Altın Gün'den Merve Daşdemir: Bence Grammy’e Âşık Veysel, Neşet Ertaş aday gösterildi

Altın Gün’ün kuruluşunu, Grammy adaylığını ve yeni albümü "Yol"u grubun üyesi Merve Daşdemir ile konuştuk.

22 Şubat 2021 22:13
Son Güncellenme Tarihi: 23 Şubat 2021 20:36
Paylaş

Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli

Anadolu Rock ve Halk Müziğini yaşatan Altın Gün’den üçüncü albüm geliyor. Hollanda’da kurulan grup geçtiğimiz yıl, Grammy Ödülleri’ne aday gösterilmişti. 62. Grammy Ödülleri’nde En İyi Dünya Müziği kategorisine aday olan Altın Gün, AllMusic tarafından 2019’un en iyileri listesinde de yer aldı.

6 kişiden oluşan grupta 2 Türkiyeli var. Barış Manço, Erkin Koray, Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Aşık Sümmani, Selda Bağcan, Muzaffer Sarıözen ve Ali Ekber Çiçek gibi sanatçıların eserlerini seslendiren Altın Gün’ün merak edilenlerini ve yeni albümleri “Yol”u grubun üyesi Merve Daşdemir ile konuştuk.

“Altın Gün” nasıl oluştu, nasıl yan yana geldiniz?

Grubun Basgitaristi Jasper Verhulst, bu müzikleri canlı çalmak istediğine dair bir afiş yayımladı sosyal medyada. Ben de ortak bir ses mühendisi arkadaşımızın aracılığıyla etiketlenip gördüm ve çok şaşırdım. Hollandalı birinin benim kültürümden bu güzel müzikleri yapmak istediğini görünce çok heyecanlandım, çok güzel bir girişim olduğunu düşündüm. Ben de müzikle uğraşıyor ve başka projeler arıyordum, benim için tam biçilmiş kaftan olduğunu düşündüm. Daha sonra prova odasında ilk buluşan 6 kişi Altın Gün’ü kurmuş oldu. Sihirli bir enerji yakalandı ama bence hiç birimiz de beklemiyorduk bunu. Zaten aklımızda hiç albüm, turne yapmak yoktu. Ama daha ilk konserde acayip bir atmosfer oluştu, o zaman hissettik bunun daha farklı yere gidebileceğini…

“On” ve “Gece” adında iki albümünüz var, biri de yolda geliyor… ilk başta böyle bir düşüncenizin olmadığını söylediniz ama bu süreç nasıl gelişti?

İlk sene çıkardığımız iki single ile turneler yaptık, albümümüz bile yoktu. Sonra dedik ki bu böyle olmayacak, acaba denesek mi. Daha sonra “On” albümümüzü kendi başımıza prova odamızda kaydettik, canlı çalarak. Çok hızlı her şey birbirini izledi. Fransa’da katıldığımız festival bizi “parlattı.” Orada Amerikan radyo kanalı için bir canlı performans kaydettik ve ondan sonra olay çok büyüdü. Gruplar on yıllarca çalışıyor, belli bir noktaya gelebiliyor ama biz 4 yılda bütün faktörlerin buluşmasıyla şu an içinde bulunduğumuz durumu yarattık.

Yaptığınız müziği biraz açıklar mısın bize? Ve çoğu insanın söylediklerinizi anlamasa bile sizi bu denli dinlemesinin nedeni ne?

Biz klasik halk türkülerini alıp yeniden yorumluyoruz. Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray ve Selda Bağcan’ın akımından etkilendik. Kimi insanlar ana akım müzikten sıkıldı. İnternetin de etkisiyle insanlar çok daha farklı ülkelerden farklı müzikleri keşfetme imkanı buldu. Ve bizim çaldığımız tarzda müzik yapan çok fazla grup yok. Dolayısıyla bu da etkiledi. Biz canlı bir grubuz, o atmosfer insanların enerji patlamasına, türkülerin ağızdan ağıza yayılmasına sebep oldu. Farklı geçmişlerden gelen insanların bir araya gelmesiyle, o samimiyetin de yansımasıyla dinleyicilere böyle doğal bir süreç gelişti. Biz bu müziği çalarken çok eğleniyoruz. Sanırım insanlar da onu fark ediyor ve seviyor.

62. Grammy Ödülleri’nde En İyi Dünya Müziği dalında aday gösterildiniz, bu süreç nasıl oluştu? Nasıl bir duyguydu?

Amerika’da Ato Records isimli müzik şirketiyle anlaştık, Amerika marketine o şekilde girmiş olduk. Daha sonra akademiden kişiler ulaştı bize, tebrikler için. Biz daha aday olduğumuzu bilmiyorduk. Çok da bir şey düşünmedik, aday gösterileceğimiz aklımıza gelmedi. Sonra Grammy ödüllerine aday gösterildik. Tabii ki gurur okşayıcı. Çünkü çok prestijli olarak anılan bir kurum. Onların bu müzikal mirası tanıması çok hoş. Benim için Âşık Veysel, Neşet Ertaş aday gösterildi. O beni mutlu eden bir şey. Onun dışında bizim için önemli olan şey dinleyicimizle ilişkimiz, konser veriyor olabilmemiz.

Yeni albüm geliyor: Yol. Dinleyicileri bu albümde neler bekliyor?

Farklı şeyler var tabii ki çünkü bu albümü pandemi döneminde kaydettik. Bir araya gelemiyorduk, çünkü yasaklar vardı. Her şeyi evde bireysel olarak yapmak zorunda kaldık. Açıkçası benim başlarda hoşuma gitti bu dönem. Biz çok fazla yoldaydık ve oturup müzik yapacak vakti bulamıyorduk. “Omnichord” adında bir enstrüman ödünç almıştım, bununla birkaç fikri hayata geçirdim. Normalde ben “Keyboard Piano” çalıyorum ama Omnichord bana yeni fikirler verdi. Böyle rüya gibi, atmosferik sesleri çok severim. O yüzden bunu birkaç şarkıda kullandım. Albümü pandemi döneminde kaydettiğimiz için biraz daha elektronik, daha prodüksiyon ağırlıklı oldu. Ama yine de “Puristler” (Ortodokslar) için şarkılarımız var: Maçka Yolları, Sevda Olmasaydı, Hey Nari… Bunlar yine Anadolu Rockseverleri tatmin edecek şarkılar.

Peki, başka projeler var mı?

Pandemi duygusal olarak inişli çıkışlı olsa da çok üretken geçiyor. Çok sürpriz projelerimiz olabilir, hem de hiç beklenmedik anda, ardı ardında bir şeyler olabilir. Çok keyifli şeyler geliyor, sürpriz olsun.

ÖNCEKİ HABER

Kadın sağlık çalışanı: ​​​​​​​Dünyada tek istediğim eşitlik

SONRAKİ HABER

Birleşik Krallık’ta önlemler gevşetiliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa