22 Şubat 2021 23:30

Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevi ne anlatıyor?

"İşçilerin, genel merkezin tutumuna karşın çok şey öğrendikleri bir grev süreci yaşadıkları söylenebilir. 'Bu daha başlangıç, mücadeleye devam' sloganı, işçiler açısından bir gerçeği yansıtıyor."

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Kayhan GEYİK

Kadıköy Belediyesi işçileri ve örgütlü oldukları Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube ile belediye yönetimi ve belediye yönetimi adına görüşmelere katılan SODEMSEN arasındaki TİS sürecini özetleyerek başlayalım.

GREVE NASIL GELİNDİ?

Temmuz ayında başlaması gereken TİS süreci CHP’li Kadıköy Belediyesi yönetimi tarafından ertelenmiş, görüşmelere ancak eylül ayında başlanabilmişti. Mart ayından bu yana kısa çalışma ödeneğine başvuran belediye, işçi ücretlerinin yarısının cebinde kalmasını sağladı. Buna rağmen kısa çalışma ödeneğiyle doğan, işçilerin yaşam şartları için çok önemli olan yol ve yemek ücretlerindeki kesintiyi telafi edecek bir iyileştirme yapılmadı. İşçi ve emekçilerin ücretleri enflasyon ve zamlar karşısında eridi; işçilerin net ücretleri asgari ücretin altında kaldı.

Bu şartlar altında, taban ücretlerinin yapılacak artışla iyileştirilmesi, yüzde 20’lik bir zam talebi ile de kayıplarının engellenmesi ve 40 saatlik çalışmanın tüm alanlarda uygulanarak cumartesi gününün tatil ilan edilmesi talepleri, şubenin işçilerin geniş katılımıyla hazırladığı taslağa girdi. TİS taslağı günlerce işçiler tarafından tartışıldı 180 lira taban ücret ve yüzde 20’lik ücret zammını da içeren bir teklif belediye yönetimine sunuldu.

Bu taslağı görüşmeye bile değer bulmayan belediye yönetimi, görüşmelerde de tüm CHP’li belediye yönetimlerinin dahil etmeye çalışarak kurdukları SODEMSEN’i patronların ortak iradesini yansıtmak üzere yetkilendirdi. Hem SODEMSEN hem de belediye yönetimi ücretleri konuşmak konusunda isteksiz davrandı. İşçi temsilcileri aylarca oyalandı. Hatta bir süre sonra belediye yönetiminden “İşçi temsilcileri görüşmelere gelirse masaya oturmayacakları” tehdidi geldi. Süre daraldıkça belediye yönetimi idari maddeleri görüşmeye başlarken, Genel-İş 1 No’lu Şube Yönetimi, örgütlülük düzeyine bağlı olarak, işçi toplantıları yaparak, işçileri sürece hazırlamaya, TİS komiteleri kurmaya, işçilerin birliğini ortaya çıkaracak eylemler gerçekleştirmeye başladı.

Tüm bu sürecin sonunda Kadıköy Belediyesi, AKP’li belediyelerin 4+4 teklifine yakın bir teklif sundu; yüzde 7! İşçilerin istediği 180 lira taban ücret yerine de 103 liralık bir teklif sunuldu. 180 lira taban ücret talebinde pazarlık yapılabilirdi elbette ama 103 liranın da kayıpları giderecek bir yanı yoktu. O yüzden işçilerin çoğunluğu 103 lira taban ücreti ve yüzde 7 zammı konuşmaya değer bulmadı. İşçiler, “Asgari ücret zaten bu” dedi. Dolayısıyla “Bize bir şey verilmiyor, tersine kaybettiklerimiz de telafi edilmiyor” şeklinde tartışıldı. Bu durumda greve gitmekten başka bir yol yoktu. Şube ve temsilciler en azından işçilerin üzerine tartışabileceği bir teklif sunulmasını isterken, belediye başka bir teklif sunmayacağını açıkladı.

GREV BAŞLIYOR; 3 GÜNDE NELER YAŞANDI?

Grevin birinci günü; şube ve temsilciler aralarında görev bölüşümü yaparak şantiyeleri dolaştı ve grev sürecini sürdürmek için nöbet listeleri, grev gözcüleri, yemek dağıtımından sorumlu gruplar, halka grevin içeriğini anlatacak bildiriler gibi birçok alanda iş bölümü gerçekleştirildi. İlk gün işçilerin ve sendikanın isteğiyle sürdürülen zorunlu bazı işler dışında (Hastanelerin çöplerinin toplanması gibi), hiçbir şekilde hizmet üretilmedi. Genel merkezin ilk açıklaması ise kamuoyuna da yansıdı, grev fonumuz yok! “İşçilerin kazanması için her şeyi yaparız” yerine, şubeye “Tek başınasınız” demek olan ilk açıklamaydı bu. Çoğu ilk kez bir grev deneyimi yaşayan işçiler ise bu süreçte nelerle karşılaşabileceklerini henüz tam olarak bilmeden grev alanı olan belediye önünde eylemlerini sürdürüyorlardı. Kadıköy Emniyeti akşam 21.00 itibari ile belediyenin bahçesine müdahale edeceğini, tüm işçilere ceza keseceğini açıkladı. İşçilerin birçoğu belediye binasına girerken bir bölümü grev alanını terk etmek zorunda kaldı. Belediye ve emniyetin ortaklaşan tutumuna, ilerleyen saatlerde İBB’nin araçları da eklendi. İşçilerin ilk tepkisi “Grevden sonra da hiç uğramadıkları buralardan çöp toplamayı sürdürsünler o zaman”dı. Daha sonra işçiler kendi arasında gruplar oluşturarak İBB araçlarındaki emekçileri, bu grev kırıcılığa ortak olmamaya çağırdı. Önemli oranda işçiler dayanışma gösterdiler. Ama bu kez polis, İBB işçileriyle görüşmeye giden işçileri hem gözaltına aldı hem de 3 bin lira ceza kesti.

İŞÇİLERE KARŞI PANDEMİ KULLANILDI

Polisin, işçilerden birinin yanında telefonla konuştuğu kişiye “Başkanım ne ceza keseyim?​” dediği ise ikinci günün sabahında Şube Başkanı Ahmet Arıkan tarafından açıklandı. İşçiler telefondaki bu ‘başkan’ı ve işçilere yönelen tehdidi yuhaladılar ve geri adım atmadılar. Kadıköy Belediyesinin bir trol ordusuyla, işçi ücretlerine dönük manipülatif kampanyası, işçilerin ısrarla kendini anlatma çabası içinde eridi. Mahalle WhatsApp grupları hızla işçilerin lehine açıklamalarla doldu. Mahallelerden dayanışma ziyaretleri planlandı. Gün boyunca bir taraftan dayanışma ziyaretleri sürerken, diğer taraftan emniyetin belediye işçilerine dayanışma için gelenlere yönelik, yürüyüş yapmaları halinde müdahale edileceği tehditleri sürdü. Belediye ise işçilerin akşam 9’dan sonra greve devam edebilmeleri için gerekli izin belgesini vermemekle kalmadı, aynı zamanda işçilerin belediye binasını topluca grev alanı olarak kullanamayacaklarını duyurdu.

Üçüncü günün sabahında Genel-İş Genel Merkezinin şubeye rağmen sözleşmeyi imzaladığı konuşulmaya başladı. Ama şubenin eline ulaşmış resmi bir belge yoktu. Şube bu imzayı tanımayacaklarını, işçilerin tamam demediği bir sözleşmeye imza atmayacaklarını açıkladı. Şube yönetimi ve temsilciler, genel merkezin tutumunu deşifre etmek için önce topluca istifa etmeyi tartıştılar ve bu tartışma işçiler içinde de yankı buldu. Ancak işçilerin de katıldığı tartışmalardan sonra, bu tutumun, “Daha önce olağanüstü kongre ile tasfiye etmeye çalışılan şubeyi, doğrudan genel merkezin eline bırakmak anlamına geleceği” için, işçiler içinde “Ya hep beraber istifa ederiz ya da hep beraber kalırız” tutumu galip geldi.

Daha sonra genel merkezin sözleşmeyi imzaladığı kesin olarak açıklandığında, işçiler içinde bir bölünme yaşandığı söylenebilir. Tüm işçilerin Genel-İş’ten istifa etmesi ve grevin her koşulda sürdürülmesi iki eğilimden biriydi. İşçilerin önemli bir bölümü ise artık bu işin bittiğini, sözleşmenin imzalandığını, sürdürmenin çok mümkün olmadığını söylüyor, ama sözleşmenin de kabul edilebilir olmadığını tartışıyordu. DİSK/Genel-İş Merkezine dönük ciddi bir tepki vardı. Şube yönetimi, “Gelin işçilere bu durumu siz anlatın” dediğinde ise Genel Merkez ortadan kayboldu. Gecenin 03.00’ünde belediye yönetimiyle masaya oturanlar işçilerin karşısına çıkamadılar. Kendi imzaladıkları sözleşmeyi işçilere duyuramadılar, işçiler karşısında savunamadılar.

GENEL MERKEZ İŞÇİNİN İRADESİNE DARBE YAPTI

Şube yönetimi ve temsilcilerin, “Genel Merkez belediye ile asla görüşmesin” gibi bir tutumu yoktu. Belediyeyi yeniden masaya getirecekleri müdahalede sorun görmüyorlardı. Şube yönetimleri tıkandıkları yerlerde genel merkezlerin araya girmesini, görüşmeye katılmasını isteme hakkına da sahiptirler. Ama şube yönetimi ve temsilcilerin, genel merkez yöneticilerine “Bize rağmen, işçilere sorulmadan herhangi bir imza atmayın”, “Şube dışında genel merkez yöneticilerine herhangi bir öneri gelirse bunu bize iletin, işçiler oylasın, kabul ederlerse şube de kabul eder” denildiği, bunun bir tutum olarak en başından beri konulduğu hem işçiler hem temsilciler tarafından biliniyor. Buna rağmen Genel Merkez, neyi imzaladığını bile sormadığı sözleşmenin ardından, “Şube istedi ben de imzaladım” diyerek, işçilerin sendika içindeki birliğini bozmaya, güvensizlik yaratmaya çalıştı. Gerçekte belediye ile görüşme isteğinin genel merkezden geldiği, temsilcilerin de görüşülebileceğini ancak son kararın işçinin olacağını açık bir dille ifade ettikleri ve genel merkezden gelen kişilerin de buna dair söz verdikleri, en azından temsilciler tarafından biliniyor. Ama genel merkez bu sözde durmamış, binlerce işçinin, işçilerle yan yana yürüyen, onların bir parçası olan işçi temsilcilerinin ve şube yönetiminin iradesine darbe yapmıştır. Bu gerçeği teğet geçen herhangi bir değerlendirme, asıl tablodan uzaklaştırır bizi.

Şube yönetimi sözleşmeyi tanımadığını söylemiş, ancak işçilerin hiçbir kazanım elde etmediği duygusunu da kırmaya çalışmıştır. Bu ikilem işçilerde “Bu iş bitti” duygusunu güçlendirdi. Öğle saatlerinde işçiler içinde dağılmalar başladı, işbaşı yapanlar oldu ve şube yönetimi temsilcilerle gerçekleştirdiği bir toplantı sonunda grevin bu haliyle sürdürülemeyeceğine karar verdi. Bu kararların tamamı sadece şube yönetimiyle değil, işçi temsilcilerinin oy birliğiyle karar altına alındı. İşçi temsilcilerinden aleyhte oy kullanan, devam edelim diyen çıkmadı. Toplantıdan çıkan sonuçlardan biri de genel merkezin bu tutumunu teşhir etmek ve işçilerin talepleri için mücadeleyi sürdürmekti.

Şube yönetimi belki daha uzun bir zaman dilimi ayırarak, temsilcilerin kısa bir eğilim yoklamasının ötesinde, grevin nasıl sürdürüleceğini işçilerle tartışmaya açması, sandık koyması işçi sınıfı demokrasisi açısından daha iyi bir örnek teşkil edebilirdi. Buna rağmen temsilcilerin kendi komitelerinin fikirlerini aldıkları, eğilim yokladıkları ve şube yönetiminin grevi sürdürmeme kararını temsilcilerle birlikte aldığı biliniyor.

SONUÇLARIN SONUÇLARI VE BAZI EĞİLİMLER

Hem şube yönetimi hem işçi temsilcileri, bürokrat sendikacılığa, grev yasaklarına karşı işçileri hazırlamakla yükümlüdür. Ve bundan şube yönetiminin ve temsilcilerin çıkaracağı ilk sonuç işçilerin birliğini güçlendirecek, sınıf bilincini geliştirecek, komiteleri etrafında daha örgütlü hale getirebilecek bir çalışmayı örgütlemektir. Bu açıdan yaşanan eksiklikler, işçileri grevin yasal sınırları içinde kalmaya zorlamış, sözleşmenin imzalandığı açıklandığı anda işçilerde önemli bir moral bozukluğu ve grevi sürdürmeme eğilimi doğmuştur. İşçilerin mücadelenin her şekline hazırlanmasının, kendi iradelerini yansıtan komitelere dayanarak kendilerine karşı alınan kararlarla mücadele etmesinin hayati önemde olduğu açıktır.

Genel merkezin yıkıcı, güven kıran, belirsizlik yaratan tutumu olmasaydı elbette işçiler bu grevden çok daha fazla şey öğrenebilir, hak ettikleri zammı kazanabilir, şube yönetimi ve temsilciler güçlenerek çıkabilirdi. Bu açıdan Genel-İş Genel Merkezinin bu hamlesi sadece bir grevi değil aynı zamanda, doğrudan işçilerin birliğini, şubenin güç biriktirmesini, diğer yerlerde süren sözleşme süreçlerini de hedef alıyor. Yine işçilerin “Sendikadan istifa edelim” tepkisi sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin yollarını bilmediklerini, bu bürokratik anlayışı aşamayacakları duygusuna kapıldıklarını gösteriyor. Bu nedenle bu bürokratik anlayışa rağmen süren grevlere, mücadelelere ihtiyaç var. Bunun için hem şube hem temsilciler hem de öne çıkan işçiler, örgütlülük düzeyinin nasıl yükseltileceğini, işçilerin iradelerinin yansıdığı, kolektif karar mekanizmalarıyla işçilerin her an sendikanın yönetimine katıldığı bir sınıf sendikacılığı anlayışını hayata daha güçlü geçirebilmenin yollarını tartışmalıdır. Ancak bu yolla uzlaşmacı sendikacılık anlayışıyla mücadele edebilir ve sendika merkezleri, bürokratların elinden, işçilerin eline geçer.

İşçilerin, genel merkezin tutumuna karşın, kendi içinde başarılı, çok şey öğrendikleri bir grev süreci yaşadıkları söylenebilir. İlk kez komitelerini bir grev sürecinde harekete geçirmeyi, yönetmeyi denediler. Sermayeyle, onun yöneticileriyle, polisiyle, sendika bürokrasisiyle aynı anda karşı karşıya gelerek karşısındaki güçleri tanıma fırsatı buldular. Grevlerini kendi siyasi rantlarına çevirmesinler diye burjuva medyasına demeç vermediler. Birbirleriyle dayanışma gösteren işçilerin çoğu ilk kez bu düzeyde bir mücadelenin içinde yer aldılar. Bu açıdan eylemlerde çok kez atılan “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganı, belediye işçileri açısından bir gerçeği yansıtıyor.

ÖNCEKİ HABER

Evli olduğu kadını öldüren Bekir Bertan 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı

SONRAKİ HABER

"Türkiye'de çıplak arama yok" diyen AKP'li Özlem Zengin: 60 yıldır bu arama var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa