Doç. Dr. Ümit Akıncı: Üniversitelerde nitelikli bilgi üretilmiyor
Üniversitelerin toplumun gözünde değersizleştirildiğini söyleyen Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şube Sekreteri Ümit Akıncı, bu saldırılara karşı birleşik mücadelenin önemine vurgu yaptı.
Ümit Akıncı | Fotoğraf kişisel arşivinden alınmıştır
Eda AKTAŞ
İzmir
Boğaziçi Üniversitesine Melih Bulu’nun kayyum rektör olarak atanmasından sonra demokratik, özerk ve bilimsel üniversite talebiyle yapılan eylemler Türkiye’deki üniversitelerin durumu bir kez daha tartışmaya açtı.
İzmir’de de özellikle Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerine atanan rektörler çokça tartışılmıştı. Eğitim Sen İzmir 3 No’lu (Üniversiteler) Şube Sekreteri Doç. Dr. Ümit Akıncı ile Boğaziçi eylemlerini ve üniversitelerin durumunu konuştuk.
Tüm kurumların ve özellikle üniversitelerin hızla çürüdüğü bir dönemde Boğaziçi Üniversitesi direnişinin üniversitelerin ne olması gerektiğini bir kez daha hatırlattığını ifade eden Akıncı, “Kurum içi demokrasi, liyakat, düşüncesini ifade etmek ve hayır diyebilmek kavramlarının içini bir kez daha doldurdu bu tecrübe” dedi.
“ÜRETİMİ NİTELİKSİZLEŞTİRMESİ HATTA YOK ETMESİ KAÇINILMAZDIR”
“Seçim sistemi de elbette, üniversite bileşenlerinin sadece bir kısmının katılabildiği ve sonuçlarının çoğu zaman hayata geçmediği bir sistem olması itibarıyla demokratik değildi. Ama en azından rektör adaylarının seçilebilme motivasyonu ya da atanmış rektörün yeniden seçilebilme motivasyonu onlarda bir meşruiyet zemini arayışına yol açıyordu” diyen Akıncı, rektör atamalarıyla öncelikle üniversitenin kendi geleceğini kendisinin belirleyebilmesi noktasında geriye düştüğünü söyledi.
Akıncı, seçimin olmadığı sistemde, üniversite bileşenleri ile iletişim kurmayan, onları dinlemeyen, anlamaya çalışmayan ve taleplerini görmezden gelen yöneticiler ile yüz yüze olduklarını ifade etti.
Atanan rektörlerin yüzünü sadece kendisini atayan merciye döndüğünü belirten Akıncı, “Hal böyle olunca da üniversiteyi tanımayan, liyakatten uzak yöneticilerin hakim olduğu bir üniversite oluştu. Üniversiteler artık ne bilim ne de öğretim hizmeti verebilir durumda. Birbirinden çok farklı disiplinlerde bilgi, sanat, felsefe üreten birçok birimin bir aradalığı olan üniversitede, tek merkezden verilen kararların elbette tüm bu üretimi niteliksizleştirmesi ve hatta yok etmesi kaçınılmazdır” diye konuştu.
“BİLİM VE SANAT DEĞERSİZLEŞTİRİLİYOR”
Üniversitelerin sadece meslek bilgisinin aktarılması süreci olarak görülmemesi gerektiğini dile getiren Akıncı, “Üniversiteler toplumun yakın geleceğinin emek süreçlerinde ve toplumsal yaşamın her kademesinde yer alacak gençleri barındırıyor. Demokrasinin, sorgulamanın, liyakatin, itiraz etmenin olmadığı bir üniversitede yıllarını geçirmiş olan gençler de ister istemez bu yönde şekillenmek gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor. Bu da geleceğin toplumunda, liyakate inanmayan, demokrasiyi benimsememiş, itiraz etmenin suç olduğu yanılsamasına kapılmış, yönetim mekanizmalarında söz sahibi olmamanın zaten doğal olduğunu düşünen bir neslin yer alması demektir” dedi.
Üniversiteleri toplumun gözünde "düşman" ve "terörist ilan eden bir anlayışın var olduğunu söyleyen Akıncı, “Bu da üniversitelerin toplumun gözünde değersizleşmesi, bilimin, bilginin, sanatın değersizleşmesi sürecinin hızlanmasına yol açıyor. Halihazırda zaten bilimin ve sanatın toplumsal yaşamdan bu denli dışlanmış olmasına üniversitelerin değersizleştirilmesi de eklenince, yakın gelecekte bilim ve sanat ile bağları tamamen kopmuş bir toplum oluşma riski daha da artıyor” diye ekledi.
“BİRLEŞİK BİR MÜCADELE GEREKİYOR”
Boğaziçi bileşenlerinin dile getirdiği sorunun tüm toplumu ilgilendiren bir sorun olduğunu ifade eden Akıncı, “Hiçbir kesimi dışlamadan birleşik bir mücadele gerekiyor. Elbette bunu söylemesi, uygun adımları atmak kadar zor değil. Bu dönem hepimize düşen görev, var olduğumuz işyerlerinde olanları konuşmak, tartışmak ve elbette birlikte hareket etmenin yollarını yeniden aramak. İtiraz etmenin böylesine kriminalize edildiği bir dönemde, atmamız gereken ilk adımlar, fikirlerimizi daha da sesli söylemek için birbirimizi cesaretlendirmek, yalnız olmadığımızı görmek ve göstermekten geçiyor” dedi.
"İTİRAZ EDENLERE SORUŞTURMA, MAHKEME, SÜRGÜN GİBİ MEKANİZMALAR İŞLETİLİYOR"
Örgütlü oldukları Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesindeki sorunlara değinen Akıncı, “Vakıf üniversitelerinde örgütlü değiliz, ancak oralardaki sorunları da takip etmeye çalışıyoruz. İzmir üniversitelerinde de liyakat sorunu, şeffaflık, kurum içi demokratik mekanizmaların çalışmaması, fikir belirtmenin, itiraz etmenin kriminalize edilmesi, özlük hakları gibi sorunlar en başta geliyor. Kurumlarda artık, yöneticisi oldukları birimlerde yürütülen süreçlere dair bilgisi olmayan yöneticilerin sayısı bir hayli fazla. Üniversitelerde yönetim kademelerindeki kişilerin çoğu vekaleten o konumlarda ve bir kişinin birden fazla yönetim kademesine vekalet ettiği durumlar var. Alınan kararlar artık üniversite bileşenlerinin ilgisine sunulmuyor, kimi süreçler yazılı olmaktan çok sözlü talimatlar ile yürütülüyor. Kurullar gibi demokratik mekanizmalar işlevsizleştiriliyor. Öğrencisinden, akademisyenine, idari personelinden, işçisine, itiraz edenlere soruşturma, mahkeme, 13/b-4 ile sürgün gibi mekanizmalar işletiliyor. Ünvanını almış ama kadrosu verilmeyen birçok akademisyen var. İdari personel açısından da durum farklı değil. Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları yapılmıyor” diye konuştu.
“SAVUNMA YAZMAK RUTİN HALİNE GELDİ”
DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesinin taşınma sürecinde, fikir belirten fakülte mensuplarının soruşturma ve mahkemelerinin hala devam ettiğini hatırlatan Akıncı, “EÜ’de yakın geçmişte, Birgivi İslami İlimler Fakültesine akademisyen alımında liyakat ilkelerinden ne kadar uzaklaştığını gösterdi. Boğaziçi Üniversitesindeki gelişmelere dair, açıklama yapan öğrenci arkadaşlarımıza açılan soruşturmalar sürüyor. Şube yöneticilerimiz için, ‘Üniversiteyi küçük düşürmek’ gibi suçlar için ayda bir kez ifade vermek, savunma yazmak rutin haline geldi. Elbette verilen ifadeler sonrasında takipsizlik kararlarının gelmesi gecikmiyor” dedi.
Pandemi dönemine özgü sorunlar da yaşadıklarını aktaran Akıncı, “Dönüşümlü çalışma anlamında kimi yerlerde, çalışan ve toplum sağlığını tehlikeye atan keyfi uygulamalar sürüyor. İlgili genelgeler mevcut olduğu halde dönüşümlü çalışma esaslarını hayata geçirmemekte direten birimler var üniversitelerde” diye ekledi.