Susma Platformu "2020’de Sansür ve Otosansür Raporu"nu yayımladı
Susma Platformu, Türkiye’nin 2020 yılı sansür ve otosansür raporunu yayımladı. Farklı alanlarda yaşanan ifade özgürlüğü ihlallerine odaklanan rapor sistematikleşmiş sansür biçimlerini ortaya koydu.
Grafik: Susma Paltformu
Susma Platformu’nun “Türkiye’de Sansür ve Otosansür: Aralık 2019 – Aralık 2020 Raporu” pandemi gölgesinde medya, sosyal medya, dijital-basılı yayıncılık, sinema, tiyatro ve müzik alanlarında gerçekleşen sansür vakalarını ele aldı. Pandeminin sansürün ve otosansürün başlıca sebebi haline geldiği belirtilen raporda en fazla ifade özgürlüğü engellenenler gazeteciler ve haberler oldu. 2020’de en çok sansür uygulayan kurum Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) oldu. RTÜK'ü cezaevleri idaresi ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı takip etti.
Susma Platformu’nun “Türkiye’de Sansür ve Otosansür” raporunun 4. geçtiğimiz hafta yayımlandı. Pandemi kısıtlamaları altında geçen 2020’yi kapsayan raporda farklı alanlarda yaşanan ifade özgürlüğü ihlallerine odaklanan vakalar bir araya getirildi. Raporda etkinlik yasaklama, haber sansürleme, ihbar ve gözaltılar yoluyla sistematikleşmiş sansür biçimlerinin yanı sıra her yıl olduğu gibi otosansüre de özel bir vurgu yapıldı.
Raporun sunumu Susma Platformu ekibi tarafından çevrim içi olarak 25 Şubat 2021’de yapıldı. Sivil toplum, medya ve sanat alanlarından altmışın üzerinde dinleyicinin bulunduğu etkinlikte Susma Platformu raporun önemli başlıklarını sıraladı.
Rapor; Alican Acanerler, Kültigin Kağan Akbulut, Özkan Küçük, Ayşen Güven, Lara Güney Özlen ve Sumru Tamer tarafından kaleme alındı; Sonay Ban ise son okumasını yaptı. Rapora ayrıca hukukçu yorumu ile Avukat Figen A. Çalıkuşu, ve Susma Platformu Danışma Kurulu Üyesi ressam/akademisyen Derya Ülker de katkıda bulundu. Raporun kitapçık tasarımı Bülent Erkmen’e, baskı öncesi hazırlığı ise Mehtap Gürbüz’e ait.
2020 yılını içeren rapora pandemi kısıtlamaları sebebiyle hemen hemen Türkiye’nin her kentine getirilen eylem ve etkinlik yasakları damgasını vurdu. Çalıştıkları mekanların kapanması sonucu işsiz kalan kültür sanat emekçileri yasaklar yüzünden çoğu zaman seslerini duyurmakta zorlandı. Sosyal medya üzerinden sanatın tüm dallarına yapılan destek çağrıları gündemde sıkça yer aldı.
Sansür vakaları içerisinde yeni sosyal medya düzenlemesinin yasalaşması, RTÜK’ün yetki alanının sınırlarını zorlaması da medya engellemeleri kapsamında öne çıkan konulardan oldu. Raporda Diyarbakır ve bölgeye ilişkin gözlemler de yer aldı
“HAK İHLALLERİNİN YÜZDE 33’Ü ADLİ SÜREÇLERDEN OLUŞUYOR”
Araştırma sonucunda 12 aylık periyodu izleyen raporda 416 hak ihlali vakası tespit edildi. Rapordaki vakalara göre ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerin 146’sı adli yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Adli yöntemler üzerinden ihlalleri; 70’i sanal ortamda yapılmış erişim engeli (web sitesi kapatma, paylaşım engelleme gibi), 54’ü mahrum bırakma ve 46’sı eylem ve etkinlik yasağıyla alakalı ihlaller takip ediyor. Sanatçıları ihraç etmek; kitapların kitapçılarda satışına engel olmak; gazetecilerin sarı basın kartlarını iptal etmek; kültür merkezlerini, kütüphaneleri ve sinema salonlarını kapatmak; Kürtçe tabelaları kaldırmak gibi yöntemler “mahrum bırakma” başlığında değerlendirilmeye alındı. Üç ihlal tipi toplam vakaların yaklaşık yüzde 59’unu oluşturuyor.
EN FAZLA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ENGELENEN GAZETECİLİK OLDU
Sansürün gerçekleştiği alanlara bakıldığında 2020 yılı içinde en fazla ifade özgürlüğü engelinin gazetecilik faaliyetlerine yönelik olduğu göze çarpıyor. Haber sitelerine ve haberlere sıklıkla erişim engeli getirilmesi, internet alanında da sansürün arttığına işaret ediyor. Sayı bazında 137 engellemeye denk gelen gazetecilik faaliyetini, eylem ve etkinlik yasakları 56 vaka sayısıyla izledi. Susma Platformu’nun izleyebildiği sosyal medyaya yönelik sansürün sayısı ise 2020’de 46 oldu. Sosyal medya engellemeleri ve eylem yasaklarının başlıca sebebi ise pandemi koşulları ile sıklıkla kullanılan “halk sağlığı” gerekçesi oldu.
Vaka sayılarının da gösterdiği bilgilerle doğru orantılı bir biçimde, sansürden en çok etkilenenler yayım yapan gazeteler ve çalışan gazeteciler oldu. Gazetecileri sırasıyla müzisyenler, yazarlar, sivil toplum çalışanları, oyuncu/tiyatrocular ve televizyon kanalları izledi.
“PANDEMİ SANSÜRÜN VE OTOSANSÜRÜN BAŞLICA SEBEBİ HALİNE GELDİ”
Eylem ve etkinlik yasakları ve polis müdahaleleri ile sivil toplumun sesi kısılmaya çalışılırken, sivil toplum örgütleri, kadın hareketi, LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ hareketi engellenenlerin başında geldi. Eylem/etkinlik, yayıncılık, müzik, sinema, internet yayıncılığı ve diğer alanlarda yaşanan sansür vakalarının bazılarının da bir şekilde toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ ve kadına karşı şiddet ile ilgili konular dolayısıyla yaşandığı görüldü.
“SANSÜRÜN UYGULAYICISI: KAMU KURUMLARI”
2020’de en çok sansür uygulayan kurum Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) oldu.
Cezaevleri yayınların, resimlerin cezaevlerine giriş ve çıkışlarını engelleyerek sansürün başat aktörleri arasında yer aldı. Öne çıkan bir diğer kurum da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oldu. Bakanlığa bağlı “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu” yıl boyunca birçok kitabı muzır ilan etti. CNN Türk, Habertürk ve Kanal D yayın keserek ve filmleri sansürleyerek öne çıkan özel kanalların başında geldi.
Sansür ve yasakların uygulayıcısı aktörlerin %79’u kamu kurumu oldu. Cumhurbaşkanı, Hazine ve Maliye Bakanı gibi kamuda görev sahibi olan kişiler sansür uygulayan aktörlerin %10’unu, özel şirketler ise %7’sini oluşturdu.
Rapordaki verilere göre yasaklamalar ve cezalandırmaların çok büyük bir kısmı Kürt basınına, Kürtçe üretim yapan kişilere ve Kürt hareketi ile ilişkilendirilen kişilere ve kurumlara yöneltildi. TMK’deki terör tanımının sınırlarının belirsiz ve oldukça geniş olması dolayısıyla, sanatçılar anadilde sanat ürettikleri için terörle bağlantılı suçlamalarla yargılandı. Resmi açıklamalar içerisinde cinsellik, toplumsal cinsiyet ve LGBTİ+’lar ile ilgili kitapların, görsellerin ve etkinliklerin sansürlenip yasaklandığı vakaların bazen açıkça bazen de üstü kapalı olarak “genel ahlak, milli ve toplumsal değerler”e atıfla gerçekleştirildiği de raporda öne çıkan bir başka veri oldu. Hükümetin Suriye sınırları içerisinde yürüttüğü operasyonlara ilişkin ifadelerin engellenmesi de en çok karşılaşılan gerekçeler arasında.
“VAKALARIN YOĞUNLAŞTIĞI KENTLER BÜYÜKŞEHİRLER, VAN’DAKİ YASAKLAR ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR”
Sansürün en çok yaşandığı iki şehir İstanbul ve Ankara oldu. Bunun en önemli sebebi adli süreçlerin bu şehirlerdeki aktörler, yani çoğunlukla savcılık ve sulh ceza hâkimlikleri tarafından yürütülmesiydi. Van ve Diyarbakır başta olmak üzere Kürt nüfusun yoğun olduğu şehirlerde, bitmeyen eylem ve etkinlik yasakları, kayyum atamaları ve polis baskınları dolayısıyla ifade özgürlüğü ihlâlleri yoğun şekilde yaşandı. Van’daki eylem ve etkinlik yasakları 2016 yılından beri neredeyse aralıksız devam ediyor.
Susma Platformu tarafından yapılan değerlendirmede “Tüm bu zapturapt iklimine rağmen üretenleri, yeni bir yol bulanları ve gerçeğin peşinden koşanları görünür kılmaya çalıştığımız bu senede direnen tüm sanat ve medya emekçilerinin şiarı; dayanışma ve örgütlülük oldu. Bu çıkarımı salgından sonra da unutmadığımız, sansüre ve otosansüre karşı birlikte mücadele etmeye devam ettiğimiz günlere diyoruz…” dedi.
Susma Platformu’nun “Türkiye’de Sansür ve Otosansür: Aralık 2019 – Aralık 2020 Raporu’nun” tamamını okumak için bu linke tıklayabilirsiniz. (MEDYA SERVİSİ)