Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | İran nükleer anlaşmaya dönecek mi?
İran'la nükleer anlaşmanın Biden dönemi akıbeti merak konusu. Arap basınında ilk adımı İran'ın atmayacağı yorumları yapıldı. Cezayir eylemleri ve Sudan'daki İsrail heyeti de önemli gündemler arasında.
Fotoğraf: ABD Dışişleri Bakanlığı/Wikipedia Commons
Kays ABBAS
Arap dünyası geçtiğimiz hafta da birçok önemli gelişmeye tanıklık etti. Coğrafi olarak en yakındaki olan İran’dan başlayalım.
Joe Biden’in ABD başkanı seçilmesiyle beraber 2015’te BM Güvenlik Konseyi ve Almanya’nın katılımıyla imzalanan ve Trump’ın tek taraflı olarak çekildiği nükleer anlaşmanın akıbetinin ne olacağı ve Amerika-İran ilişkilerinin nasıl bir seyir izleyeceği merak konusuydu. Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan, ilişkilerin normalleşmesinde İran’ın ilk adımı atmayacağını yazdı. Atwan, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in, nükleer anlaşmanın Avrupalı üç imzacısı olan İngiltere, Fransa ve Almanya’yı Brüksel’de müzakereye çağırmasını, “Amerikan yönetiminin yaptırımların kaldırılması da dahil olmak üzere İran’ın şartlarına tam olarak boyun eğmeye hazır olması” olarak yorumladı.
Katar’a yakınlığıyla bilinen al Araby al Cedid ise manşetten verdiği haberde Tahran ile Washington arasında anlaşmayı canlandırmak için hangi tarafın ilk adımı atması gerektiği konusunda bir tartışma olduğunu yazdı. Haberde, geçtiğimiz perşembe günü ABD’nin, nükleer anlaşmaya dönmek için görüşmeye hazır olduğunu açıkladığı hatırlatıldı. Hangi tarafın önce adım atması gerektiğiyle ilgili olarak ise “Washington, ilk önce itaate dönmesi gerekenin Tahran olduğunu söylerken, İran önce ABD’nin Trump’ın uyguladığı yaptırımları kaldırması gerektiğini belirtiyor” denildi.
Öte yandan Kuzey Afrika ülkesi olan Cezayir, 2019’da gerçekleşen protestoların yıl dönümü nedeniyle hareketli günler yaşıyor. Eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beşinci dönem adaylığını açıklamasının ardından gösteriler patlak vermişti. Şubat ayının ortalarında beklenmedik şekilde gelişen halk hareketinin, tekerlekli sandalyeye bağlı ve konuşmakta bile güçlük çeken cumhurbaşkanının tekrar aday olmasının Cezayirlilerde meydana getirdiği aşağılanma hissinin bir sonucu olduğu yönünde yorumlar yer almıştı. 12 Aralık’ta Abdulmecid Tebbun yeni cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen protestolar devam etmişti.
Cezayir’de geçtiğimiz hafta Hirak’ın (halk hareketi) ikinci yıl dönümünde binlerce kişi başkentin 300 kilometre doğusunda bulunan Harata kentinde bir araya geldi. Al Arab gazetesinden Sabır Belidi, makalesinde, gösterilere birçok parti, oluşum ve kişinin katıldığını yazdı. Belidi daha önce halk hareketindeki faaliyeti nedeniyle hapse atılan Aktivist ve Gazeteci Abdul Kerim Zagliş’in “Hareketi örgütlemeli ve mevcut otoriteye bir alternatif olacak şekilde hazırlamalı” pankartını taşıdığını yazdı. Belidi, bir araya gelenlerin hareketin gelişimi için yeni bir yol belirlemeye çalıştığını ve bu durumun sürecin iktidarı rahatsız etmeyecek haftalık bir gösteri olmadığını gösterdiğini vurguladı.
Haftanın diğer önemli gelişmesi İsrail’le normalleşmede hızlı adımlar atan Sudan’da yaşandı. Halk hareketi sonucu 30 yıllık Ömer Beşir iktidarının devrildiği, askerler ve sivillerden oluşan geçici bir hükümetle yönetilen Sudan’da geçtiğimiz aylarda İş İnsanı Abu al Kasım liderliğinde üniversite hocaları, işçiler, çiftçiler, sanatçılar, sporcular ve bazı tarikatların takipçilerinden oluşan bir heyet İsrail’i ziyaret etmişti. Şimdi de İsrail’den bir heyet, gizli bir şekilde dördüncü kez Sudan’ı ziyaret etti. Al Kuds el Arabi gazetesi bu heyetin Egemenlik Konseyi Başkanı General Abdülfettah el-Burhan ve Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo ile görüştüğünü ve amacın normalleşme sürecindeki pürüzlerin ortadan kalkması olduğunu yazdı.
İRAN VE NÜKLEER ANLAŞMA
Abdulbari Atwan
Rai al Youm
ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, İran’ın ilk adımı atmayacağını, nükleer anlaşmadan tamamen çekilme ve ona karşı tüm yükümlülüklerinden vazgeçme tehdidinde ciddi olduğunu fark etti. Bu nedenle Avrupalı müttefiklerini, Brüksel’de İran tarafıyla “gayriresmi” bir görüşmede bulunmaya çağırdı.
ABD’nin Yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, üç Avrupalı imzacıya (İngiltere, Fransa ve Almanya) hükümetinin “İki ülkenin nükleer anlaşmaya olan bağlılığının iadesi konusunda” İran’la görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Onun yönetimi, BM Güvenlik Konseyine İran’a yönelik yaptırımların “Uzatılmamasına” karşı çıkmayacağını bildirdiğinde ve İranlı diplomatlara yönelik seyahat kısıtlamalarını gevşetince daha da ileri gitti.
Kısaca, yeni Amerikan yönetiminin yaptırımların kaldırılması da dahil olmak üzere İran’ın şartlarına tam olarak boyun eğmeye hazır olduğunu ifade ettiği söylenebilir.
Elimizdeki bilgiler, eğer ABD ekonomik yaptırımları derhal durdurmazsa İran’ın “uyarı süresi” sona erer ermez, pazartesi günü şafak vakti, uluslararası müfettişlerle görüşmeyi tamamen bırakacağını doğrulamaktadır.
Cumhurbaşkanı Biden’ın göreve geldikten bir ay sonra İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesi, iki ülke arasındaki güçlü dostluğu kanıtlamaktan ziyade ikincisini bilgilendirmek içindi.
Eğer İranlılar, muhafazakar ya da ılımlılar, yaptırımların derhal kaldırılması konusunda birleşmişlerse, Amerikan yönetiminde bu nükleer krizin nasıl yönetileceği konusunda bir bölünme vardır. Blinken liderliğindeki kanat dışişleri bakanından bir şekilde eski anlaşmaya dönmesini talep ederken, diğer katı kanat ise İran’ın füze programlarını da içeren yeni ve genişletilmiş bir anlaşmaya varmanın ve bölgesel rolünü yeniden biçimlendirmenin, yani Lübnan, Irak, Yemen ve Gazze’deki askeri silahlarını terk etmenin gerekli olduğuna inanıyor.
İran, ABD’nin yaptırımlarını tamamen kaldırması karşılığında uranyum zenginleştirmesini durduracak ve uluslararası müfettişlerin görevlerine devam etmelerine izin verecektir. Gelişmiş füze programlarından vazgeçmeyecektir.
İran’a karşı Amerikan ekonomik terörü, İran’ın nükleer anlaşmaya geri dönüp dönmemesine bakılmaksızın son nefesini veriyor. Çünkü onu sefil bir şekilde dizlerinin üstüne çökertmedi ve diğer yandan rejimi değiştiremedi. Kendine güvenip çoğu alanda kendi kendine yeter bir duruma getirdi.
ELLİ BİN CEZAYİRLİDEN TEK SES:
KAHROLSUN TEBBUN VE GENERALLER İKTİDARI
Sabır BELİDİ
Al Arab
Cezayir’deki halk hareketi protestolarının başlamasının ikinci yıl dönümünü anmak için on binlerce Cezayirli Harata şehrine (başkentin doğusu) akın etti. Cezayir ve Amazigh bayraklarını sallayarak “Cezayir’in bağımsızlığı için”, “Başkan Tebboune bir sahtekardır”, “Generaller çöpe” sloganlarını attılar.
Başkentin 300 kilometre doğusunda bulunan Harata, Hirak’ın (halk hareketi) beşiği olarak kabul ediliyor. 16 Şubat 2019’da binlerce Cezayirli kendiliğinden toplandı. Kapsamlı bir siyasi değişim ve mevcut otoritenin komple istifası çağrısı yaptı.
Görgü tanıkları al-Arab’a, Harata şehrinin son günlerde pazartesi günkü ‘büyük yürüyüş’e katılmak için halk hareketinin aktörleri ve muhalefet aktivistleri için farklı şehirlerden ve valiliklerden gelen binlerce Cezayirliyi ağırlayan bir başkente dönüştüğünü ifade ettiler.
2019-2020 yılları arasında Cezayir’i kasıp kavuran siyasi protestoların sahnesini geri getirmek için kentin sakinlerinden ve diğer illerden gelenlerden oluşan elli bin kişi, sosyal mesafe önlemlerini ve yürüyüşleri askıya alma kararını ihlal etti.
Yürüyüşe, aralarında eski tutuklu ve Demokratik ve Sosyal Birlik Partisi (kuruluş aşamasında) Sözcüsü Kerim Tabu ve Kültür ve Demokrasi için Birlik Partisi Başkanı Muhsin Bel Abbas’ın da bulunduğu isimler katıldı. Hirak Tutuklularının Savunma Komitesi Avukatı ve Değişim ve İlerleme Birliği Partisi Başkanı Zubeyda Asul, Sosyalist Güçler Cephesinin temsilcileri, Mustafa Buchachi gibi “Vicdan Mahkumlarının Savunması” koordinasyonuyla bağlantılı bir dizi aktivist ve avukat gösterilerde yer alanlar arasında.
Gözlemciler, protestoların otorite için zor bir duruma geldiğini ve bunun da sokağı sakinleştirmek için yeni tavizler vermeye itebileceğini söylüyorlar. Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un sağlık durumu ve askeri teşkilat içindeki farklılıklara dikkat çekerek iktidarın halkın taleplerini yok saymak için manevra alanı bırakmadığını ifade ediyorlar.
Halk hareketinin ikinci yıl dönümü münasebetiyle Harata kentinde toplanan unsurlar, siyasi protesto çemberini genişletmek, organize etmek ve başkente ve ülkenin çeşitli bölgelerine aktarmak için yeni bir yaklaşımı netleştirmenin güçlü bir işaretini gönderdiler. Bu durumun sürecin iktidarı rahatsız etmeyecek haftalık bir gösteri olmadığını gösteriyor.
Daha önce halk hareketindeki faaliyeti nedeniyle hapse atılan Aktivist ve Gazeteci Abdul Kerim Zagliş, Cezayir sokaklarında yaygın bir şekilde dolaşıma giren siyasi bir mesajı özetleyen bir pankart taşıdı. Bu pankartın içeriği “Hareketi örgütlemeli ve mevcut otoriteye bir alternatif olacak şekilde hazırlamalı” şeklinde.
Zağliş “al Arab”a yaptığı açıklamada, “Halk hareketinin kendisini manevralardan ve sızmalardan korumak için örgütlenmeye, çerçeveye oturtmaya ve bir tüzüğe şiddetle ihtiyaç duyduğunu doğruladı. Zağliş, “Geçmiş deneyimler bize, otoritenin şok ve baskıyı emmesini sağlayan araçlara sahip olduğunu öğretti” dedi. “Yeni bir strateji ve yenilenmiş bir yaklaşım olmazsa, hareket başarısızlığa mahkum olacak. Korona nedeniyle gücün kötüye kullanılması nedeniyle hareketin gövdesinin kırılgan olduğu” sözlerine ekledi.
Hem hükümet hem de özel yerel medya, Harata yürüyüşüne ve harekete karşı bir karartma ve görmezden gelme politikasını sürdürüyor.
SUDAN: İSTİHBARAT OTELİNDE GİZLİ BİR İSRAİL HEYETİ
Al Kuds al Arabi
Başyazı
İsrail güvenlik heyetinin Sudan’a yaptığı son (şimdiye kadar dördüncü) “gizli” ziyaret sadece Sudan’ın değil, genel olarak diğer Arap ülkelerinin iktidarlarının da İbrani devletiyle süreci ele alma şeklini açıklamaya katkıda bulunan bir dizi işaretle doluydu. Aynı zamanda, Tel Aviv’in özellikle ordu ve güvenlik elitleriyle nasıl ilişkiler geliştirdiklerini de göstermektedir.
İsrail’in Hartum’a yaptığı ziyaretlerde “gizlilik” karakteri tekrarlanıyor. Bu durum ziyaretlerin çok sınırlı bir grup insana yönelik olduğunu göstermektedir. Sudan medyası, bilinmeyen İsrail güvenlik ve askeri yetkililerinin Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan ve Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo ile görüştüğünü bildirdi. Böylece Sudan, bu iki üst düzey askeri yetkiliye indirgendi. Öte yandan, Sudanlıların onlarca yıllık siyasi ve kitlesel mücadelenin ardından hâlâ ulaşamadığı bir sivil hükümetin varlığı da göz ardı edilmiş oldu.
Bu durum, sadece kendini “tek demokratik devlet” olarak ifade eden İsrail’in demokrasiye ve sivil yönetime ve genel anlamda siyasete yönelik küçümsemesini göstermez; aynı zamanda, Sudan’ın askeri yöneticilerinin vatandaşlarına, iktidardaki ortaklarına ve mevcut siyasi sisteme yönelik beyan edilmiş, aşikar küçümsemelerini de gösterir.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun geçen yılın şubat ayında Sudan Egemenlik Konseyinin Başkanı Abdülfettah Abdurrahman el-Burhan ile Uganda’da görüşmesi normalleşme girişiminin dayanağı oldu. Bu buluşma, gizli ve açık güvenlik ve askeri ziyaretlerin yolunu açtı. Belki de Sudan sivil hükümetinin her şeyden önce, halk tarafından yetkilendirilmediğini ve politik olarak bu tür bir şeyi yapmaya yetkili olmadığını düşünerek, normalleşmeye girmekten kaçınmış olabilirler.
Hartum’a yapılan son ziyarette, İsrail heyetinin bu kez Sudan’a yerleşeceği ve önceki heyetlerin yaptığı gibi başkenti hemen terk etmeyeceği yönünde yeni bilgiler eklendi. “Askeri İstihbarat Otelinde” kalıyorlar. Böylece Sudan-İsrail paradoksları; gerilim, heyecan ve komplo unsurlarıyla tamamlanan “güzel” bir sonuca ulaşacak.