02 Mart 2021 22:45

Yetişkin masalı gibidir distopya

Soner Sert, Fransız Sanatçı Michel Houellebecq'in "İtaat" isimli kitabı üzerine yazdı: Yazar, özellikle de Fransa’nın politik korkularını, bugün “değer” olarak sunduğu yaşam biçimini alaya alıyor.

Michel Houellebecq'in 'İtaat' adlı kitabının kapağı

Paylaş

Soner SERT

Her distopik hikaye, gerçekleşme ihtimalinden beslenir. Sunulan dünya, yaratılan atmosfer, tahayyül edilen eylem biçimleri ve pratikler okuruna bir gün başına gelme, yaşananlara maruz kalma olasılığını hatırlatır. Okur, alıcısı olduğu metni, filmi vs. bir yandan konforlu bir vaziyette alımlarken, bir yandan da esere kendini kaptırır. Yetişkin masalı gibidir distopya. Okur, eserin gerçek olmadığını bilir ama yine de anlatılan hikayeyi hayal gücüyle bezeyerek daha da kuvvetli hale getirir. O dünyanın sahiciliğinden ürker, tedirgin olur. Hissettiklerinin, yaşamdaki reel karşılığını bulmaya, zihninde tanımlamaya, mümkünse kodlamaya çalışır. Sanatın yüceliği de burada ortaya çıkar. Eser, kişiselleşir. Sanatsal gerçeklik, alıcının şahsi gerçekliğine dönüşür.

Hangi disiplinde, hangi türde üretiyor olursa olsun, her sanatçı gerçeklikten beslenir. Yaşama geldiği ilk andan itibaren kendini, çevresini gözlemleyen, tanımlayan ve bu bilinçlenme evresinden hareketle, imgeler aracılığıyla bir anlam yaratan sanatçı, gerçeklikten muaf değildir. O da nesnel ve somut dünyanın verili bilgisinden edinmiştir. Dolayısıyla her distopik eser, eseri üreten sanatçının içinde bulunduğu çağdan, o çağın değerlerinden yola çıkarak şekillenir ve dünyanın, o gün bulunduğu biçimden izler taşır. 

SANATIN HER DİSİPLİNİNDE ÜRETİM YAPTI

Sanatın hemen her disiplininde eser üreten Fransız Sanatçı Michel Houellebecq, yazarlığının dışında, müzisyen, aktör, film yönetmeni ve şair olarak da biliniyor. Asıl soyadı Thomas olsa da, altı yaşından sonra yanına yerleştiği babaannesinin evlenmeden önceki soyadı Houellebecq’i kullanan yazar, henüz üniversite eğitimi sırasında Karamazov isimli bir edebiyat dergisi çıkarır. ’90’lı yılların başıyla birlikte üretime başlayan yazar, biyografi ve şiir kitapları yayımlar. Akabinde Kuşatılmış Yaşamlar (1994) ve Temel Parçacıklar (1998) isimli romanlarını kaleme alan yazar, 1998 yılında Prix Novembre’ı kazanır. 2002’de de Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü’ne layık görülen yazar, sonraki yıllarda yayımladığı romanlarıyla pek çok ödül kazanır. Yazarın 2001 yılında yayımladığı Plateforme isimli romanı ise Fransa’da tartışmalara neden olur. Bu romanında İslam hakkındaki bazı sözleri nedeniyle gündeme gelen yazar hakkında dava açılır, nefret uyandırma suçundan dolayı yargılanır. Beraat eden yazar bir süreliğine İrlanda’ya yerleşir. Fransa’ya döndükten sonra Charlie Hebdo katliamıyla aynı güne denk gelen İtaat isimli yedinci romanı yayımlanan yazar, bir kez daha İslamofobik bir eser üretmekle itham edilir.

MOHAMMED BEN ABBES GİBİ SİYASETÇİLER

Yazar, İtaat isimli romanında distopik bir evren yaratır. 2022 yılında Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in Adayı Mohammed Ben Abbes’in seçilmesiyle gelişen olayları, François isimli kafasını erkeklik olgusuna takmış, hoyrat fakat entelektüel bir akademisyenin gözünden anlatır. Yazar Houellebecq, bu noktadan hareketle Avrupa’da yükselen faşizmi hicvedip politik hususta sorunlu gördüğü bağıntılara dair eleştirilerde bulunurken, “Gerçekleşme ihtimali olmayanı” bu gerçekliğin üzerine inşa eder. Kadının sosyal hayattan tamamen koparılarak eve hapsedilmesi sonrası, aile merkezli bir ekonomik kalkınmanın ülke maliyesini geliştirdiği bu distopik romanda, kamu kurumları siyasal İslam’a sert bir geçiş yapar. Kadınların sadece tesettürle eğitim görebildiği üniversiteler ayyuka çıkar. Erkekler için çok eşlilik yasal ve meşru hale gelir. Aile üzerinden tartışılan bütün bu sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel olgular, bu distopik romanda Fransa’nın güçlenmesine sebep olur. Günün sonunda ise Avrupa’nın “yozlaşan diğer ülkelerinde” Mohammed Ben Abbes gibi siyasetçiler türemeye başlar.

DERDİ OLAN KİŞİNİN BİÇİMİ

Yazar, İtaat ismini taşıyan romanında, Avrupa’nın, özellikle de Fransa’nın politik korkularını, bugün “değer” olarak sunduğu yaşam biçimini alaya alıyor. Dalgasını geçiyor ve bugüne başka bir noktadan bakmanın yollarını arıyor. Zamanı başka bir yerden ele alıp okuruna “gelecekte geçtiği” gibi bir formül sunarak, ona konforlu bir alan sağlıyor. “Siz böyle devam ederseniz, bakın başınıza bunlar gelir.” gibi didaktik bir sonuç çıkarmaya çalışmıyor. Meselesi de o değil zaten. Bugünün kaosunu, karmaşık ve sorunlu yapısını gelecekten bakarak anlatmaya gayret ediyor. Çağın problemlerinin, sistemin gediklerinin altını çizerken, olması gerekene dair bilgiçlik taslamıyor. Teşhisle yetiniyor. Bugünle derdi olan kişinin biçimidir distopya. Her (distopik) romancı, yaşamda keşfettiği sakil noktaları, itiraz ettiği olguları tartışmak/tartıştırmak için yazmaz mı zaten?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Araştırmacı-Yazar Serdar Korucu: Direniş tarihini konuşurken Musa Dağ'ı unutmamalıyız

SONRAKİ HABER

ABD ve AB'den, Navalnıy'ın zehirlenmesine ilişkin Rusya'ya yaptırım kararı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa