Müzisyen Canan Sağar: Bağlama köklerim, gitarım ise geleceğim oldu
Müzisyen Canan Sağar’la geçen ay raflarda yerini alan Türk edebiyatının önemli şairlerin şiirlerinin yer aldığı “Sen Bana Dokundun” albümünü ve oluşumunu konuştuk.

Fotoğraf: Canan Sağar'ın kişisel arşivi
İLGİLİ HABERLER

‘Derdim kendimden bir şeyler yaratmak’
Nuray SALMAN
1980 İstanbul doğumlu olan Canan Sağar, yaşamını çocukluk yıllarından beri Londra’da sürdürüyor. Müziğe çocukluk yıllarında başlayan Sağar için, çok geçmeden müzik kendini ifade etme aracına dönüştü. İlk müzik albümünü 2015’te “13” ile yaptı ve bu albümünü küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarına ithaf etti. 2017’de “Kalbim” albümüyle yine dinleyicisiyle buluştu. Ve bu çalışmanın hemen ardından 2018’de on değerli kadın solistin kolektif katkı sunduğu “On Kadın” albümüyle kadın sorunlarını müzik yoluyla dile getirdi. Sağar’la geçen ay raflarda yerini alan Türk edebiyatının önemli şairlerin şiirlerinin yer aldığı “Sen Bana Dokundun” albümünü ve oluşumunu konuştuk.
Canan Sağar’ı kendi cümlelerinizle nasıl anlatırsınız?
İnsanın kendini anlatması bir hayli güç olsa da dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Müziğe olan ilgim, daha doğrusu aşkım çocukluk yıllarımda başladı. Yetişkin bir birey olmaya başlayınca bu aşkı eğitim ve emekle birleştirerek geliştirmeye çalıştım. Sanatın birleştirici gücüne inandığım için kabuklarımı kırıp Doğu’dan aldığım köklerimi Batı’nın varlığıyla kaynaştırdım. Ne çok Doğulu ne de çok Batılı oldum, farklı coğrafyalar, farklı kültürleri çok sevdim. Bu yüzden bağlamayla başladığım bu yola gitarımla devam ettim. Bağlama köklerim, gitarım ise geleceğim oldu. Çok sesli müziği sevdim. Sadeliğin zarafetine inansam da yaşadığım çağa tanıklık etmeli, şarkılarla belgelemeliyim dedim ve bu çağda yaşanmış birçok olayın şarkılarını yazdım. Tüketimdense üretim dedim ve bunu en iyi müzikteki yolculuğumda gösterebildim.

Görsel: Albüm kapağı
Şiir ve şarkı… Varlığımızı hissetmenin iki yolu. Kelimelerin güzelliğine, dillerin yüceliğine inananlardansınız. Albümdeki şiirleri nasıl seçtiniz?
Aslında her şey ilk albümüm “13”ten sonra başladı ve bu yolda başıma gelen en büyük güzelliklerin başında şairlerle tanışmak oldu. Bu tanışmalardan sonra birçok şairin şiirlerini bana göndermeye başlamasıyla cesaretlendim ve şiir bestelemeye başladım. Hiçbir şiire internetten ulaşmadım, kitaba dokunmadan şairle ve şiirle bütünleşemeyenlerdenim. Öyle ki, bazen bir kitabın sayfalarında günlerce gezinirim, ta ki bir şiirde durana kadar, bu iş gönül işi ısmarlama doğmuyor hiçbir beste, ben de zorlayarak yapamıyorum, bir doğal akış var, o kitaba elim gidiyor ve çok geçmeden şarkı bitiyor. Albümün adı gibi albümde yer alan bütün şairler bana dokundu; kalbime, usuma, varlığıma, yani oturup kimler olsun diye düşünmedim, hayatın içinde de karşılaştığım insanların kitaplarına elim uzandı ve bu albümde yer alan şarkılar böyle tamamlandı.
Gönlünüzden akan notalarla birleştirdiğiniz şairlerin şiirlerini bu albümde bir araya getirdiniz. Kimler var bu albümde ?
Çok kıymetli insanlar var bu albümde, başta kıymetli hocalarım; Ahmet Çuhacı, Yelda Karataş, Ahmet Günbaş ve Şükrü Erbaş, ardından kıymetli kadın şairlerimiz Nuran Barengi ve Sultan Karataş ve daha çok kendi kıyısında köşesinde sessizce şiirlerini yazan hem şair hem dostlarım Engin Sagun ve Özgen Balcı. Burada adı geçen bütün insanlarla çalışmış, bir şarkı üretmiş olmanın onurunu ömrüm boyunca yaşayacağım. Onlar olmasaydı böyle güzel bir bütünlük sağlanamaz, bu albüm olmazdı.
Türk edebiyatının önemli şairlerinin şiirlerinin yer aldığı “Sen Bana Dokundun” albümündeki şiirlerin besteleri de size ait. Bu albümün hazırlanma sürecini anlatır mısınız?
Benim için en keyifli vakitler albümün hazırlık aşamasıydı, özellikle bu yaz pandemi günlerinde evimin bahçesinde yeni besteleri yaparken çok güzel zamanlar geçirdim. Yukarıda bahsettiğim gibi bazı şarkılar çok eskiden bestelediklerimdi, bazıları ise yeni bestelendi. Albüm projesi kafamda oluşunca -şiirleri de besteledikten sonra- albümde yer alan şairleri aradım ve izin istedim, beni karşılama biçimlerinden duydukları sevinç ile büyük bir mutluluk yaşadım. Şarkılar tamamlandıktan sonra İbrahim Kırılmaz aranje yapmaya başladı, canlı enstrümanlar hem Londra hem de İstanbul’da çok değerli ve usta müzisyen arkadaşlar tarafından çalındı, okumalar bitince sade ama kendine has görsellerini hazırlayarak dinleyiciyle albümü buluşturduk.
Tüm dünyayı etkisi altına alan kovid-19 birçok sektörü olduğu gibi müzik sektörünü de derinden etkiledi. Bu bağlamda sanat adına içinden geçtiğimiz bu dönemi siz nasıl değerlendirirsiniz?
Çok zor ve aklımızı karıştıran bir dönemden geçtik, geçiyoruz. Öyle diyorlar, yaza kadar biteceğini söylüyorlar, lakin artık her şey muallak. Bir tek sözle bizi sokağa, ardından evlerimize kapatabilirler. Kovid-19 birçok insanın hayatını ciddi oranda etkiledi, yüz binlerce insan öldü, gelişmiş ülkelerde yaşayanlar “gelişmemiş” ülkelerde yaşayanlara göre daha şanslıydı belki ve sanat neredeyse tamamen durduruldu. Hatta hali vakti yerinde olan insanlar, kurumlar bile ilk başta sanatsal faaliyetleri durdurdular. Bazı duyarlı insanlar etkinlikleri online olarak yaptı ama internetin, ses ve görüntü anlamında kişiler birkaç ayrı yerden bağlanınca sıkıntılar yarattığını gördük, yani canlı canlı yapılan hiçbir etkinliğin tadını vermedi. Ve en acısı özellikle Türkiye’de yaşayan birçok müzisyen ekonomik gelir olmadığı için intihar etti. Yirmi birinci yüzyılda güçlü dünya devletlerinin eşitsizliğine şahitlik etmek, bu sebepten hiçbir şeyin yapılmaması ve insanların ölüme gitmesini görmek unutulmayacak derecede acı. Elbette ki çok üzgünüm. Dünyamız pandemi mevzusu ile çalkalanırken asıl mevzu virüs bitse de bitmese de eşitsizlik, adaletsizlik ve haksızlıkların bitmeyecek olması.
Evrensel'i Takip Et