN KARARI”

Dicle Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi olan bir diğer arkadaşımız Elif’le devam etmekte olan bu süreci konuşuyoruz, “Aslında şu ana kadar yaşanmamasını ilginç bulduğum olaylar zinciri. Ülkenin her yerinde görülen tepeden inmecilik anlayışı, bağımsız kurumlar olan üniversitelerde daha erken tepki oluşturmalıydı” diyor ve öğrencilere karşı yürütülen korku salma politikasına karşı aslında yılmamanın öneminden şöyle bahsediyor Elif, “Öncelikle somut bir kazanım sağlamasa da ortak bir bildiri yayınlamak önemli. Ardından bir zamanlar sürekli gündemde kalan ‘imam hatipler kapatılsın’ sloganı gibi sürekli tekrarlanmalı. Yani önce insanlara ‘Silivri soğuktur’ cümlesinin yanlışlığını belirterek yalnız olmadıklarını anlatmak, sürekli olarak gündemde tutmak önemli” diyor. Ardından bu atamanın siyasetten uzak olmayan bir durum olduğunu ifade ediyor, “Her insanın kimliği olduğu gibi örgüt psikolojisi gereği kurum ve kuruluşların da kimlikleri vardır. Bu sebeple tarihi bir üniversiteyi, öğretmenlerini ve öğrencilerini yok sayarcasına verilen bir kararın sineye çekilmesini beklemek, hayalcilikten de ötedir. Her şeyden öte Demokles’in kılıcı deyimine uyan bir insanın kararı bu. Sonuç olarak marjinal değil normali budur” diyor ve baskıcı otoriter rejimlere karşı olan her insanın yıllardan beri terörist olarak suçlanmasını da şu şekilde ifade ediyor, “İnsanları terörist olarak yaftalamak ise yüzyıllar önceden beri olan bir eylem. Örneğin 1871 Paris Komünü'nün sanki siyasi bir amacı yokmuş gibi algı oluşturarak ‘haydut, terörist’ sıfatlarıyla insanların suçlanması gibi” diyor. Son olarak ise “Olumlu bir şekilde sonuçlanacağını sanmıyorum. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi dışındaki insanların tepkileri en fazla sosyal medyadan paylaşım yapmakla kalıyor. Bu vicdan rahatlatmaktan fazlası değil. Ayrıca her geçen gün kontrolü daha fazla kaybeden muktedirlerin zaman geçtikçe uzlaşının aksine vahşileşeceği belirtmek gerek. Tarihteki diğer diktatörlüklerin sonları gibi” diyerek sözlerini noktalıyor.

Evrensel'i Takip Et