Mata işçisi: İşçiler ile Boğaziçililerin talebi çok benzer
İşçi iradesinin hiçe sayıldığı, işçinin söz hakkının olmadığı, sendikal bürokrasiyi dibine kadar yaşadığımız fabrikamızda, elbette benzer sorunlara karşı mücadele eden üniversitelilerle beraberiz.
Fotoğraf: Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube
Mata İşçisi
İstanbul
Memleketin bir çok yerinde anayasal haklarını kullanıp sendikalaştıkları için işten atılan, fabrikasında yaşadığı sorunu sırf dile getirdiği için baskı gören mobbingle karşılaşan işçiler; toplu sözleşme döneminde olup greve çıkmaya hazırlanan belediye işçileri var.
Sözde işten çıkarmaların yasak olduğu bu dönemde patronlar, kendileri için ‘tehdit unsuru’ olarak gördüğü işçileri Kod-29 (ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri) bahanesiyle, tazminatsız işçi çıkartmanın kaymağını yemeye devam ediyorlar. Yaşanan tüm haksızlıklara karşı gelen işçi, fabrika içerisinde patron baskısıyla fabrika dışında eylem yapmaya çalıştığında iktidarın kolluk güçlerinin saldırısıyla karşı karşıya kalıyor. Maden işçileri yürüyüş yapmak istediklerinde karşısında jandarmayı, sendikalaşmanın anayasal hak olduğunu söylemek için eylem yapan metal işçilerine ise polis saldırıyor.
Biz işçiler cephesinde bunlar yaşanırken bir süredir Erdoğan’ın atadığı rektörü kabul etmeyip, üniversitelerin kendi bileşenleriyle belirleyeceği rektör seçimlerinin yapılmasını isteyen başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri eylemler yapmaya başladı. Evrensel gazetesinde birçok işçi “Neden Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle dayanışma içinde olmalıyız?” sorusuna cevap verdi. Sorunlarımızın farklı olması ortaklaşmayacağımız anlamına gelmiyor elbette. Çünkü saldırının geldiği yer bizim ortaklaşmamıza yeterli seviyede. Haklarını aramak için eylem yapan işçilerin yediği cop, plastik mermi ve solumak zorunda bırakıldığımız biber gazının tadı, gözaltına alınış biçimimiz bugün üniversite öğrencilerinin yaşadıklarıyla aynı. Örneğin geçtiğimiz yıllarda metal işçilerinin ayağa kalkıp eylemler yaptığı dönemde ana taleplerinden birisi olan “Sendika işyeri temsilcisini işçiler seçmeli” talebi, bugün “Kendi üniversitemizin rektörünü biz seçmek istiyoruz” talebiyle çok benzer. Bugün Tuzla’da çalıştığım metal fabrikasında da durum aynı. Metal iş kolunun “en ileri” sendikasında örgütlü olan biz işçiler 2 yıldır patronun belirlediği atanmış “kayyum” temsilcilerle karşı karşıya kalıyoruz. İşçi iradesinin hiçe sayıldığı, işçinin söz söyleme hakkının olmadığı, sendikal bürokrasiyi dibine kadar yaşadığımız fabrikamızda, elbette benzer sorunlara karşı mücadele eden üniversite öğrencileriyle yan yana olacağız.
Saldırının esas kaynağı ortakken, bunu görmemek körlük olacaktır. Tuzla’da çalışan binlerce işçiye üniversite öğrencilerinin mücadelesini anlatıp büyütmeye çalışacağız. Tıpkı fabrikalarda grevde olan, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin mücadelesine destek verip onun bir parçası olan üniversite öğrencileri gibi. İktidarın ve patronların karşısında aşağıya bakmayacağız.