20 Şubat 2021 23:30

Yeni bir dünya görüşü

Aydın Çubukçu, Komünist Manifesto'nun yayınlanışının yıldönümünde yazdı: "Bütün ülkelerin işçilerine yeni bir dünyayı nasıl kazanacakları konusunda ışık tutmuş ve tutmaya devam eden bir eserdir."

Fotoğraf: Flickr

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

1848 yılının şubat ayında, biri 30, diğeri 28 yaşında iki genç adam, yüz yetmiş üç yıl boyunca İncil’den sonra en çok okunan ikinci kitabı, Komünist Parti Manifestosu’nu yazdılar. Bu yıl, bu sıralamadaki yerini hâlâ koruyor. Bu türden bir “best-seller” yazabilmenin küçük bir sırrı vardır. Ya İncil gibi, tarih boyunca ona iman eden milyarlarca insanın ruhuna seslenen masallar anlatması, ya da Manifesto gibi, yeni bir dünyayı kendi kollarıyla yaratabileceklerini bilince çıkarmış bir ezilenler dünyasına seslenmesi gerekir. İncil’i yazanlar, yıllar boyunca düşüne düşüne, parça pürçük hatırladıkları ya da şuradan buradan duydukları meselleri birleştirerek, birbirinden farklı birçok kitap ortaya çıkarmışlardı. Sonra birileri, bunları topladı, bir konsey kurup ayıklattı, beğenmediklerini yaktı, geriye kalanlar arasından dört yazar (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) seçip bunları birleştirdi. Geriye, defalarca sansürlenip günün siyasal ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir kitap kaldı. Ve buna milyarlarca insan kutsal kitap dedi, hâlâ öyle diyorlar... Kuşkusuz bu olayda, üzerinde düşünülmesi gereken büyük bir insanlık problemi yatıyor. Kutsal kitap, bir hayal uğruna boyun eğilmesi gereken kuralları ve bu kuralların kanıtı olduğu ileri sürülen başka hayali olayları derlemiştir. Kötülüğün uğradığı belaları, iyiliğin kazandığı ödülleri anlatan öyküler, zaman içinde birbirine eklenerek genişletilmiş, başka dinlerden, dinsizlerden, felsefecilerden kırpılıp yapıştırılmış fikirleri süslemek için kullanılmıştır. Masalları gerçeklerden daha inandırıcı bulmanın köklü nedenleri vardır ve bu kökler insanın kendi gücünden çok kendi üstündeki güçlerin gücüne ihtiyaç duyacak kadar çaresiz kalmasından beslenir.

Marx ve Engels, uzun yıllar içinde çalıştıkları işçi ve emekçi örgütleri içinde, gözlemledikleri devrimler, ayaklanmalar ve isyanlar sırasında görmüşlerdi ki, proletaryayı kurtaracak olan yalnızca kendi kollarıdır! Kötülükle baş etmenin, hayatı güzelleştirmenin ve yeni bir dünya kurmanın biricik gücü, bütün ülkelerin işçilerinin birliğindedir. Kendi dışında ve kendi üstünde, patron, ağa, paşa, tanrı gibi “Kendisini kurtaracak” başka bir güce ihtiyacı yoktur. 1789 Büyük Fransız Devrimi’nde henüz gelişmemiş halleriyle, hareketin en ağır yükünü onlar taşımıştı, 1830, 1848 devrimleri onların eseriydi. Ama ne için savaşacaklarını henüz bilmiyorlar, egemen sınıfların bir parçası olarak hareket ediyorlardı. Çok farklı örgütler içinde, dayanışma kasaları ve lonca ilkelerine göre oluşturulmuş emekçi esnaf birlikleri ve daha yeni kurulmuş işçi sendikaları, yarı dinsel gruplar, Chartist hareketin örgütleri, hatta kiliseler içinde bir araya geliyor, anlamını tam bilmedikleri sosyalizm, komünizm gibi fikirleri tartışıyor, bir yol arıyorlardı. Ütopyacılar, anarşistler, reformcular, Hristiyan sosyalistler, gerici “sosyalistler”, Alman “hakiki sosyalistler”, burjuva “sosyalistler” ve bunların partileri, gizli örgütleri, sendikaları, işçilerin arayışına cevap veremeyen pek çok akım ve örgüt bütün Avrupa’yı kaplamıştı. Gerçekten ortalıkta bir “komünizm hayaleti” dolaşıyordu.

Ama yalnızca egemen sınıfları ürküten bir hayalet değil, aynı zamanda işçi sınıfını dağıtan, gücünü bölen ve şaşırtan bir hayaletti. Onu, havada uçuşan laf kalabalığının elinden kurtarıp, bir siyasi örgüt ve tutarlı bir program içinde ete kemiğe büründürmek gerekiyordu. “Komünist Parti Manifestosu”, böyle bir dünyada böyle bir ihtiyaçtan doğdu. İçinde hiç masal yoktu, yürekleri hoplatan heyecanlı sloganlar, boş vaatler, gerçekleşmeyecek hayaller de yoktu. Marx ve Engels’in üç yıl önce bitirdikleri bilimsel araştırma ve incelemelerinin sonuçlarına, “Alman İdeolojisi” adlı yayımlanmamış eserlerindeki buluşlarına dayanıyordu. Felsefi, bilimsel bir politik eser olmakla beraber, Marx’ın edebi üslubunun parlak örneklerini de içeriyordu.

Manifesto, yalnızca komünist bir partinin programı değildir. Aynı zamanda komünist dünya görüşünün özetidir. Her dünya görüşü, maddi ve düşünsel hayatın bütün hareket biçimlerini temel ilkelere dayanarak anlamak ve yorumlamak için sahip olmamız gereken tutarlı ve kapsamlı bir sistem sunar. Elbette, feodalitenin, kapitalizmin ve bunlardan kaynaklanan pek çok felsefi ve siyasi sistemin de kendilerine göre bir dünya görüşü vardır. Ancak, tutarlılık ve kapsam bakımından olduğu kadar bilimsel temellere dayanan tek dünya görüşü Marksizm’dir. Marx, kapitalist ekonomi politiği hangi ilkelere dayanarak açıkladıysa, intihar gibi derin bir insani drama da aynı ilkelerle yaklaşmıştır. Engels, doğa bilimlerinin labirentlerinde dolaşırken, ya da uluslararası politikanın devasa problemleri üzerine düşünüp yazarken, yine aynı ilkelerden hareket etmiştir. Diyalektik ve tarihsel materyalizm, maddenin üç ana hareket alanını, yani doğayı, insan toplumunu ve insan düşüncesini, aralarındaki etkileşmeler ve çatışmalarla birlikte biri bütün olarak kapsayan temel bir bilim olarak onlar tarafından kurulmuştur. Ve Manifesto, bu bilimin işçi sınıfı mücadelesine, 173 yıldır ışık tutan parlak bir uygulamasıdır. Bu haliyle, yalnızca politik bir belge değil, felsefi, ekonomik, tarihsel pek çok soruna bilimsel gelişmenin bütün olanaklarını kullanarak cevap vermiş, yazıldığı günden bu yana bütün ülkelerin işçilerine yeni bir dünyayı nasıl kazanacakları konusunda ışık tutmuş ve tutmaya devam eden bir eserdir.

Onu, “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor”  diye başlayıp “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” diye biten tek bir cümle gibi okuyabiliriz. 

ÖNCEKİ HABER

Why didn't the 'state mind' work in the Garê mountains?

SONRAKİ HABER

Türkçe dışındaki diller için tehlike çanları çalıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa