Rusya'da son durum: Eylemler ara verdi ancak burjuvazi hâlâ istim üstünde
Protestolar ara verdi ancak medya savaşları ve baskıyı artıracak yasal hazırlıklar sürüyor. Dış politikada köprüleri atmama tutumu hakim. Rusya oligarşik burjuvazisi hiç olmadığı kadar istim üstünde.
Fotoğraf: Unsplash
Sinan ÖZBEY
Moskova
Rusya’da Navalnıy’ın dönüşünde tutuklanmasının hemen ardından başlayan gösteri dalgasının üzerinden dört hafta geçti. 23 Ocak’taki ilk gösteriler dünya çapında ilgi gördü, bu eylemlerde 4 binden fazla insan gözaltına alındı. Bir hafta sonra 31 Ocak’taki gösterilerde ise katılım daha az olsa da gözaltına alınan insan sayısı bu sefer 6 bine yaklaşmıştı. Navalnıy ekibi gösterilere bahar aylarına kadar ara verildiğini duyursa da sonradan karar değiştirdi ve 14 Şubat’ta daha değişik bir eylem çağrısı yaptı: Herkesin akşam saat 8’de bulunduğu binanın avlusuna çıkarak 15 dakika süreyle telefonlarının ışığını yakması... Rusya’da geleneksel olarak binalar konut ve ısınma sorununu çözmek için çok katlı ve büyük yapılıyor, aynı zamanda her binanın genişçe bir avlusu oluyor.
Bu olabildiğince pasif eylem çağrısına bile devlet kurumları reaksiyon gösterdi ve bu eylemlerin de yasa dışı olduğunu ilan etmekte gecikmedi. İnsanların kendi evlerinin önüne çıkıp cep telefonu ışığını yakmasının hangi kanuna göre yasa dışı sayılacağı muğlaklığını korusa da Rusya’da son dönemde iyice artırılan baskı ortamı devletin bunu açıklamaya tenezzül etmeyeceğini gösteriyor. Aynı zamanda devlet propagandası da boş durmadı ve bizzat Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın ağzından bu eylemin bizzat NATO ve AB tarafından planlandığını söyledi. Buna kanıt olarak da önce bahara kadar eylem olmayacağının ilan edilmesini, ama sonra NATO tarafından yapılan baskıyla alelacele bu eylem kararının alındığını gösterdi.
Moskova’da son 40 yılın en karlı ve soğuk kış dönemi yaşanırken 14 Şubat Sevgililer Günü ile birleştirilen bu ‘eylem’, o saatte sokakta bir yerlere çıkıp fener yakıp sonra da onu sosyal medyada yayımlamaktan ibaret kaldı. Bu şekilde (Eğer Navalnıy ekibi tekrar karar değiştirmezse) bu minvalde yapılan eylemler en erken bahar aylarına kadar son buldu (Rusya’ya bahar nisan sonlarında geliyor).
İlk hafta yapılan eylemlerde Navalny taraftarları dışında fazla bir katılım olmazken bir sonraki hafta sol çevrelerin de eylemlere ilgi gösterdiği görüldü. Meclis içi ana ‘muhalefet’ partisi olan Rusya Federasyonu Komünist Partisi (KPRF) merkezi düzeyde tepkisiz kalırken Rusya’nın çeşitli bölgelerinde taraftarları parti bayraklarını da taşıyarak eylemlere az da olsa katılım sağladı. Hatta Saratov bölgesinde KPRF Bölge Duması Milletvekili Nikolay Bondarenko, 31 Ocak eylemine katıldığı gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alındı ve ceza yazıldı.
Rusya’nın uzak bölgelerinde ikinci hafta eylemlerine de katılımın on binler düzeyinde devam etmesi, buna karşılık Moskova ve Petersburg’da katılımın görece düşmesi bölgelerde yaşayan emekçilerin pandemi ile birlikte iyice ağırlaşan, ama pandemiden önce de en derin şekilde zaten yaşamakta olduğu derin eşitsizliğe ve yoksulluğa karşı güçlenmekte olan mücadele eğiliminin de bir göstergesi sayılabilir.
İFTİRA DAVASI VE PARA CEZASI
Geçtiğimiz hafta ise Navalnıy’ın aldığı 3.5 yıllık cezanın şartlı tahliyesinin infaza dönüştürülmesinin temyiz mahkemesi ve aynı zamanda bir 2. Dünya Savaşı (Rusya’da adlandırıldığı şekliyle Büyük Anayurt Savaşı) gazisine iftira davası gündemi meşgul etti. Bu iftira davasını kısaca özetlersek şöyle gelişti: 2020’de şu andaki Devlet Başkanı Putin’e 2036’ya kadar devlet başkanlığı yolunu açmak başta olmak üzere birtakım anayasa değişikliklerini içeren paketin referandum kampanyası sırasında Russia Today kanalında yayımlanan propaganda filminde birçok ünlü Rus figürünün yanında 95 yaşındaki bir savaş gazisinin de ‘evet’ verilmesi yönünde çağrı yapması ve Navalnıy’ın bu filmde rol alanları ‘satılmışlar, hainler ve reziller’ olarak tanımlaması sonrası savaş gazisi Artamenko, “Navalnıy’ın kendisine iftira attığı” iddiası ile mahkemeye başvurdu. Bu sebeple görülen duruşmada Navalnıy’a 850 bin ruble (yaklaşık 80 bin TL) para cezası verildi. Hapis cezasının temyiz mahkemesinde ise yargıç kararda 1.5 aylık bir indirim yaptı. Bu kararla birlikte Navalnıy Ağustos 2023’e kadar cezaevinde kalacak.
Şimdi Rusya için bu alışılmadık politik hareketlilik döneminin muhasebesi yapılmakta.
Liberal çevrelerde, Batı’dan gelecek olası yaptırımları da hesaba katarak eylüldeki Duma seçimlerine yönelik güç biriktirme hesapları yapılıyor. Navalnıy’ın cezasının kesinleştiği duruşmaya verile(meye)n tepkiler şu andaki durumun artık kanıksandığını gösterse de Duma seçimlerinde, önceki seçimlerde olduğu gibi en kuvvetli muhalif adaya oy verme -buna ‘akıllı seçim’ stratejisi diyorlar- taktiğinin tekrar uygulanmasının ve belki seçim öncesinde birtakım gösterilerin örgütlenmesinin gündeme getirilmesinin planlandığını söyleyebiliriz. Diğer yandan, gösteriler sırasında gözaltına alınıp serbest bırakılan Yuliya Navalnaya’nın (Aleksey Navalnıy’ın eşi) Almanya’ya gittiğini not etmekte fayda var.
BASKIYI ARTIRMA HAZIRLIKLARI
Devlet cephesinde ise her ne kadar çok büyük tehdit içermese de rahatsızlık yaratan bu kitle hareketinin -şimdilik- bertaraf edilmesinin yarattığı rahatlığın oluştuğunu söyleyebiliriz. Son iki ayda yaşanan gelişmeler ve özellikle ‘Putin’in Sarayı’ belgeselinin 100 milyondan fazla izlenme sayısına ulaşması daha fazla insanın oligarşik devlet yapılanmasına ve yaşadığı sefaletle yolsuzlukların ilişkisini kurmasına yol açtı. Bu etki özellikle de yoksul bölgelerde hiç olmadığı kadar fazla emekçinin dondurucu soğuklara rağmen sokaklara çıkmasının açıklaması olarak okunabilir. Bunun karşısında devletin tepkisi ise baskı makinesinin civatalarının daha fazla sıkılması oldu. Gerek gösteriler süresince daha fazla sertleşen polis şiddeti, gerekse de Duma’da gündeme getirilen, polisin yetkilerinin ve göstericilere getirilecek cezaların artırılmasını öngören yasalar Rusya egemen sınıflarının daha şiddetli çatışmalara hazırlandığının göstergesi olarak görülebilir.
Bir yandan güvenlik bürokrasisi fazla mesai yaparken devlet kontrolündeki medya da daha önce benimsediği Navalnıy’ı görmezden gelme taktiğini bir kenara bırakarak karşı saldırıya geçti. Özellikle Gelencik bölgesinde Devlet Başkanı Putin’e ait olduğu iddia edilen lüks sarayın ifşa edildiği YouTube videosunun yarattığı etkiye karşı gelecek haberler yaratmaya hız verildi. Uzunca bir bekleme süresinden sonra bu ‘sarayın’ aslında İş Adamı Rotenberg’e ait olduğu ve Rotenberg’in ağzından haber yapıldığı şekliyle burada bir otel yapılacağı iddia edildi. 10 yıldır gündemde olan bu ‘sarayın’ gizeminin neden şu anda ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ise ancak toplumda yarattığı infial ile anlaşılabilir.
Aynı zamanda Navalnıy’ın Berlin’de tedavi gördükten sonra kaldığı villa da ayrıntılı olarak Rossiya 1 devlet kanalında yer buldu. Aylık 15-30 bin avro kirası olan bu lüks villanın kirasının iş adamı ve Navalnıy’ın dostu Yevgeniy Çiçvarkin tarafından ödendiği açıklandı.
Rusya’nın son yıllarında zaman zaman yükselip alçalan, genellikle liberal çevrelerin başını çektiği hareketlilik dönemlerinin belki de en fazla ses getiren dönemini geride bıraktığımız bu dönemde Rusya oligarşik burjuvazisinin hiç olmadığı kadar istim üstünde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. 2000’lerin başından 2010’ların ortalarına kadar yazılan ‘başarı hikayesini’, önce Batı’dan gelen yaptırımlar, daha sonra içerideki sınıf dengelerini koruma amaçlı gerçekleştirilen emeklilik ve anayasa reformları ve son olarak da pandeminin yarattığı işsizlik ve yoksulluktan kaynaklanan iflas politikaları ve hemen ardından da Batı destekli en ‘dişli’ siyasal rakibinin açık meydan okuması ile yüzleşmesi takip etti.
‘KÖPRÜLERİ ATMAYAN’ DİPLOMASİ
Rus yönetici sınıfının bu sıkışmışlığa tepkisi Batı ile bir yandan yiğitliğe halel getirmeyen bir yandan da köprüleri atmayan bir diplomasi ve ekonomi politikasını uygulamaya devam etmek oldu. Özellikle devletin en büyük gelir kalemini oluşturan doğal gaz satışı için büyük önem taşıyan Kuzey Akım-2 projesinin Almanya’nın da karşılıklı isteği sayesinde tamamlanması Avrupa ile ilişkileri tayin edici noktaya geldi. Karşılıklı çıkarlardan dolayı Almanya’nın Navalnıy ve diğer insan hakları davaları için fazla ses çıkarmayacağını bilmek Rusya’nın elini rahatlatan bir etmen yaratıyor. Aynı şekilde ABD’den de birtakım devlet görevlilerine uygulanacak yaptırımların dışında fazla bir tepkinin gelmeyeceğinin beklenmesi Rusya hariciyesinin elini daha fazla rahatlatıyor.
İç politikada ise bir yandan güvenlik zincirlerini sıkılaştırırken, bir yandan da eylül 2021’de gerçekleştirilecek Duma seçimlerine yönelik hamleler yapılıyor. Bu sebeple (Her ne kadar şimdilik Kremlin sözcüsü tarafından yalanlansa da) halka karşılıksız 500 milyar ruble (yaklaşık 50 milyar TL) dağıtılması, emekli maaşlarının artırılması gibi planlar yapılıyor. İktidar partisi ‘Birleşik Rusya’ tarafından alınabilecek bir yenilgi Putin’in 2024 sonrası hesaplarını da sıkıntıya sokabilir.
EMEK HAREKETİNİN EKSİKLİĞİ HİSSEDİLİYOR
Oligarşik devlet yapılanmasının ve liberal burjuvazinin bu çatışmasının yanında Rusya’da gelişmiş bir emekçi hareketinin olmamasının eksikliği hissediliyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından hızla tasfiye olan emek örgütleri ve bunun yanında teorik tartışmalara kilitlenmiş ‘komünist’ örgütlenmeler, aslında burjuvazinin bu iki cephesi arasındaki çatışmaların üçüncü bir yola fırsat sunan bir ortam yaratmasına rağmen bu durumu örgütlemekten çok uzaktalar.
Bu saydığımız cepheler arasındaki ilişkilerin gelişiminin neler getireceğini önümüzdeki aylar ve yıllarda daha çok egemen sınıfların politikaları ve eğer daha fazla örgütlenmeyi başarırsa Rusya’daki işçi ve emekçilerin eylemleri belirleyecek.