28 Şubat 2021 23:52

Borsanın gerçek hayattan farkı yok, zayıflar kaybediyor

Adem KORKMAZ
Kocaeli

Berat 30 yaşında. İşçilik hayatına 16 yaşında başlıyor. İşçilik hayatının yarısını ise yurt dışında geçirmiş. “Kaynakçılık yaptım” diyor, “Ağır sanayide, demir-çelik fabrikalarında çalıştım.” Son 1 yıldır ise çalışmıyor, yaklaşık 7 aydır borsada. Serzenişi var. Morali bozuk. Borsada zararda.

“Benim hızlıca zengin olma hayalim yok, ekonomik özgürlüğüm olsun yeter” diyor. Borsada olduğu için bu gecesi uzun olacak, bütün gece gündemi takip edeceğini söylüyor.

Günde 3-4 saati doğrudan ‘piyasayı’ takip etmek ile geçiyor. “Akşam 6’dan sonra bakıyorum” diyor, “Günün diğer saatlerinde yatırdığım parayı, gündemi takip ediyorum. Kötü bir haber borsanın çökmesine sebep oluyor. Kaybedebilirsin, belki kazanabilirsin de. Misal bakanın istifası borsayı hareketlendirmişti.”

10 bin lira ile başladığı borsa yolculuğuna bugün çektiği kredi ile devam ediyor. 100 bin lira! Onun gibisi çok. Adliyede çaycısından tüyo alan savcı da var, hakim de. Parasını batıran çok. Ona göre bu akının sebebi ‘finansal özgürlük’ istediği. İnsanlar sıkıntı çekmek istemiyor.

“7 ay önce başladığını söyledin, hangi koşullar borsa oynamana sebep oldu?​” diye soruyorum, “Tamamıyla gelecek kaygısı. Hayat benim için hep aynı idi, hiç ileri gitmiyordu. Bir şey elde etmek için hayatımdan kısarak yapabilecektim veya bir şeyler yapmak için riske girecektim. Düşünüyorsun! Hayatın boyunca çalışıp sadece betondan bir ev alacaktım. Ya da kendime riske gireceksin dedim. Öyle başladım” diyor.

Borsa psikolojisini etkiliyor. Hisselerinin düşmesi var, yükselmesi var: “Borsa için kumar denmesinin sebebi de bu bence. Düşünsenize gözünün önünde paran eriyor. Dakikalar içinde yatırdığın para eriyebiliyor. Tabii panikliyorsun, öfkeleniyorsun… Borsa demek parasal güç demek. Para ile iş yapıyorsun. Borsa normal hayattan çok farklı değil. Bizim kuralları değiştirme gücümüz yok. Biz küçük yatırımcıyız. Yani kısaca sağlam bir psikolojin olmalı.”

Tabİi ki gelecek kaygısı sebebiyle çevresinde borsaya parasını yatıranlarda artış olduğunu söylüyor. Sadece borsa değil sayısal loto, iddia oynayan da çok fazla. Sadece bizde değil tüm dünyada böyle bir durum var: “Son birikmişini yatıran da var. Gelecek kaygısı belirsizlik diyoruz ya her ay çocuğu için 100 liralık hisse alanları da biliyorum.

Borsa da batıranlar var mı?

Çok fazla var. Bir ayakkabı almak için yerinde incelersin bakarsın. Ama binlerce lira parasını bir adamın lafına bakarak borsaya para yatırabiliyor. İntihar edenler var. Eşinden boşananlar var. Türkiye’de borsada çok oyun var. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Bu yönüyle bizimkisi kumar oluyor. Belki de benim çok beklentim yok borsadan. Az biraz kazanmam yetiyor bana. Şu yönü de var. Ben sabahın altısında kalkıp işe gitmiyorum. Sadece çalışmaktan ibaret, 8-8 sığdırılmış bir hayat var. Bu şekilde kitap okumak, dışarı çıkıp gezmek mümkün mü? Evet, benim şimdi borcum var. Borcumu bitirebilirsem istediğimi yapabilirim. İstediğim şehirde yaşayabilirim. Dünyayı gezebilirim. Finansal olarak özgür olmayı da bir zenginlik olarak görüyorum. Çok paranın olmasına gerek yok diye düşünüyorum.

Sürekli özgürlükten bahsediyorsun, Berat ne kadar özgür? Nereye kadar sürecek?

Eskiden 10 saat çalışıyordum şimdi ise 4 saat çalışıyorum. Evden çalışıyorum, daha rahatım diyebilirim. Bak kaybeden de var kazanan da var. Ne kadar böyle sürecek bilmiyorum. Ben de buradan kazandığım para ile misal araba almak istiyorum. Kazandığımı görmek istiyorum. Garanti olsun diyorum. Biz genel olarak ekonomiyi bilmiyoruz. Faiz nedir, enflasyon nedir bilmiyoruz. Belki de bilsek şu an AKP iktidar olmazdı. Şirketler kendi ürettiğinden daha fazla borsada para kazanıyor.

Sohbet ederken hissediyorum: Kazanabileceğine inanmak istiyor. Aslında umut ediyor. Önceki yaşadığı eşitsizliği böyle telafi edeceğini düşünüyor. Ama bunun çıkış yolu olduğunu söylemek mümkün değil.


DÜŞÜK ÜCRET BORSA VE BAHSE İTİYOR

Ebru YİĞİT
Kocaeli

Pandeminin dünyada yaklaşık 2.5 milyon insanın ölümüne sebep olmasıyla birlikte yitip giden her bir insan, diğer insanları her geçen gün daha fazla “Ya bana da bir şey olursa” kaygısına kapılmasına neden oluyor. Bir yandan da ‘Evde kalamamaya’ devam ederken, bir yandan bir işimiz olduğu için kendimizi şanslı hissetmeye devam ediyoruz. Pandemi ile birlikte yaşadığımız kısıtlamalar, kapanmalar, ticareti daha çok ‘dijitale’ itti. Dijitalleşmeye yön veren teknoloji şirketleri bu dönem en çok gelir kazanan şirketlerin başında geldi.

Pandemiyle birlikte gelir dağılımında yaşanan adaletsizlikler hem derinleşti, hem de daha görünür oldu. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pandemi koşullarında zenginlik küçük bir kesimin elinde daha hızlı birikirken, yoksulluk geriye kalan kitlelerin en büyük çıkmazı haline geldi. Avrupa ülkeleri içinde gelir adaletsizliğinde birinci olan Türkiye’de yoksul sayısı son iki yılda yüzde 8.4 arttı. Bugün her 10 kişiden 7’si borçlu!

Pandemi ile birlikte fabrikada herkesin diken üzerinde olduğu, virüs kapma endişesinden dolayı da herkesin birbirinden yemek molasında ve çay mahalinde uzak durduğu dönem artık ‘nispeten’ geride kaldı. Virüse “alışıldı”, çay mahalinde eski günler geri dönmeye başladı.

‘BORSA ÇILGINLIĞI’

Peki çay molasında ne var? Borsa çılgınlığı! Çılgınlık desek kelimenin anlamına halel gelmeyecek bir borsa çılgınlığı ile karşı karşıyayız. İşçiler üretim sahasında, yemek molalarında, çay vaktinde ellerinde telefon birbirlerinden aldıkları tavsiyeler, etraftan duydukları, televizyonda izledikleriyle birer borsa uzmanı kesilmiş durumda. Nereden çıktı bu borsa işleri diye konuştuğum bir işçi şöyle anlatıyor: “Bütün gün burada çalışıp akşama kadar ayakta ter dökerek kazandığın para belli. Herkes alternatifler buluyor kendine, gücü yetenler ek iş yapıyor yetemeyenler eğer biraz da kafasını verebiliyorsa ya iddia oynuyor ya da borsaya giriyor. Başka türlü cebe ek bir yerden para girmedi mi geçinemiyoruz.”

Bir diğer genç işçi ise kendisinin borsa ile tanışmasını şöyle anlatıyor: “Normalde benim borsa ile işim olmazdı fakat fabrikada herkes bahsediyor. ‘50 lirayla girdik 500 liraya kadar kazandık…’ Ben neden yapmayayım dedim, kim istemez saatlerce çalışmak yerine böyle paradan para kazanmayı.”

BORSA DA SİYASETE İTİYOR

“Kolay yoldan para kazanmak” diyerek açıklanan süreçte, “Gerçekten bir kazanç sağlayabiliyor musunuz? Nasıl öğrendin işleyişi?​” diye sorduğum bir başka işçi ise şöyle anlatıyor:

“Borsa ile ilgilenmeden önce, siyaset filan umurumda olmazdı. Baktım ki bu iş siyasetle doğrudan ilgili, sadece Erdoğan’ın bir sözü değil Biden’ın bir hareketi ile de borsa allak bullak olabiliyor. Mecbur artık biz de kim ne konuşuyor diye dinliyor, tahminlerde bulunuyoruz. Zaten genelde tavsiye üstüne gidiyor, birileri kazanıyorsa tavsiye ediyor, sen de hemen al-sat işine giriyorsun.”

“Hep mi kazanç var, hiç kaybetmedin mi” diye soruyorum. “Konu aslında kaybetmekte, kaybın olunca onu telafi etmek için uğraşıyorsun” diyor, “Belli kağıtlar var. Onlarla oynarsan yavaş yavaş kazanırsın. Uzun vadede ne istediğini bileceksin. Yani parayı o kağıtta unutabilirsin ya da anlık çevirmen de gerekebilir.”

İşçilerin kısa yoldan para kazanmak için başvurdukları tek yol borsa değil, spor bahisleri de aynı şekilde işçiler içerisinde bir hayli popüler. Yine bir metal fabrikasında, bahis oynayan bir işçiyle konuşuyorum. O da hemen sıralıyor sebeplerini: “İddia oynuyorum. Çünkü borç batağındayım. Aydan aya gelen maaşla borçları ödüyorum. Ee.. Ne ile geçineceğim bir ay boyunca? Mecbur iddia oynuyorum. Maçtan tutturduklarımla da kalan günlerimi geçiriyorum. Kredi çekip iddiaya yatıranlar var, büyük oynamak isteyen anlık takip yapanlar kredi çekip iddiaya yatırıyorlar. Kazandıkları para ile krediyi kapatıp üstüne kalanı da kâr olarak görüyorlar.”

BAHSE BATMIŞ İŞÇİ: KAZANAN HEP BAHİS ŞİRKETLERİ

Spor bahisleri bağımlısı olan bir genç işçi ise artık durumun hastalık derecesine geldiğini ifade ediyor: “Bu benim için öyle bir bağımlılık yarattı ki, tedavi olmak zorunda kaldım. Bir metal işçisi olarak aldığım maaşın neredeyse hepsini bahis yaparak kullanıyordum. Bu aslında bütün iş temposuna karşılık kısa yoldan büyük paralar elde ederek hayatımı yoluna koyma isteğiydi. Durum öyle bir hal aldı ki, onlarca saat farkına rağmen Amerikan Basketbol Ligine (NBA) bahis yapıyordum. Geceleri uyumadığım için de fabrikada çalışırken çok zorlanıyordum. Bu benim tüm yaşamımı etkiler hale geldi tedavi oldum. Milyonlarca kişi bu umutla bahis yaparken, kazananlar hep bahis şirketleri oluyor.”

‘KİM KAZANIYOR’UN HESABI BASİT

2018 yılının tamamında borsaya giren kişi sayısı 87 bin iken, 2021 yılında sadece bir günde 141 bin 876 kişi (26 Ocak -Işık Plastik’in halka arz edildiği gün- 2005 yılı kasımından beri en yüksek günlük oransal ve sayısal artış) borsaya girdi. Borsa ya da spor bahisleri, işçilerin günlerini kurtarmak için başvurdukları yöntemler olsa da, onlar kazanırken de kaybederlerken de asıl değerine değer katanlar, onları bugün fabrikalarda sömüren sermayedarlardan farklı değil. Bazı işçiler ise eğer çalıştığı şirket borsada halka arz edilmişse ona oynuyor. Hem fabrikada çalışırken hem de kalan saatlerinde onun değerine değer katmaya devam ediyor. İşçiler bugün borsaya, spor bahislerine yönelirken Lenin’in 1903 yılında milli piyango için söylediği sözlerin hâlâ güncelliğini koruduğunu bir kez daha görerek sözü Lenin’e bırakalım: “Hemen piyangonun ne olduğunu anlatayım. Örneğin benim 50 ruble değerinde bir ineğim var. Bu ineği piyangoyla satmak istiyorum ve o nedenle de herkese 1 ruble değerinde bilet almayı öneriyorum. 1 rubleye bir inek sahibi olma olanağı var! Herkes ineği satın almak istiyor ve rubleler yağmaya başlıyor. 100 ruble toplandığında, piyangoyu çekiyorum: Piyangoyu kazanan, ineği 1 rubleye almış oluyor, diğerleri hava alıyor. İnek insanlara ucuza mı geldi? Hayır, çok pahalıya geldi, çünkü değerinin 2 katı para ödendi, çünkü iki kişi (Piyangoyu düzenleyen ve ineği kazanan) hiçbir şey yapmadan kazanç sağladılar, hem de paralarını kaybeden 99 insanın sırtından. Demek ki piyangonun halk için kazançlı olduğunu söyleyenler halkı basitçe aldatmaktadır. Aynı şekilde köylüye, yoksulluk ve sefaletten çeşitli kooperatifler (ucuz satın alma ve kârlı satma birlikleri), işletmelerde çeşitli iyileştirmeler, bankalar ve benzeri önlemler sayesinde kurtulacağını vadedenler onu aldatmaktadır.”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et