17 Şubat 2021 23:22

İMES işçileri: Zamlar karşısında asgari ücret zammı buhar oldu

İMES Sanayi Sitesinde görüştüğümüz işçiler, “Bakkaldan, kasaptan veresiyeyle geçinmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda bir işçinin en az 7-8 bin lira alması gerekiyor ki yoksulluk sınırında yaşasın” diyor.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Halil SANCAR
İstanbul

Asgari ücrete yapılan zammın ardından işçiler ilk zamlı ücretlerini şubat başında aldı. İstanbul’daki İMES Sanayi Sitesinde çalışan işçiler, başta gıda maddeleri ve faturalar olmak üzere yapılan zamlarla birlikte asgari ücret zammının buhar olduğunu ifade etti. En temel ihtiyaçlarını bile bakkaldan veresiyeyle aldıklarını ifade eden işçiler, normal koşullarda bir dahaki asgari ücret zammının 1 sene sonra yapılacağını hatırlattı. İşçiler ücretlerine ek zam talep ediyor.

ALIŞVERİŞ VERESİYEYLE

İMES C Blok’ta çalışan Hüsnü Atılgan daha önce AKP’ye oy verdiğini söylüyor. Atılgan, “Ama şimdi daha önce niye oy verdiğimi sorguluyorum. Hep beklenti içinde olduk. Bu sefer de asgari ücret 3 bin 500 lira olur diye düşündük ama boşunaymış. Samandra Ortadağ’da oturuyorum 1300 lira kira veriyorum. İki çocuk okuyor. Aldığım ücret 3 bin lira. Her ay eksi 1000’lerdeyim. Fatih Mahallesi’nde tanıdığım bir bakkaldan veresiyeyle karşılıyorum ihtiyaçlarımı. Şu an 2 bin 500 lira borcum var. Taksit yatırır gibi gidip 200-300 lira ödüyorum utana sıkıla” dedi.

17 yıldır İMES’te çalışan başka bir işçi ise şunları söyledi: “Yol yemek paralarını bile çoğu işyeri ödemiyor. Hiçbir haktan yararlanamıyoruz. Salgın döneminde bile hafta sonları fazla mesaiye çağrılıyoruz. Korunma yok, tedbir yok, denetim yok. Her şey patronların insafına kalmış. 3 bin 200 lira alıyorum. Ev kirası, mutfak masrafı, faturalar derken zor yetiyor. Halk ekmek büfesinden 1 liraya ekmek alıyoruz. Her kuruşun hesabını yapıyoruz. Patronlarda da hükümette de vicdan diye bir şey yok. Valla işçi kendine sahip çıkmaz, örgütlenmezse kimse gelip onların yararına bir şey yapmaz.”

"7-8 BİN ALMAMIZ LAZIM Kİ YOKSULLUK SINIRINDA OLALIM"

D Blok’ta çalışan işçilerden Sadrettin Tokgöz de “Bu salgında hayatımızın bir değerinin olmadığını gördük. Yemeği bile ayakta yiyoruz. Milletvekilleri gelip 3 bin 200 lira ile 15 gün geçinsin, onların alınlarından öperim. 22 yıllık bir işçiye reva görülen ücret bu. Yağa yüzde 100 zam, elektriğe iki kere yüzde 50’nin üzerinde zam yapıldı. Doğal gaza zam yapıldı. Otobüs, minibüs ücretlerine zam yapıldı. İşçilere ek zam yapıldı mı, hayır. Bakkaldan, kasaptan veresiyeyle geçinmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda bir işçinin en az 7-8 bin lira alması gerekiyor ki yoksulluk sınırında yaşasın” dedi.

İşçilerden Sami Ersun Yiğitalp de “Bizim insanımızın da işçilerin de bir sabrı var. O sabır zorlanıyor ama böyle giderse patlayacak. Sıvı yağ 100 liraya yaklaşmışsa artık kimse sana oy vermez. İşçi olarak aklımızı başımıza almamız lazım. Salgın hastalıkta bile bu hükümet yediğimiz gıdaya ekmeğe, simide zam yapıyorsa bunun insanlıkla bağdaşır yanı yoktur. Bizim de bölünmeye son verip Cumhur İttifakının oyununu bozmamız lazım yoksa bir ekmeğe bile muhtaç oluruz” diye konuştu.

ÇOCUKLARIMIN EĞİTİM MASRAFI İÇİN KREDİ ÇEKTİM

Tekin Gürcan B Blok’ta bir torna atölyesinde çalışıyor. Gelen zamlar sonrası asgari ücret zammının buhar olduğunu belirten Gürcan, “Ücretler ev kirası ve faturalara yetiyor, diğer ihtiyaçları borçla karşılıyoruz. Ama asgari ücretin arttırılması için 1 yıl beklenecek. Beklenilmeden maaşlara zam yapılmalı. Biz salgın günlerinde bile ölümü göze alarak çalıştık. Ben ustayım, 21 yıldır çalışıyorum 3 bin 500 lira alıyorum. 3 çocuğa bakıyorum. Kredi çektim ama ev araba almak için değil, çocuklarımın eğitim masrafı için” dedi.

A Blok’ta çalışan İsmet Şahin de işçilerin bir araya gelmeden bir şeyin değişmeyeceğini söyledi. Şahin şöyle devam etti: “Bugünkü asgari ücretin üstüne ek olarak 2 bin lira zam yapılırsa ancak geçinme olanağı olur. Kredi borcum var 10 bin lira. Eşya taksitleri, bakkal, manav borcu 3 bin 500 lira civarında. Artık psikolojim bozuldu. Evde huzur yok. Yediğim yemeğin tadını bile almıyorum. Karamsar değilim ama bu da bizim gerçeğimiz. Yıllardır İMES işçisi çile çekiyor. Ağır koşullarda çalışıyor, iş güvencesi yok. İşten atılmak için patronun iki kelimesi yeter. Bu duruma bizim bir son vermemiz lazım. Fabrika işçisi işten atıldığında aylarca o fabrikanın önünde direniyor. İMES işçisi de bir hak kaybına öyle dirense çok şey değişir.”


HER GÜN ZEHİR SOLUYORUZ

İMES’ten bir döküm işçisi
İstanbul

Bizler İMES’te onlarca dökümhanede adeta her gün zehir soluyoruz. Koronavirüs salgını başladığından bu yana hayatımızda hiçbir şey değişmemiş gibi işe devam ediyoruz. Bize verilen maskeler iki saat içinde kirden tozdan renk değiştiriyor. 10’ar dakikalık çay molalarını ve yarım saatlik öğlen yemeklerini dezenfekte olmadan geçiriyoruz.

Bize zerre kadar değer verilmediğini gördük. Onca fedakarlığa, fazla mesaiye kalmamıza rağmen ücretlerimize yapılan bir zam yok. Sağlığımızı koruyacak hiçbir tedbir alınmıyor. Üstelik bir denetim de yok. İşçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları işçilere bir şey sormadan patronların ofislerine uğrayıp rapor yazıp gidiyorlar. Özellikle gemiler için pervane ve motor aksanı dökümü yapılan yerlerde taşlama yapılıyor, orada risk daha da artıyor. Buna rağmen uyduruk bir maske ve yırtık eldivenlerle kendimizi koruyoruz. Döküm esnasında kimyasal gazları soluyoruz. Gözlerimiz ciddi zarar görüyor.

Tüm bu ağır çalışma temposuna rağmen 3 bin lira veya fazla mesai yaptığımızda 3 bin 500 lira anca alıyoruz. Bugünkü hayat şartlarında açlık sınırının altında yaşıyoruz. Ben 24 yıldır çalışıyorum, 52 yaşındayım. Ne evim var ne de ailemi geçindirebiliyorum. Ama bizim patron da başka patronlar da öyle değil.

Salgın hastalıkta biz işçiler ölümden döndük, ailelerimize bulaştırdık. Ama İMES yönetimi patronlar işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini eksiksiz uygulama yerine kısa çalışma ödeneğinden yararlanma hesabı yapıyor. Onlar için işçinin bir değeri yok. Döküm işçileri olarak kendi geleceğimize el atmazsak, zehir solumamak için işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin uygulanmasında inisiyatif almazsak daha 60 yaşına gelmeden elden ayaktan düşeriz. Bizim hayatımız bu kadar ucuz mu? Hiçbirimizin hayatı ucuz değil.

Trilyonları, milyar dolarları sırtımızdan kazanan patronların kulu kölesi değiliz. Bizim yaptığımız iş üzerinden patronlar milyarlar kazanıyor. Biz 3 bin lira seviyelerinde ücret alıyoruz. Evde başka çalışan olmasa inanın kuru ekmek bile yiyemez hale geleceğiz. Bu insanlık değil. İnsanca bir yaşam ve geçinebilecek bir ücretin olması için mücadele etmezsek hiçbir şey değişmez. Daha neden korkuyoruz? Açlıktan ölmemek için çırpınıyoruz. Hastalıktan ölmemek için çırpınıyoruz. 1 liralık maskeyi 10 liralık dezenfektanı, kolonyayı bize çok görenlere karşı birleşmezsek o zaman ölüme de, hastalığa da razı olacağız.

ÖNCEKİ HABER

Kılıçdaroğlu'ndan kendisine "Terbiyesiz herif" diyen Erdoğan'a: Kontrolü kaybetti

SONRAKİ HABER

Gebze'den bir işçi yazdı: Ekmeğimizin hamuru alın terimizdir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa