28 Şubat 2021 23:35

ABD’nin Suriye’deki saldırısı ne anlama geliyor?

Bölgenin gündeminde Joe Biden'ın Suriye'de İran destekli milislere yönelik hava saldırısı öne çıktı. Öte yandan Etiyopya, Mısır ve Sudan'ın el Nahda barajı merkezli gerilimi de sürüyor.

Fotoğraf: jlhervàs/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

Kays ABBAS

Arap basınında geçtiğimiz haftanın önemli gündemlerinden biri ABD’nin Suriye’deki İran destekli milislere yönelik düzenlediği hava saldırılarıydı. Yeni seçilen Başkan Joe Biden’ın talimatıyla gerçekleşen saldırıda Haşdi Şabi milislerine mensup en az 22 kişi hayatını kaybetti. Değerlendirmeler, saldırının, bir önceki hafta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminde bulunan ABD hedeflerine yönelik füze saldırısına misilleme olarak yapıldığı yönünde. Daha önce adı pek bilinmeyen “Evliya El Dam” adlı örgütün üstlendiği saldırıda bir sivil hayatını kaybetmiş, Amerikan yönetimi ise karşılık verme hakkını saklı tuttuklarını açıklamıştı.

Al Kuds al Arabi gazetesi başyazısında, Biden yönetiminin Yemen savaşı nedeniyle Suudi Arabistan ve BAE’ye silah sevkiyatını durdurarak ve Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili raporu açıklayarak Ortadoğu politikasıyla ilgili sinyaller verdiğini yazdı. İran’a bağlı milislerin ise Irak-Suriye sınırında konumlanmaya devam ettiğine ve Riyad’daki Suudi Kraliyet Mahkemesini içeren el-Yamamah Sarayı’na bombalı araçla saldırı düzenlediğine dikkat çekti. Makalede Suriye’ye yapılan saldırıyla ilgili “Ortadoğu bölgesinde pek çok felakete yol açan Cumhuriyetçi selefi Donald Trump’ın aşırılıkçı politikalarından farklılığını göstermek isteyen demokratik yönetim, ‘müzakerelerde’ kullanabileceği demir dişlere sahip olduğunu söylemek istiyor” ifadeleri kullanıldı.

Al Arab gazetesinden Adli Sadık ise yeni ABD yönetiminin İran dosyasının tamamı ile Irak’taki ABD merkezlerini hedef alan operasyonlar arasında bir ayrım oluşturmaya çalıştığını yazdı. Sadık, “Biden yönetiminin İranlılara göndermek istediği mesaj, ‘provokasyonlar’ karşısında boş durmayacağı ve Suudi Arabistan gibi diğer ülkelere ve diğer faktörlerle bağlantılı olmayan tamamen Amerikan hesaplarına göre bir gerilimin tırmanması kapısının ise açık olduğudur” dedi.

Afrika kıtasının bir türlü son bulmayan ve yakın zamanda da bulmayacak gibi görünen Etiyopya’da inşa edilen el Nahda Barajı gerilimi de yine gündemde. Rai al Youm gazetesi Mısır ve Sudan’ın, Etiyopya’nın kendileri için varoluşsal tehdit oluşturacak barajın haznesinin doldurmasının ikinci aşaması nedeniyle diplomatik ve askeri önlem almaya çalıştığına dikkat çekti. Makalede, İsrail’in Etiyopya Cumhurbaşkanı Abiy Ahmed’i barışçıl çözümleri reddetmeye teşvik ettiği iddia edilirken, sorunun çözülmemesi halinde askeri seçeneğin de masada olduğu vurgulandı.


İMPARATORLUK ‘DİŞLERİNİ’ GÖSTERİYOR!

Al Kuds al Arabi
Başyazı

Geçen gece ABD, Suriye’nin Bukemal kentinin kırsal kesimindeki İmam Ali Üssünün yakınında, İran’a sadık Irak milis bölgelerine birkaç hava saldırısı düzenledi.

Yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın yönetiminin Tahran’la nükleer dosyasıyla ilgili müzakere dosyasını taşımaya başlama kararıyla birlikte, olay ABD-İran ihtilafında yeni bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Baskında ilk rakamlara göre Irak Hizbullah Tugayları ve Haşd Şabi içinde yer alan 22 milis öldürdü. Olay, kendisini “Saraya Evliya al-Dam” olarak adlandıran bir örgüt (Daha çok, 3 Ocak 2020’de bir ABD baskını ile öldürülen Kasım Süleymani ve Abu Mehdi el-Muhendis’e atıfta bulunarak) tarafından Kürt şehri Erbil’de bir Amerikan üssüne benzeri görülmemiş bir füze saldırısından sonra geldi.

Sınırlı olarak nitelendirilen (1.5 ton patlayıcı kullanıldı) ABD askeri bombardımanı, Biden yönetiminin, İran’ın “Kürt müttefiklerinizi bombalarsak ne yapacaksınız?​” sorusuna verdiği yanıttır.

Washington; Riyad ve Abu Dabi’deki müttefiklerine silah sevkiyatını durdurarak, Yemen’de devam eden savaşa yönelik politikası da dahil olmak üzere, şu veya bu şekilde İran’ı ilgilendiren birkaç dosyada dış politikasıyla ilgili çeşitli sinyaller gönderdi. Aynı şekilde, Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin Amerikan raporunun yayımlanmasıyla olumsuz etkilenmesi beklenen Suudi Arabistan’a yönelik politikasına ek olarak İsrail’e yönelik politikasında “iki devletli çözüm” ve işgal edilen topraklar ve yerleşim yerleri ile ilgili ABD tutumuyla ilgili yansımalar oldu.

Öte yandan Tahran, çoğu “savaş” niteliğinde birçok mesaj gönderdi. Washington, Yemen’deki “Arap koalisyonunu” silahlandırmayı bırakacağını duyurur duyurmaz “Ensarallah” (veya Husiler) Marib şehrine doğru ilerlemeye başladı. Taiz gibi diğer şehir ve bölgelere yönelik bombardımanları yoğunlaştı. İran’a bağlı milisler Irak-Suriye sınırında konumlanmaya ve Lübnan’da hükümet kurma krizi devam ederken Riyad’daki Suudi Kraliyet Mahkemesini içeren el-Yamamah Sarayı’na bombalı araçla saldırısıyla bir başka niteliksel gelişme yaşandı. Lübnanlı müttefiki Hizbullah, ülkedeki sürecin seyrinde büyük etkiye sahip ve partinin muhaliflerinden biri olarak kabul edilen bir yazar ve aktivistin suikasta kurban gitmesi, suikast politikasının geri döneceği inancını pekiştirdi.

Bombardıman Erbil’deki “Evliya el Dam” saldırısına yanıt olarak görünmek istese de, İran dosyası ve genel olarak bölge ile ilgili dinamikleri etkileyeceğini gösteriyor.

Muhtemelen Amerika dahil birçok ülke, bu saldırıdan sonra birbirleriyle nasıl başa çıkacaklarına dair hesaplarını yeniden gözden geçirecekler. Ortadoğu bölgesinde pek çok felakete yol açan Cumhuriyetçi selefi Donald Trump’ın aşırılıkçı politikalarından farklılığını göstermek isteyen Demokrat yönetim, “müzakerelerde” kullanabileceği demir dişlere sahip olduğunu söylemek istiyor.


ABD’NİN SURİYE’DEKİ İRANLI MİLİSLERE SALDIRISI

Adli SADIK
Al Arab

Yeni ABD yönetimi, İran dosyasının tamamı ile Irak’taki ABD merkezlerini hedef alan operasyonlar arasında bir ayrım oluşturmaya çalışıyor. Bu ikinci bağlam düzeyinde Biden yönetimi, Tahran tarafından desteklenen ve Suriye’nin doğusunda bulunan milislere saldırmaktan çekinmedi. Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsünde kıdemli diplomat ve seçkin bir araştırmacı olan Büyükelçi Dennis Ross, Amerikalıların son operasyonunu yorumlayarak Biden yönetiminin, “Milislerin tesislerine hava saldırıları düzenleyerek bedelinin ödenmesi gerektiğini anladığını” söyledi. Ross, “Son darbe sınırlıydı, ancak güç kullanacağımızı gösterdi ve daha fazlasını yapabileceğimiz açık. İranlıların mesajı alıp almayacağını göreceğiz” diye ekledi. ABD’nin İranlı milislere yönelik son saldırılarının Irak’taki ABD hedeflerine yönelik füze saldırılarına tepki nedeniyle gerçekleştiği biliniyor.

Pentagon Sözcüsü John Kirby, geçtiğimiz salı akşamı ABD Hava Kuvvetlerinin İran destekli silahlı grupların Suriye’nin doğusunda kullandığı altyapıya hava saldırıları başlattığını söyledi. “Başkan Biden Amerikan personelini ve koalisyon güçlerini korumak için çalışacak” dedi.

Bu bombardımanlar; “Hizbullah ve Seyyid el-Şuhada Tugayları” da dahil olmak üzere İran destekli bir dizi silahlı grup tarafından kullanılan sınır kontrol noktasındaki birkaç tesisi tahrip etti. Dennis Ross’a göre bombardımanlar, Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi’ye yönelik “olumsuz” tepkileri kontrol altına almak için gerçekleştirildi. Biden yönetimi saldırılarda kasıtlı olarak Irak-Suriye sınırının Suriye tarafını hedefledi. Böylece verilen mesaj, Amerikalıların Irak’taki Amerikan merkezlerinin füzelerle hedef alındığında hızlı yanıt verilecek ve her seferinde daha fazla güç kullanacaklarına yönelik olacak.

Bu bağlamda ABD yönetimi, İran’ın Irak topraklarına yönelik saldırıların üstesinden gelmek için sınırlı, yerelleştirilmiş bir operasyon yöntemi benimsemeye niyetli görünüyordu. Bu yaklaşım, Washington’daki FDD Araştırma Merkezi Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer tarafından açıkça belirtilmiştir: Biden yönetiminin Irak’ta tırmanan gerginlikten kaçındığını doğrulayarak “Daha geniş bir yangından kaçınmak için sembolik operasyonlar taktiğini benimsedi” dedi.

Gelişmeler Amerikalıların Suriye’deki vekillerine karşı sınırlı askeri tepkilerle İran’la bir halat çekme oyununa girmeye kararlı oldukları anlamına geliyor. Biden yönetiminin icraatlarının bu erken döneminde yapmak zorunda olduğu şey bu ve Irak’taki Amerikalılara yönelik saldırılara cevap vermekten daha iyi olduğunu düşünüyor. Biden yönetiminin İranlılara göndermek istediği mesaj, “provokasyonlar” karşısında boş durmayacağı ve Suudi Arabistan gibi diğer ülkelere ve diğer faktörlerle bağlantılı olmayan tamamen Amerikan hesaplarına göre gerilimin tırmanması kapısının açık olduğudur. İran bağlantılı milislere karşı çarşamba günü yapılan saldırıların zamanlama açısından Kaşıkçı raporunun yayımlanmasına paralel olarak gelmesi dikkat çekiciydi.

Bununla birlikte Biden’ın misyonunu kolaylaştıran, yeni Körfez politikalarının Tel Aviv’e sabitlenmesine bağlı olarak İranlılara saldırmaya devam etmeleridir.

İsrailliler Şam’daki rejimi devirmekle ilgilenmeseler de Suriye’deki İran varlığının önünde boş durmak zorunda değiller. İsraillilerin bölgesel düzeydeki stratejik hesaplamaları Suriye’de İranlıları hedef almaya devam etmelerini gerektirmesidir.

Amerikalılar İran ile sakinleşmek ve nükleer anlaşmayı eski durumuna getirmek istiyorlar. İsraillilere gelince meseleleri farklı, yani İran’ın Suriye’deki varlığını güvenliklerini koruma bahanesiyle sömürmede ısrar etmek istemektedirler.


ETİYOPYA’NIN BARAJI, MISIR VE SUDAN’IN CAN DAMARINI KESİYOR

Rai al Youm
Başyazı

Etiyopya’da inşa edilen el Nahda Barajının haznesinin doldurulmasının ikinci aşamasına önümüzdeki temmuz ayında geçilmesi planlanıyor ve sürecin başlamasına daha dört ay var. Mısır ve Sudan, Etiyopya’nın kendileri için varoluşsal tehdit oluşturacak bu adımı atmasını önlemek için diplomatik veya askeri olarak gerekli önlemleri almaya çalışıyor.

ABD, IMF ve Afrika Birliği tarafından yapılan tüm diplomatik çözümler ve ara buluculuk önerileri, Etiyopya’nın bunları reddetmesi nedeniyle başarısız oldu. Görünen o ki şu anki Abiy Ahmed Hükümeti zaman kazanmaya oynuyor. Mısır ve Sudan taraflarının su haklarını koruyan her türlü tavizi reddediyor. Baraj üzerindeki egemenliği kırmızı bir çizgi olarak görüyor ve ikinci aşamaya anlaşmalı veya anlaşmasız ilerleyeceğini teyit ediyor.

El Nahda Barajı müzakerelerine katılan Sudan heyetinin eski bir üyesi olan Dr. Ahmed el Müftü, barajın inşa edildiği arazilerin Sudan’a ait olduğunu söyledi. İki gün önce al Arabiya kanalına verdiği bir röportajda, 1902 yılında iki ülke arasındaki sınır çizme anlaşmasına göre, barajın inşa edildiği arazileri Etiyopya’nın Hartum’un onayı olmadan bu bölgedeki Mavi Nil üzerinde herhangi bir baraj kurmaması şartıyla ülkesinin Etiyopya’ya verdiğini söyledi.

Etiyopya bu anlaşmaya uymayarak, 20 milyon insanı tehdit edecek ve belirlediği zaman çizelgesine göre üç aşamada su ile doldurarak barajı inşa etmeye başladı. Yani Dr. Al Müftü’ye göre, beş milyondan fazla Mısırlı aileye ek olarak Sudan’daki nüfusun yarısı kıtlıktan etkilenecek. Sudan’daki el Ali barajının elektrik üretme kapasitesi de yarıya düşecek.

Afrika Birliği’nin bu artan anlaşmazlığa gönülsüz baktığı ve Etiyopya’ya iş birliği yapması ve gerilimi azaltması için herhangi bir baskı uygulamadığı açıktır.  Birliği Etiyopya rejimiyle iş birliği yapmakla suçlayanlar var. Bu durum, üç ülkenin temsilcilerinin huzurunda Birlik tarafından desteklenen tüm müzakerelerin başarısızlığının nedenini açıklıyor.

Mısır hükümeti sessizliğini koruyor ve Mısır medyasında son çare olarak güç kullanımına başvurmaya yönelik her türlü kışkırtmayı yasaklıyor. Bununla birlikte, Kahire’deki karar alma erkine yakın Mısırlı kaynaklar, Rai al Youm gazetesine bu sessizliğin belirli askeri senaryoların ve acil durum planlarının olmadığı anlamına gelmediğine dair güvence verdiler. Bütün barışçıl çözümlerin başarısız olduğu doğrulanırsa başvurulabilir ve bu ihtimal en olası olanıdır.

El Nahda Barajı, Sudan sınırına 25 kilometreden fazla uzaklıkta değil. Yani modern füzelerden söz etmeye gerek yok. Barajın topçu menzilinde olduğu anlamına geliyor. Eğer hem Sudan hem de Mısır’ın liderleri askeri bir çözüme başvurma kararı alınırsa imha olasılığı çok büyük.

İsrail bu inadın arkasında ve Cumhurbaşkanı Abiy Ahmed’i barışçıl çözümleri reddetmeye teşvik ediyor. Barajı koruyan modern füze bataryalarının arkasında kendisi var çünkü Mısır ve Sudan için birlikte istikrar istemiyor.

En önemli gelişme, Sudan rejiminin son zamanlarda “aracı” konumlarından veya daha doğrusu baraj krizinde Etiyopya’yı desteklemesinden geri çekilmesidir. Etiyopya’nın baraj haznesini yaklaşık 74 milyar metreküp su ile doldurmasının Sudan’daki el Rasras Barajını yok edeceğine dair kesin bir kanaate vardı. 20 milyon insan açlıkla karşı karşıya kalacak ve hepsi olmasa bile diğer su projelerinin çoğu havada kalacak.

Mısır ve Sudan’ın Etiyopya uzlaşmazlığına karşı birleşik bir cephede durması, yaklaşan herhangi bir savaşta belirleyici bir gelişme olacaktır. Rai al Youm gazetesi olarak önümüzdeki haftalarda bu konuyla ilgili askeri gelişmeler ve ittifaklar olacağını öngörüyoruz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Sağlık örgütlerinden "normalleşme" uyarısı: Mutant virüs yayılıyor, önlemler sürmeli

SONRAKİ HABER

TEMSA işçileri: MESS sözleşmesi sürecinde pandemi bahane edilmemeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa