ODTÜ bileşenlerinden ortak panel: Akademiyi tahrip rejimi
ODTÜ bileşenlerinin katkısıyla “Akademiyi Tahrip Rejimi: Hasan Tan'dan Melih Bulu'ya 'olağanüstü' bir tarihçe" isimli online panel gerçekleştirildi.
ODTÜ bileşenlerinin katkısıyla düzenlenen panelin duyuru görseli
ODTÜ Bileşenlerinin katkısıyla 26 Şubat Cuma günü gerçekleşen “Akademiyi Tahrip Rejimi: Hasan Tan'dan Melih Bulu'ya 'olağanüstü' bir tarihçe" isimli panel zoom bağlantısı ve Boğaziçi Akademi YouTube kanalı üzerinden gerçekleştirildi. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Ömür Birler’in moderasyonunda gerçekleşen panele Uğur Ersoy, Serdar Tekin ve Selçuk Esenbel konuşmacı olarak katıldı.
Panelin başında Ömür Birler, akademik özerkliği konuşmanın yalnızca belirli isimlerin yarattıkları tahribatı konuşmak olmadığını; akademinin her yönünü, evrensel değerlerini konuşmak olduğunun altını çizdi.
İlk sözü 1959-2006 yılları arasında ODTÜ’de yardımcı doçent, doçent ve profesör gibi unvanlarla görev yapan Uğur Ersoy aldı. Sözlerine “Hasan Tan dönemini anlamak için YÖK öncesi döneme bakmak gerekiyor” diyerek başlayan Ersoy, ODTÜ’nün 1960’ta çıkan bir yasa ile bakanlar kurulu tarafından seçilen mütevelli heyetleri tarafından yönetildiğini ve bu heyetin üniversitenin tüzel kişiliğini temsil ettiğini söyledi. Ayrıca bu sistemin hızlı karar alabilmeyi sağladığını söyleyen Ersoy, 1971-1972 yıllarında 12 Mart muhtırasının verilmesiyle birinci hedefin ODTÜ olduğunun altını çizdi. “Darbe krizi” henüz atlatılmamışken 1976’da Milliyetçi Cephe hükümetinin kurulduğunu ve atanan mütevelli heyetinin büyük tepki uyandırdığını belirten Ersoy, Hasan Tan’ın atanmasıyla birlikte tepkilerin arttığını ifade etti. Öğrencilerin o dönemde kalabalık forumlar ve neticesinde süresiz boykot kararı aldıklarını da aktaran Ersoy, Hasan Tan’ın istifasının dönemin koşullarına göre önemli bir kazanım olduğunu belirtti.
Panelde ikinci sözü Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü emekli öğretim üyesi Selçuk Esenbel aldı. “Türkiye’de siyasetin rüzgarı her şeyi etkiliyor” diyerek sözlerine başlayan Esenbel, 1982-1987 arasında getirilen siyaset yapma yasaklarından ve 1992 YÖK yasa değişikliğinden bahsetti. 1990’lı yıllarda dönemdeki görece özgürlük ortamının da etkisiyle Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin atanmış rektör isteyip istemediklerini tartışmaya başladıklarını ve fakülte komisyonları kurarak temsilcilik mekanizmalarını işlettiklerini söyleyen Esenbel, rektörlük seçimlerinin üniversitelerin tarihinde olduğunun altını çizdi. Tüm bu birikimin Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin kendi kendilerini yönetmeyi öğrettiğini belirten Esenbel, kişilerin şahsından ziyade üniversite bileşenlerinin ortak kararının önemli olduğunu ifade etti.
Panelde son sözü Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünden KHK ile ihraç edilen Serdar Tekin aldı. “Akademiyi tahribat bir süreklilik tarihidir” diyerek sözlerine başlayan Tekin, 2016 yılının bu süreklilik içinde bir kopuşu ifade ettiğini söyledi. Tekin, 2016 yılında rektör adayı belirleme kanununun OHAL’in ilan edilme nedeni ile alakasız olmasına rağmen kaldırıldığının ve “üniversitelerin OHAL’inin” barış akademisyenlerine gösterilen linç ile başladığının altını çizdi. Üniversitelere dönük baskının akademik özgürlüğü mümkün kalan kurumsal yapıları tahrip ettiğini belirten Tekin, rektörlük seçimlerinin olmamasının en başta hesap verilebilirliği ortadan kaldırdığını ve atanmış rektörlerin kendini atayan siyasi iktidara hesap verdiğini ifade etti. Son dönemde yaşanan olayların yalnızca Boğaziçi Üniversitesi’nin sorunu olmadığının altını çizen Tekin, diğer üniversitelerin ve toplumsal kesimlerin mücadelesinin de önemli olduğunu belirtti.
Panel katılımcıların konuşmacılara yönelttiği çeşitli alanlardan sorularla devam etti. (Ankara/EVRENSEL)